Bir Dünyada Ekme İki Dünyada Birden Biçme Stratejisi

Yirmi birinci yüzyıldaki, ekonomik ve kültürel değişmeler, bütün kuruluşları geleceğe dönük, stratejiler geliştirmeye zorlamaktadır. Çünkü hiçbir alanda gelecek, geçmişin tekrarı olmayacaktır. Carl  Clausewitz göre strateji: ”Savaş planı hazırlamak, operasyonları plan doğrultusunda uygulamak ve operasyonlarda çatışma sınırlarını belirlemektir.” Kuruluşlar da geçmiş yıllardaki, birikimlerinden yararlanarak, bugünden geleceklerini planlamak ve belirledikleri hedeflere ulaşmak zorundadırlar.

Bir Dünyada İki Dünyayı Bir Resimde İki Resmi Birden Görmek

Bir ülkenin ürün, hizmet ve bilgi üretim gücünün büyütülmesinde, kar amacı güden ya da gütmeyen bütün kuruluşların, vazgeçilmez bir yerleri vardır. Kuruluşları güçlü olmayan toplumların, ekonomilerinin güçlü olması mümkün değildir. Su kaynaklarından yoksun, toprakların çoraklaşması gibi, kuruluşlardan yoksun ekonomiler, üretim güçlerini yitirerek yoksullaşırlar. Bu yüzden son yüzyıllarda, özel ya da kamu bütün kuruluşlar, toplumların can damarları olmuşlardır. 

Kuruluşlarda Kurumsallaşmak Kuralsızlıktan Kurtulmaktır

Dünyanın bütün ülkelerinde, aileler tüketimin, kuruluşlar üretimin odak noktasında yer alırlar. Aileler ve kuruluşlar, ülkelerin kültürel dokusuyla birlikte, ekonomik yapısını dönüştüren iki ana güç kaynağıdır. Üretim ve yönetim, kültür ve ekonomi gibi, aile ve kuruluş da birbirleriyle, iletişim ve etkileşim içinde, yeni zenginlikler kazanır. Üretim gücünün zenginliği ve sürükleyiciliği, hayatın değişik alanlarında, ailelerle kuruluşların el ele vermelerine bağlıdır. 

Dünyanın Hiçbir Ülkesinde Meyvesi Para Olan Ağaç Yoktur

Dünyada kuruluşlar ne üretirlerse üretsinler, başta gelen sorumlulukları, kaynaklarını en verimli olarak değerlendirmektir. Kuruluşların uzun ömürlü olmaları, ekonomik, siyasal ve kültürel çevredeki değişmelere uyum sağlamaları, önceden hazırlandıkları planlara bağlıdır. Kuruluşlar geleceklerini, aksatmadan yaptıkları planlarla güvence altına alırlar. Sürekli güncellenen planlarla, kendilerini yenilemeyen kuruluşlar, uzun dönemde varlıklarını koruyamazlar.

Farklılığın Olmadığı Yerde Canlılık Canlılığın Olmadığı Yerde Farklılık Olmaz

Özgünlük yağmurlu günlerdeki şimşek gibi, insanların zihinlerinde bir düşünce olarak doğar ve uygulanma kanalı bulursa, bütün dünyayı aydınlatır. Özgünlüğün doğurduğu güçten yararlanmak için, farklılıkların korunarak desteklenmesi gerekir. Demokratik katılımın özendirildiği, açık toplumlarda özgün düşünceler, hiçbir dirençle karşılaşmazlar. Bu yüzden farklılıkların korunduğu, özgürlüklerin önemsendiği kuruluşlarda, büyük değişimlere yol açacak atılımlar yapılır. 

