Bâzı ilâhiyatçıların sıcak bakmadığı mutasavvıfların tasavvuf âlemi, bir bakıma İslâmiyet’in akademisidir. İlk büyük Türk Mutasavvıfı Pîr-i Türkistan Hâce Ahmed-i Yesevî diyor ki; ‘İslâmiyet’in temel bilgilerini öğrenmeden tarîkata girilmez, değil mürşid, mürid bile olunmaz. Böyle müridlerin her an ayağı kayıp, kaybolanların karanlık kuyularına düşebilirler. Bâzı ilâhiyatçıların sıcak bakmadığı mutasavvıfların tasavvuf âlemi, bir bakıma İslâmiyet’in akademisidir. İlk büyük Türk Mutasavvıfı Pîr-i Türkistan Hâce Ahmed-i Yesevî diyor ki; ‘İslâmiyet’in temel bilgilerini öğrenmeden tarîkata girilmez, değil mürşid, mürid bile olunmaz. Böyle müridlerin her an ayağı kayıp, kaybolanların karanlık kuyularına düşebilirler.
Daha talebelik yıllarında hep geleceğin plânlarını yaptı. Giriştiği mücâdelelerden başarı ile çıktıktan sonra düşündüklerini bir bir gerçekleştirdi. O, katıksız bir Türk Milliyetçisi idi. Anadolu dışında da büyük bir Türk Dünyası’nın olduğunu biliyor, kalbi onlar için çarpıyordu. 31 Mart 1920’de Mareşal Fevzi Çakmak’a gönderdiği mektupta, Afganistan Türkleri için şunları yazmıştı: “Savunma ve mâli tâkatimizle mütenasip olmak üzere Afganistan’a bir subay heyeti gönderelim. Subaylar: dindar, vatanperver ve üstün yetenekli olmalı.
Yeni Bakan, meydan okuyor: ‘ Erkek olan şimdi yolsuzluk yapsın …’ Yolsuzluk yapmak için ‘ erkek ’ olmak şart mı?
182 yıl önce bu gün, Gülhâne Hat-ı Hümâyûnu okundu. Tanzimat Fermânı olarak bilinir. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmıştır.
İddia: Dileğimiz; başka diller ile anadilimizin birbirinden ayrı tutulması, ikisi arasına çizgi çekilmesidir. Anadilimizi kullanırken de, duruluktan yana olunmasıdır. Böyle yapmasak, aşırıcı oluruz. Aşırılık karşıtını doğurur, sonra da onu besler. Türkçe karşıtlığını doğurmak için, art amaçlı olmak gerek. Oysa biz dilimizi seviyoruz.
Dünyanın en eski milletlerinden olan Türk Milletimizin târihinden günümüze intikal eden her şey çok değerlidir. Miras unsurlarının en önemlilerinden biri de hiç şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Dünya üzerinde Tatar adlı bir ırk, bir kavim, etnik grup ve millet yoktur. Buna rağmen Kırım ve Kazan’da yaşayan soydaşlarımız Tatar olarak anılmaktadır. Bu isimlendirmenin kökten yanlış olduğu elbette iddia edilemez. Ancak ne kadar uygun olduğu tartışılabilir. Bu yazı ile böyle bir tartışmanın kapısının aralanması murad edilmiştir.
Birçok insan, nüfus kâğıdında yazan yaşı biyolojik yaşının aynı olmadığını biliyor. Fakat biyolojik yaşının ne olduğu, nasıl bulunacağı konusunda yeterli bilgiye sâhip değil. Biyolojik yaşın, Statik Denge Testi ile belirlenmesi mümkün. Basit ama güvenli olan test aşağıdaki unsurları içeriyor:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (sav) Efendimiz, o dönemde kullanılmakta olan Kamerî takvime göre Rebiü’l-evvel ayının 12. gecesi dünyaya geldi. Miladî takvime göre 571 yılında Nisan ayının 20. günüdür. O günün yıldönümleri İslâm Âlemi’nde, Mevlid Kandili olarak kutlanmaktadır.Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (sav) Efendimiz, o dönemde kullanılmakta olan Kamerî takvime göre Rebiü’l-evvel ayının 12. gecesi dünyaya geldi. Miladî takvime göre 571 yılında Nisan ayının 20. günüdür. O günün yıldönümleri İslâm Âlemi’nde, Mevlid Kandili olarak kutlanmaktadır.
