Dünya pazarlarına açılarak, yönetim yaklaşımlarında ve üretim yöntemlerinde, sürekli yenilik yapan kuruluşlar, ekonomik krizlerden çok etkilenmezler. Dünyadaki gelişmelere uyum sağlayan kuruluşlar, hayatın bütün boyutlarında, köklü dönüşümlerin öncüleri olurlar. Onların güçlü olduğu ülkelerin, ekonomileri güçlü olur. Onlar dünyadaki bütün kuruluşlara, birbirleriyle giderleri azaltmada, gelirleri çoğaltmada yarışma olmadan, hiçbir alanda gelişme olmayacağını gösterirler.
Dünyanın her ülkesinde en büyük, en başarılı üniversitelerin başında, kültürlerin oluşturduğu açık üniversiteler gelir. Bunun için insanlar, birbirlerinden öğrenmek, birbirlerine öğretmek için, bir arada yaşarlar. İnsanlar tek başlarına, varlıklarını sürdürmezler. Öğrenme evden başlayan, ömür boyu devam eden bir süreçtir. Öğrenmesini öğrenmeyenler, kendileriyle birlikte, çevrelerini de yoksullaştırırlar. Ekonomik, siyasal ve kültürel bütün sorunlar eğitimsizlikten kaynaklanır.
Girişimciler dünyaya en geniş açıdan bakan vizyonları, geçmişten geleceğe uzanan misyonları, ekonominin bütün alanlarını dönüştüren kuruluşlarıyla, kendi ülkeleriyle birlikte, bütün ülkeleri dönüştürmenin, yolunu gösteren kutup yıldızlarıdır. Ürün, hizmet ve bilgi üretmenin, büyük bir hız ve yoğunluk kazandığı dünyanın, yeni akıncıları girişimcilerdir. Onlar gönüllerini kazanmayı bildikleri insan kaynaklarıyla, bilinen doğal kaynaklardan, bilinmeyen ürünler ortaya çıkarırlar.
İnsanlık tarihinde yüzyılların içinde oluşan sınırsız zenginliklerin, düşünce ve eylem hazinelerini, toplumun bütün kesimleriyle paylaşmak için, Necip Fazıl gibi güzel insanlar, edebiyatın her alanında, kalıcı izler bırakan güzel eserler vermişlerdir. Onlar gerçeğin edebiyatının güzel, güzelin edebiyatını gerçek olduğunu, düşünceleriyle ve eylemleriyle bütün dünyaya göstermişlerdir. Ve gerçeğin edebiyatını aramışlar, gerçek edebiyatın mimarı olmuşlar.
İnsanlığın barış içinde, savaşsız bir dünya özlemi, Yirmi ikinci yüzyıla kalmıştır. Irak'ta, Afganistan'da, Suriye'de, Yemen'de, Somali'de, Filistin'de ve Sudan'da Ramazan ayı da, iç savaşların hızını kesmesine yetmiyor. Her ülkede iktidar yarışları, kanlı iç savaşlara dönüşerek devam ediyor. İktidar savaşlarında her gün bütün insanlık yüzlerce defa öldürülüyor. Müslüman dünyanın devletler üstü kuruluşlarının gücü, kanlı iç savaşları durdurmada yetersiz kalıyor.
İster ekonomik, ister siyasal, isterse de kültürel olsun, hayatın her alanında savurganlık gösterişten, derinlik yalınlıktan kaynaklanır. Tüketimde gösteriş savurganlığı, üretimde yalınlık tasarrufu özendirir. Hayatın hangi alanında olursa olsun, açgözlülük savurganlığın, tokgözlülük yalınlığın kapılarını sonuna kadar açar. Tokgözlü toplumlar, gösteriş harcamalarından kaçınırken, açgözlüler gösteriş harcamalarında yarışırlar.