Devletler Ordularıyla Değil Adil Yönetimleriyle Ayakta Kalırlar

Üç kıtada geniş bir alana yayılan, Osmanlı coğrafyasındaki savaşlar, dünya barışının güvencesinin ordulardan önce, adil yönetimlerin olduğunu gösteriyor. Yirmi birinci yüzyılda,  savaş dünyasının yerine, barış dünyasının geçmesi, ülkeleri orduların değil, adil yönetimlerin ayakta tuttuğunu, bütün dünyanın gündemine taşımıştır. Duvarların yıkıldığı dünyada, devletlerin savaştan daha çok, barışa yatırım yapmaları önem kazanıyor.

Sağlıklı Bir Ekonomide Hiçbir Ürün Üretilmeden Tüketilmez Hiçbir Hizmet Verilmeden Alınmaz

Hayatın her alanında tüketilenlerin, mutlaka ödenmeleri gereken, bir fiyatları vardır. Ekonomik alanda hiçbir ürün, üretilmeden tüketilmez. Dünyada üretmeden tüketenler, ya babalarından kalan mirastan, ya da çocuklarından aldıkları ödünçten harcamalarını karşılarlar. Bunun için bütün kültürlerde, alın teri, göz nuru ve el emeği, ekonomik ve kültürel hayatın, en değerli ve en önemli kaynağı kabul edilir. Hiç kimse onlardan daha değerli, bir sermayeye sahip değildir.

Tüketim Bağımlılığının Çorak Topraklarındaki Sular Gibi Yok Olup Gitmekten Kurtulmak

Dünyada insanlar olmadan tüketim, tüketim olmadan insanlar olmaz. Tüketimin  hayatın karmaşıklaşmasında olduğu kadar, yalınlaştırılmasında da vazgeçilmez bir yeri vardır. Tüketim yüklendiği işlevlerle, bütün alanlarıyla hayatı, hem kolaylaştırır hem zorlaştırır. Her toplumun kendine özgü, bir tüketim ve bir yaşama kültürü vardır. Kutsal kaynaklardan beslenen kültürlerde, insanlar yaşamak için tüketirler. Ölüm sonrasına inanmayan seküler kültürlerde, insanlar tüketmek için yaşarlar.

Bulaşıcı Bir Hastalık Gibi Yayılan Açgözlülüğe Karşı Sağduyuyla Yalınlıkla Tokgözlülükle Silahlanmak

İnsanların üretme güçlerinin bir sınırı olmasına karşılık, tüketme isteklerinin bir  sınırı yoktur. Tarihin her döneminde, dünyanın kaynakları insanların karınları doyurmuş, ancak gözlerini hiçbir zaman doyuramamıştır. Bu yüzden insanların gözleri, hep ayda ve yıldızlarda olmuştur.  İnsanlar doğaları gereği, bir dünya dolusu altınları olsa, hiç düşünmeden ikinci bir dünya dolusu altın isterler. İnsanların doyma bilmez gözlerini, topraktan başka doyuracak altın bulunamamıştır. 

Kültürde Yetiştirilmeyen Ağaçlar Ekonomide Meyve Vermezler

Dünyada insanlığın kültürel, siyasal ve ekonomik düşüncesinin ana kaynağı, hayatı bütün boyutlarıyla kuşatan kutsal kitaplardır. İnsanlığın düşünce ve eylem dünyasının, derinlik ve zenginlik kazanmasında, kutsal kitaplara dayanan kültürün vazgeçilmez bir yeri vardır. Tarihin her döneminde, toplumları ekonomilerinden önce, kültürleri ayakta tutmuştur. Toplumun bütün kesimleri için, hayatı katlanılır kılan, ekonomiden önce kültürdür.

Her Alandaki Olumsuzlukların Üstesinden Olumlu Düşünmesini Bilenlerle Gelinir

İnsanların algıladıkları dünya, içeriden görülen dünyadan daha çok, dışarıdan görülen dünyadır. Bu yüzden hayatı, dış dünyasından önce, iç dünyasıyla değerlendirenler, olumlu düşünmesini daha iyi bilirler. Olumlu düşünenler, sorunlar ne kadar güç olurlarsa olsunlar, onların üstesinden gelecek çözüm yollarını bulurlar. Olumsuz düşünenler ise, sorunlar ne kadar kolay olurlarsa olsunlar, onların çözümlerinde bir engel görürler.