Sokrat’ın hanımı, görünümü itibariyle olduğu kadar huyları itibâriyle de son derece çirkin, tahammül edilemez bir insanmış. Çok ciddî meseleler üzerinde zihin sancıları içerisinde düşünmeye, yazmaya çalışırken beyinin yanı gelir, en küçük meseleleri büyüterek feryat – figan çok yüksek sesle şikâyet konusu eder, komşularının dedikodusunu yaparmış. Sokrat bu huysuz ve çirkin kadına hiç cevap vermez, susmayı tercih edermiş.
Dünya üzerinde büyük bir târih ve medeniyet yaratmış ve yaşatmış olan Türk ırkı, benliğini en iyi korumuş bir millettir. Türkler, târihten önceki ve sonraki zamanlarda, yayıldıkları, göçtükleri geniş ülkelerde rast geldikleri ve yurtlarına komşu oldukları ırklarla karışmak mecburiyetinde kalmışlardır. Fakat bu karışmalar Türk ırkının kendine mahsus benliğini, vasfını kaybettirmemiştir.
*Öğrendim ki tedâvisi gereken en tehlikeli hastalık cehâlettir. *Öğrendim ki düşünmek, tenkit etmek ve tenkit edilmek bir ihtiyaçtır.
01 Ekim 1950 târihinde İstanbul’da ‘ Hüseyin Nihal Atsız Dergisi ’ olarak yayınlanmaya başladı. Orhun Dergisi’nin devamıdır. Haftalık yayın programı ile 18 Ocak 1952 târihine kadar 62 sayı çıktı. 01 Ekim 1950 târihinde İstanbul’da ‘ Hüseyin Nihal Atsız Dergisi ’ olarak yayınlanmaya başladı. Orhun Dergisi’nin devamıdır. Haftalık yayın programı ile 18 Ocak 1952 târihine kadar 62 sayı çıktı.
Türkçe problemli bir dil. Göktürkler dönemindeki Orhun Kitâbeleri’nde, Karahanlılar dönemindeki Dîvânu Lugati’t-Türk’de, Kutadgu Bilig’de, Atebetü’l-Hakayık’ta hiçbir problem yoktu.
Nasreddin Hoca bir köye misâfir olmuş. Yatsı namazını kıldıktan sonra başlayan sohbet uzun süre devam edince Hoca esnemeye başlamış. Meclistekilerden biri sormuş:
1-Sabah kahvaltınızı kendiniz için yapınız, öğle yemeğini dostunuzla paylaşınız, akşam yemeğini düşmanınıza ikram ediniz. 2-Haftada en az 4 gün, en az 45 dakika yürüyünüz.
Türkiye’de 55.000'i, resmî 15.000’i özel olmak üzere 70.000 okul var. Bu okulların 12.000’i okul öncesi eğitim, 35.000’i ilkokul, 25.000’i orta öğretim kademesinde yer alıyor.
İnsanlar, doğru veya yanlış, herhangi bir veya pek çok sebebe dayanarak aşı olmak istemiyor olabilirler. Kimsenin bir diyeceği olamaz. Fakat makaleler, kitaplar yazarak mümkün olduğunca çok kişi etkilemek maksadıyla büyük bir mücâdelenin önderliğini üstlenecek şekilde hareket etmeleri, kabul edilebilir bir davranış değildir. Aşı olanlar ve çevresindeki insanların da olmasında fayda görenlerin sessizliği, aleyhtarları daha çok çalışmaya yönlendiriyor.
12 Eylül döneminde 7000 kişinin idamı istendi. 517 kişiye ölüm cezası verildi. Askerî Yargıtay 124 idam cezâsını onayladı. 55 kişi idam edildi. Gözaltında veya hapishânelerde, 171 kişinin işkencede öldüğü belgelerle ispat edildi. Bunun dışında ‘Tabiî olmayan ölüm’ sayısı 229 idi.
Türk ordusu tarafından 26 Ağustos 1922’de başlatılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı’nın son safhası idi. Kesin sonuç beş gün içinde elde edildi; 2 Eylül’de Uşak’a girildi. Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde kendisinin de haberdar olmadan Yunanistan Küçük Asya Ordusu’nun başkomutanlığına getirilmiş General Nikolaos esir alındı. Türk birlikleri, İzmir’e doğru hızla ilerledi.