Son yüzyıllarda Batı dünyasında seküler kültür, kutsal kültürün yerini almıştır. İki yüzyıl boyunca, bütün dünyada sekülerleşme rüzgarları estirilmiştir, estirilmeye devam edilmektedir. Seküler kültürün para ticaretine dayanan, faiz odaklı, paradan para kazanma yöntemleri, New York'un Wall Street'tinden, bulaşıcı bir hastalık gibi, bütün dünyaya yayılmıştır. İrlanda'dan İzlanda'ya, Singapur'dan Dubai'ye kadar, büyük küçük bütün ülkelerin şehirleri, küresel bankalar tarafından baştan sona işgal edilmiştir.
Dünyanın geleceğini, yönetenler ile yönetilenler arasındaki uyumsuzlukları, giderme yolunda yorulma bilmez bir güç, hiç yitirilmeyen bir coşkuyla, düşünce üreten aydınları belirleyecektir. Onların çevrelerini dönüştürücü güçleri, bilgilerinin derinliği yanında, gönüllerinin zenginliğinden kaynaklanır. Onlar hem düşünce, hem eylem, hem tavır, hem de davranış ustasıdırlar. Onların kitapları, makaleleri, konuşmaları ve duruşları, her zaman köklü dönüşümlerin tetikleyicisi olmuştur.
Farabi güncelliğini hiç yitirmeyen eserleriyle, bin yıl öncesinde yaşamış olmasına rağmen, düşünce tarihi içinde kendisine vazgeçilmez bir yer açar. Hint’ten Babil’e, Babil’den Mısır’a, Mısır’dan Yunan’a, Yunan’dan Roma’ya, Roma’dan İslam’a, İslam’dan Avrupa’ya, Avrupa'dan Amerika'ya, Amerika'dan Çin'e elden ele dolaşan, düşüncenin yere hiç düşmeyen meşalesi, iklimden iklime geçiyor. Meşale geçtiği ülkelere dönüştürücü güç kazandıra kazandıra tarih içindeki gizemli yolculuğuna devam ediyor.
Kültürlerin birbirleriyle yarışında, güçlü rakipleri olmayanlar canlılıklarını koruyamazlar. Rakiplerini iyi tanıyan kültürler, sorunları çatışarak değil uzlaşarak çözerler. Uzlaşma arayanlar çatışma arayanlardan, her zaman daha güçlü olurlar. Yüzyıllar boyunca dünyada Hristiyan ülkelerle Müslüman ülkeler, kendi aralarında olmaktan daha çok kendi içlerinde savaşmışlar. Bu yüzden oluşmakta olan dünyada, kültürlerin hem kendilerinin, hem birbirlerinin ortak değerlerini iyi tanımaları, dünya barışı için hayati önem taşıyor.
Toplumların savaş dünyasından, barış dünyasına taşımasında, romancılar en önemli görevi yüklenirler. Yönetimlerin yenilemesinde, toplumların dönüştürülmesinde romancılar, ülkelerin silahlı güvenlik güçlerinden çok daha etkilidirler. Ülkelerin silahsız kültürel güçlerini oluşturan edebiyatçılar, yüzyıllar içinde oluşan kültürel, siyasal ve ekonomik değerleri, geçmişten alırlar, geleceğe taşırlar. Kültürlerde iz bırakan değerler, romanlarla kuşaktan kuşağa aktarılırlar.
Dünya barışının yorulma bilmeyen mimarları, insanları dünya kardeşliğine çağıran, yol barış yoludur diyen iç dünyanın fatihleri olmuştur. Onlar dış dünyanın bilinen silahlarına karşı, iç dünyanın bilinmeyen silahlarını kuşanarak, bütün ülkelerde barışın koruyucuları olmuşlardır. Onların bulundukları her yerde, zorluklar kolaylıklara, nefretler sevgilere, kötülükler iyiliklere dönüşmüştür. Tarih boyunca silahlarla yürüyenler, silahlarla durdurulmuştur.