Mostar'ın Görünmeyen Üniversitesi Olan Bilagay Dergahı'nda Kötümserlik ve Ümitsizlik Yoktur

İstanbul’un koruyucusu Eyüp Sultan, Ankara’nın Hacı Bayram’dır. İslam dünyasında her şehirin bir koruyucusu vardır. Onlar şehirleri korumasalar, güvenlik görevlileri boşuna uykusuz kalırlar. Bosna’da Köprü Mostar’ı, Köprüyü de Bilagay dergahı korumuştur. Mostar’a gidenler Bilagay Dergahını görmeden gelmezler. Mostarlılar için haftada bir kere de olsa, Sarı Saltuk’u ziyaret etmek, selam vermek, hayatlarının bir parçası olmuştur.  İstanbul’un koruyucusu Eyüp Sultan, Ankara’nın Hacı Bayram’dır. İslam dünyasında her şehirin bir koruyucusu vardır. Onlar şehirleri korumasalar, güvenlik görevlileri boşuna uykusuz kalırlar. Bosna’da Köprü Mostar’ı, Köprüyü de Bilagay dergahı korumuştur. Mostar’a gidenler Bilagay Dergahını görmeden gelmezler. Mostarlılar için haftada bir kere de olsa, Sarı Saltuk’u ziyaret etmek, selam vermek, hayatlarının bir parçası olmuştur. 

Hayatın Her Alanında Ekonomik İlkelerden Önce Etik Değerlere Dört Elle Sarılmak

Avrupa’nın Roma’sı yanında, Asya’nın Roma’sı olarak kurulan, kültürlerin birlikte yaşadığı İstanbul, tarihinin her döneminde ekonomik ve kültürel önemini korumuştur. İki kıtayı, iki denizi birbiriyle buluşturan İstanbul, farklı kültürleriyle, farklı dilleriyle, farklı renkleriyle oluşmakta olan dünyanın, küresel etik değerleri yanında, yeni ekonomik ilkelerinin gelişmesine öncülük yapıyor. İstanbul etik değerleriyle Doğu’dur, ekonomik ilkeleriyle Batı’dır.

Ekonomik ve Kültürel Dünyada Mülk Zengini Olmaktan Daha Çok Dost Zengini Olmak Önemlidir

Necati Öner, Karl Jaspers’den esinlenerek Felsefeyi “Yolda olmak” olarak tanımlar. Yalnızca Felsefe değil, düşünce ve eylem boyutlarıyla, hayat da yolda olmaktır. Aşılmaz dağları aşarak, yitirilen Cennet'e giden yollar, dostlarla bulunur. İnsanlar arasındaki dostluklar, yollarda yeni boyutlar kazanır. Anadolu insanının kültüründe, elde olmayan soy kardeşliği değil, elde olan yol kardeşliği önemlidir.

Her Alanda Sorun ve Çözüm Kaynağı Olan İnsanlar Ekonominin Nesnesi Değil Öznesi Olmalıdırlar

Dünyada ister özel, ister kamu, ister sivil olsun, kurumların ve kuruluşların başta gelen ekonomik sorunu: Ellerindeki kaynakları doğru yolda, verimli olarak değerlendirmektir. Hayatın bir boyutunda üretim varsa, bir boyutunda tüketim vardır. Hayatın hiçbir alanında üretmeden tüketmek mümkün değildir. Ekonomi, hayatın yaşanır kılınmasında, üretimle tüketim arasındaki uyumun, düzenin ve dengenin sağlanmasıdır. 

