Dünya Kötülüklerden İyiliklere Hicret Edenlerle Yaşanır Kılınır

Dağın dağa kavuşmadığı, ancak insanın insana kavuştuğu bir dünyada, bütün insanlık bir seçim yapma sorunuyla karşı karşıyadır. Artık seçim yapma zorunluğu, sağ kültürle sol kültür arasında değildir. Yeni yüzyılda, herkes kutsal kültürle seküler kültür arasında bir seçim yapmak zorundadır. Din savaşlarının toplumda büyük sarsıntılara yol açtığı Avrupa ülkelerinde, insanların tercihlerini seküler kültürden yana yapmaları istenmektedir.

Yardımlaşmasını Bilenler Temel İhtiyaçları Karşılamasını Bilirler

Üretimde ve yönetimde, bir yandan tüketimi azaltırken, bir yandan üretimi artıranlar, sınırlı kaynakları sürekli yeniden değerlendirerek, bütün insanların ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunurlar.

Ülkelere Ordularla Gidilir Generallerle Kalınmaz

Doğu ile Batı dünyası arasındaki çatışmaların, doruk noktasına ulaştığı, Ortaçağ sonrası dünyanın, en büyük silahlı gücü Amerika’dır. Pentagon denizleri ve karalarıyla, dünyanın her yanına yetişebilecek bir ordunun yönetim merkezidir.

Erdemli Yöneticilerin Erdemli Devletleri Olur

Peygamberlerin haberlerini verdikleri, temellerini attıkları erdemli devletleri, seküler dünyanın bilgeleri, deneme ve yanılma yoluyla ararlar.

Güzel Eylemlerin Yolu Güzel Düşüncelerle Açılır

Geçen bin yılda Buhara’dan Bursa’ya gelen, İstanbul’dan Doğu Avrupa’ya giden Türkler, gelen bin yılda Edirne’den Batı Avrupa’ya gidiyorlar.

Savurganlığın Yol Açtığı Yangını Söndürmek

Savurganlığın herkesin gözünü kamaştırdığı toplumlarda, şehirlerin odak noktasını alışveriş merkezleri oluşturmaktadır. Savurganlığı bir yaşama ve düşünme biçimine dönüştüren seküler insanlar, haftada en azından bir defa alışveriş merkezlerine gitmezlerse, kendilerini hem çok yoksul, hem de çok mutsuz hissetmektedirler.

Darbe Kapıdan Girerse Demokrasi Pencereden Çıkar

Türkiye'nin önündeki en büyük sorun, demokratik kültürün özümsenerek içselleştirilmesidir. Türkiye'deki siyasi partiler ister muhafazakâr demokrat ister sosyal demokrat ister milliyetçi demokrat, isterse liberal demokrat olsunlar, hepsi demokrasi ortak paydasında buluşmak zorundadırlar. Demokratik kültürün zenginleşmesine katkıda bulunmayan siyasi partilerin elinde, Türkiye bir darbeler ülkesi olmaktan kurtulamaz.

Etik Değerler Ekonomik Değerlerden Önce Gelirler

Yirminci yüzyılda Batı dünyasının öncülüğünde, bütün ülkelerde ekonomik ve kültürel alanda, büyük bir değer kayması yaşanmıştır.

Başarılı Girişimcileri Etkili Kılan Yedi İlke

Ülkelerin birbirlerine kapı komşuları oldukları düz kare dünyada, bütün girişimcilerin dünya pazarlarındaki başarıları, ürünlerinin kalitelerini artırmak, maliyetlerini düşürmek için, bir girişimciyle pazar olmaz yaklaşımıyla, birbirleriyle yapıcı bir yarışa girmelerine bağlıdır. Dünyada “İlke Merkezli Liderlik” anlayışının öncüsü, Stephan Covay’ın “Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı” kitabında, ele alarak tartıştığı alışkanlıklar, dünyanın her ülkesindeki girişimciler için de geçerlidir.

Demokratik Yönetimlerde Otokratik Yöneticilere Yer Olmaz

Otokratik yönetimlerde azınlığın, demokratik yönetimlerde çoğunluğun görüşlerine önem verilir. Büyük kırımlar, sonu gelmeyen savaşlar, azınlığın kazançlarının çoğunluğun kazançlarından üstün tutulmasından kaynaklanır. Çoğunluğun görüşlerini göz ardı edenler, dehşet verici ölümlere yol açarlar. Bu yüzden çoğunluğun ihtiyaçlarını karşılayan demokratik yönetimler uzun ömürlü, azınlığın isteklerini gözeten otokratik yönetimler kısa ömürlü olurlar.           

Güzellik Yıldızlarıyla Dolu Bir Gökyüzü Oluşturmak

Tarihin her döneminde güzel düşünen, güzel gören, güzel yaşayan insanlar birbirleriyle, güzel ürünler, güzel hizmetler, güzel bilgiler üretmede yarışırlar. Onlar insanların düşünce ve eylem dünyalarını zenginleştirerek, büyük dönüşümleri başlatan kıvılcımları oluştururlar.  Ve bütün insanları veren eller olmaya özendirirler. Onların yorulma bilmez çalışmalarıyla, dünyanın bilinen doğal zenginlikleri değerlendirilir, bilinmeyen kaynakları gün ışığına çıkarılır.  