Anadolu’nun bilgiyi bilgeliğe dönüştüren bilgeleri, akıl sayısı kadar düşünce, gönül sayısı kadar sevgi vardır diyen, düşünce ve eylem dünyalarıyla, demokratik kültürlerini zenginleştirme yolunda, bütün ülkelere ışık tutuyor. Onlar çoğunluğun değerlerini yansıtan demokratik yönetimlere, serbest pazar ekonomisini etik pazar ekonomisine dönüştürmek için, yüzyılların birikimini taşıyan tarihin derinliklerinden sesleniyor.
Habil’den ve Kabil’den beri, bütün insanlığı kucaklayan Müslümanlar, yönetimde adalet başta olmak üzere, değişmeyen değerleri savunma yolunda, canları pahasına doğruların yanında yer almışlardır. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, her zaman geçerli doğrular, değişmeyen değerler olarak görülmüştür. Tarihlerinin her döneminde, Müslümanlar değişen araçlarla, değişmeyen amaçları birbirinden ayırmasını bilmişlerdir.
Ülkelerde devletlerin ve milletlerin görevleri, bütün alanlarıyla hayatı kolaylaştırmaktır. Devletlerle milletlerin büyük bir uyum ve eşsiz bir düzen içinde olduğu, kimseye haksızlık yapılmayan, kimsenin haksızlığa uğramadığı devletin, tarihte ilk örneğini İkinci Halife Ömer vermiştir.
İnsanlığın tarihine bakıldığında, toplumların devletleri, devletlerin toplumları güçlendirdikleri görülür. Tarih boyunca toplumlar devletlerin, devletler toplumların sürükleyici güçleri olmuştur. Devletlerle toplumlar arasında, sözlü ya da yazılı bir sözleşme vardır. Devletlerde yönetilenlerle yönetenler arasındaki, uyumun ve düzenin sağlanması, tarihin her döneminde, büyük önem taşımıştır. Devletlerin kurulmaları, büyümeleri ve yıkılmaları, bütün bilimlerin araştırma konusu olmuştur.
Metafizik dünyaya açılmadan, hayatın şiiri yakalanmaz. Bütün boyutlarıyla hayatın zenginleştirilmesi, insanın görünen dünyanın olduğu kadar, görünmeyen dünyanın da derinliklerine doğru uzun yolculuklara çıkmasına bağlıdır. Goethe iyilik görmek, iyilik etmek için, yolculuğa çıkmayı tavsiye etmektedir. Huzur ve mutluluğu yakalayanlar, dünyada bir yolcu gibi yaşamasını bilenlerdir.
Ekonominin üretim boyutundan daha çok, finans boyutuna ağırlık verenler, bütün ülkelerin ekonomilerinde depreme benzer sarsıntılara yol açarlar. Çalışma alanı dışı, faiz gelirlerini amaç, ürün, hizmet ve bilgi üretiminden gelir sağlamayı araç gören, bütün kuruluşlarda tehlike çanları sürekli çalar.
Mesnevi ile Mukaddime ile yoğurulan toplumların kültüründe, insanın üretime uzak durması ve sermayenin üretimin dışında kalması istenmez. Yuvarlanan taşın yosun tutmadığı gibi, çalışan ve üreten insan yoksul düşmez. Nasıl işleyen demir parlarsa, üretimde değerlendirilen sermaye de getiri sağlar. Bu yüzden bir ülkenin, üretim gücünü büyütmede, sermaye önemli olmakla birlikte, hiçbir zaman yeterli olmaz.
Her kitabın etkisi, kendinden önce yazılan, düşünce ve eylem dünyasına yeni boyutlar kazandırmış, sıra dışı kitaplardan gelir. Yüzyılların içinde önemini hiç yitirmeyen, bugün yazılmış gibi, yeni olan kitaplar, bütün insanlığın bilgi ve bilgelik birikiminden yararlanırlar.