Dünyada Kızıl Elmaları Olanlar Dağları Aşarlar Olmayanlar Ovalarda Kalırlar

Milliyetçilik hareketlerinin doruk noktasına ulaştığı, Yirminci yüzyılda ülkelerin sınırları, bütün kuruluşların ellerini ve kollarını bağlayan, en önemli dinamik olmuştur. Yönetim dünyasının öncüleri, ekonomik ve kültürel üretimde, üstünlük sağlamanın, en geçerli yolunun, yerel kaynaklara dayanarak, dünyaya açılmak olduğunu düşünmüşlerdir. Her ülkeye kültürel alandan daha çok, ekonomik alana ağırlık vermesi önerilmiştir.

Zaman Eylem Yapanların Var Yapmayanların Yok Oldukları Hızla Tükenen Eşsiz Hazinedir

Birinci Sanayi Devriminden önceki yıllarda, insanlar teknolojiyi denetirken, sonraki yıllarda teknoloji insanları denetiyor. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında teknoloji, işleri ne olursa olsun, insanların  bütün zamanlarına el koyuyor. Bu yüzden  dünyanın her yanında, insanların zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için üretim değil, tüketimi sürekli artırmak için üretim önem kazanıyor. Sanayileşmenin hız ve yoğunluk kazanmasıyla, ihtiyaç üretme ayrı bir bilim dalına, ayrı bir üretim alanına  dönüşmüştür. 

Yirmi Birinci Yüzyılda Her Şehir İstanbul Gibi Bir Dünyaya Dünya Bir Şehire Dönüşmüştür

Ekonomik, siyasal ve kültürel alandaki gelişmelerle, kültürler arasındaki yarışta, ülkelerden daha çok şehirler önem kazanmaktadır. Yüzyılların içinde oluşan, zamanın sınavından geçen şehirler, tarihin derinliklerinden seslenen eserleriyle, kültürlerin duvarsız ve kapısız üniversitelerine dönüşmüşlerdir. Şehirlerin sahip oldukları zenginlikleri, bütün boyutlarıyla kavramadan, rengine boyandıkları kültürün derinliklerine inmek mümkün değildir. 

Müslümanların Düşünce ve Eylem Dünyalarında Bayram Günleri Birlikte Özeleştiri Yapma Günleridir

Bayram günleri paylaşma günleridir. Bayramlarda paylaşma doruk noktasına ulaşır. Bayramlarla kişisel mutluluklar, toplumsal mutluluklara dönüşür. Bayram günlerinde paylaşma kültürü zenginleşir, yeni boyutlar kazanır. Ve gökyüzü ile yeryüzü arasındaki "tozlu zaman perdesi" sonuna kadar açılır, gökyüzünü meleklerin kanat, yeryüzünü de insanların ayak sesleri doldurur. Dünyadan gidenlerle dünyada kalanlar, bayram sabahlarında camilerde buluşurlar.Bayram günleri paylaşma günleridir. Bayramlarda paylaşma doruk noktasına ulaşır. Bayramlarla kişisel mutluluklar, toplumsal mutluluklara dönüşür. Bayram günlerinde paylaşma kültürü zenginleşir, yeni boyutlar kazanır. Ve gökyüzü ile yeryüzü arasındaki "tozlu zaman perdesi" sonuna kadar açılır, gökyüzünü meleklerin kanat, yeryüzünü de insanların ayak sesleri doldurur. Dünyadan gidenlerle dünyada kalanlar, bayram sabahlarında camilerde buluşurlar.

Türk ve İslam Dünyası Medine'nin Demokratik Dilini Zenginleştirerek Kare Dünyaya Taşımak Zorundadır

Sanayi odaklı küre dünyanın demokratik dili gibi, bilgi odaklı kare dünyanın, kendine özgü bir demokratik dili vardır. Sanayi yüzyılından bilgi yüzyılına, demokrasinin dili hızla değişiyor. Küre dünyanın demokratik dilinde, pozitif kültürün kavramları öne çıkıyordu. Kare dünyanın demokratik dilinde, kutsal kültürün kavramları öne çıkacaktır.