Bayram Günleri Gözlerin Dışarıdan Daha Çok İçeriye Döndüğü Özeleştiri Günleridir

Bayram günleri paylaşma günleridir. Bayramlarda paylaşma doruk noktasına ulaşır. Bayramlarla kişisel mutluluklar, toplumsal mutluluklara dönüşür. Bayram günlerinde paylaşma kültürü zenginleşir, yeni boyutlar kazanır. Ve gökyüzüyle yeryüzü arasındaki “tozlu zaman perdesi” sonuna kadar açılır, gökyüzünü meleklerin kanat, yeryüzünü insanların ayak sesleri doldurur. Gidenlerle kalanlar, bayram saatinde camilerde buluşurlar.

Dünyada Savaşları Yüksek Katma Değerli Ürünler Üreten Ülkeler Durdururlar

Yirmi birinci yüzyıl sanayi toplumları, bilgi toplumlarına dönüşüyor. Sınırların geçirgenlik kazandığı, duvarsız ve kapısız dünyada ülkelerin gücü, insanlığın kültürel ve ekonomik birikimine, yaptıkları katkılardan kaynaklanıyor. Bilgi toplumlarında doğal kaynakların değerlendirilmesi, ekonomik ve kültürel hayata yeni boyutlar kazandırılması, sermaye birikiminden daha çok bilgi birikimine dayanıyor. 

Her Ülkede Ekonomi Eşittir Üreten İnsan Çarpı Kültürün Karesidir

Dünyada ekonomi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, son değerlendirmede insanlığın kültürel birikiminin, hayatın üretim ve tüketim boyutlarına yansımasıdır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumların ekonomik gücünü belirleyen, en büyük ve en etkili kaynak kültür olmuştur. Yoksulluk gibi zenginlik de sorun olduğu için, üretim peşinde koşmak, tüketimden kaçınmak, bütün kültürlerde en başta gelen erdem bilinmiştir.

Ekonomiyi İnsanın Gölgesi Bilmeyenler Her Şeyi Ekonomi Bilirler

İster kutsal ister seküler kaynaklardan beslensin, bütün ülkeler, bütün kurumlar, bütün kuruluşlar, sınırlı kaynaklarla ürün, hizmet ve bilgi üreterek, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. İnsanların olduğu yerde tüketim, tüketimim olduğu yerde üretim vardır. Toplumların ihtiyaçlarının karşılanması, üretimleriyle tüketimlerinin dengelenmesi, son yüzyıllarda bütün bilimlerin ana konusu oluşturur.

Sağduyuya Dayananlar Dünyanın Hiçbir Yerinde Yanlışı Savunmazlar

İnsanlar yalnız doğarlar ve yalnız ölürler, ancak insanlar yalnız yaşayamazlar. İnsanlar hem düşünceleriyle, hem eylemleriyle birbirlerine bağımlıdırlar. İnsanların birbirlerine olan bağımlılıkları, aralarında çatışmaları, yarışmaları, yardımlaşmaları, dayanışmaları ekonomik ve kültürel hayatın dinamiklerini oluşturur. Bu yüzden insanların birlikte yaşamak zorunda, olmalarının doğurduğu sorunlar, bütün sosyal bilimlerin araştırma konusu olmaktadır.

Gözlerin Doymadığı Dünyada İnsanların Gönüllerini Gönüllüler Kazanırlar

Dünyada toplumların güç kaynağı, siyasal kuruluşlardan gönüllü kuruluşlara kayıyor. Toplumların ağırlık merkezi olan orta gelirli kesimlerin büyümesiyle, gönüllü kuruluşların önemi daha da artıyor. Dünyanın bütün ülkelerinde gönüllü kuruluşları, devlet kuruluşlarına dayanmalar yaşatırlar. Onlar yeniliklere açık küresel değerlerin savunucuları olarak, dünya pazarlarında aranılan ürünler ve hizmetler üretmesini bilirler.

Balıkların Denizlerine Göre Büyüdükleri Gibi Kuruluşlar da Değerlerine Göre Büyürler

Ülkelerin birbirlerine bağımlı oldukları bir dünyada, ister büyük olsun, ister küçük olsun, bütün kuruluşlar, önem verdikleri değerlerinde, köklü değişiklikler yapmak zorundadırlar. Kültürel, siyasal, ekonomik ve teknolojik çevre, hızla değişirken, kuruluşların değerlerini, baştan sona değiştirmeden, varlıklarını korumaları mümkün değildir. Düz kare dünyada, çevresine uyum sağlamayan, kuruluşlar ayakta kalamazlar.

Her İnsanın Hayatına Dokunan Ekonomide Örnek Bir Uygulama Bin Kurama Bedeldir

Bütün ülkelerde toplumun değişik kesimleri, ortak alanlar oluşturarak, hep birlikte öğrenmesini öğrenmezlerse, ekonomik ve kültürel dünyalarında, yeni gelişmelerin yolunu açamazlar. Dünyanın her yerinde, ülkelerin üretim güçlerini, kuramla uygulamayı, uygulamayla kuramı desteklemesini ve zenginleştirmesini bilenler büyütürler. Onlar hayatın içinde yer alarak, toplumların üretim yapısında köklü dönüşümlerin öncülüğünü yaparlar.

Açgözlü İnsanların Yol Açtıkları Yıkımların Üstesinden Tokgözlü İnsanlarla Gelinir

Açgözlülüğü baş tacı edinenlerin, en yüksek gelirliler gibi yaşama tutkusunun, yol açtığı finansal krizler, bulaşıcı hastalık gibi bütün dünyaya yayılıyor. Batı ülkelerinde açgözlülüğün akıl almaz boyutlara ulaşması, dünyayı büyük bir yangın alanına çevirmiştir. Batılıların Doğuluların tasarruflarıyla, bolluk içinde yaşama rüyası, bütün ülkelerde büyük  yıkımlara yol açmıştır. Rüya ülkeleri, kriz ülkelerine dönüşmektedir.