Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

İlahiyatçı Prof. Dr. Hasan Elik; Bin Aydan Daha Hayırlı Kadir Gecesi Hakkında, doğru zannettiğimiz yanlışları anlatıyor

 

GİRİŞ:

Kadir’ kelimesi sözlüklerde; ‘güç yetirmek, hüküm, kaza, takdir, şeref, azâmet…’ olarak açıklanır. ‘Leyle-i Kadir / Kadir Gecesi’ ise; ‘takdir, hüküm, şeref, azâmet… gecesi’ demektir. Müslümanlar, her hikmetli işin bu gecede ayırt edildiğine, bu gecenin, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı olduğuna inanırlar. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, bu gecede indirilmeye başlamıştır. Bu gece yeryüzü, meleklerle dolar. Ancak Kadir Gecesi’nin hangi gün olduğuna dâir kesin bilgi yoktur. Din âlimlerin bu konuda tahminleri vardır. Bu tahminler, Ramazan ayının 27. gecesinde olduğu konusunda birleşmektedir. Tekrar ifâde edilmeli ki, bu bir tahmindir. Gerçek, böyle olmayabilir. Bu sebeple, müminler, her geceyi Kadir Gecesi gibi değerlendirmeyi tercih ederler. Böylece Cenneti bu dünyada yaşama saadetine ererler.

Kur'ân'ı Kerim’in Ramazan ayında ve Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlandığı âyetle sabittir. Dolayısıyla Kadir gecesinin Ramazan ayında olduğu kesindir.

Kur'ân'ın 97. sûresi Kadr süresidir. Bu surede Kur'ân'ın Kadir gecesinde indirildiği ve kadir gecesinin bin aydan hayırlı olduğu, meleklerin ve Cebrail'in bu gecede Allah'ın izni ile her bir iş için yeryüzüne indikleri, fecre kadar bu gecenin esenlik olduğu bildirilmiştir.

Bu geceye has bir ibâdet ve namaz yoktur. Bu gece, dua, tevbe, istiğfar, zikir, Kur'ân okunması ve namaz ile ihya edilebilir. Bu geceyi ihya eden bağışlanacağı müjdelenmiştir. Ancak bağışlanmanın mutlak olmadığı, şarta bağlı bulunduğu bilinmelidir.

O şart nedir?

Şüphesiz,  bağışlanan suçların ve günahların tekrarlanmamasıdır.

Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimiz, bu gecede ‘Allah'ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet’ diye dua edilmesini tavsiye etmiştir.

Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak, bu mübârek gecenin kıymet ve faziletini şöyle beyan buyurmaktadır:

Biz onu (Kur'an'ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?  Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.  O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar.’

Peygamberimiz (sav) buyuruyor:

Kadir gecesinde bir defa, Kadir sûresini okumak, (başka zamanda) Kur’ân-ı kerîmi hatmetmekten daha sevâptır. Bu gece koyun sağma müddeti kadar namaz kılmak, ibâdet etmek, bir ay her geceyi ibâdetle geçirmekten daha kıymetlidir.’

Bu mübarek gecede dua sünnettir. Bu gece, duaların kabul olunduğu vakitlerinden birisidir. Süfyan-ı Sevrî demiştir ki, o gece dua etmek, namaz kılmaktan daha sevaptır. Kur'ân okuyup da dua ederse güzel olur.
OĞUZ ÇETİNOĞLU           

Oğuz Çetinoğlu: Kadir Gecesi, Müslümanlar için çok önemli bir zaman dilimi. Onda şüphe yok. Fakat, Kur’an-ı Kerim’in rûhuna aykırı değerlendirmeler yapmak suretiyle biraz abartılmıyor mu?

Prof. Dr. Hasan Elik:  Kur'ânı Kerim bize doğru bilgiler verir.  

Bilindiği gibi, Kur'ân'ı Kerim'in 97. suresi Kadir suresidir. 5 âyettir. Şöyle başlamaktadır: ‘Biz onu şerefli bir gecede; Kadir gecesinde indirdik.’

Dikkat edilirse, ‘Enzelnâhu’: ‘O’nu indirdik.’ denilerek zamirle ‘O’na, yâni Kur’an-ı Kerim’e vurgu yapılmıştır.

Duhan Suresi 3. âyet’te; gene aynı ifadeyle: ‘İnnâ enzelnâhu fi leyletin mübâreke - Biz onu mübârek bir gecede indirdik.’

Nedir ‘O’?

O’ Kur'ân'dır.

O halde esas ‘O’dur, Kur’ân-ı Kerim’dir.  Gece zarftır; Kur'ân mazruftur (1). Yani, gecenin içindeki olaydır. Kur'ân geldikten sonra gece artık birinci mesele değildir.

Esas mesele mazruf ise, zarfın içindeki ise, o da elinizde...

O zaman, Kadir Gecesi’yle Kur'ân arasındaki irtibatı kurmadan, ‘Şu gece miydi’, ‘Bu gece miydi’, ‘Yirmisi miydi’, ‘Yirmi beşi miydi’ Diyerek,  gece-gece Kadir aramak bu gerçeği 2. plâna itmek anlamına geliyor.

Bunlar bizim problemlerimiz. Konuştuğunuz şeyin akla, bilime, insanlığa, fıtrata (2) uygun olması lâzım.

Aradığımız, arayacağımız, aramamız gereken Kur’ân-ı Kerim olmalı. Kur’ân’ın geldiği, gelmeye başladığı gece değil.

O da bizlerin elimizde O’nu okuyup anlamaya çalışmak, zihnimizi, gönlümüzü O’na açmak, orada öğrendiklerinizi hayatınıza uygulamak… Önemli olanlar, bunlardır.

Kadir gecesi Kur'ân'ın inmeye başlaması itibâriyle bir anlam ifâde ediyor. Onun ilk âyetinin inmesi böyle bir geceyi diğer gecelerden farklı, yüce ve müstesna kılıyor. Çünkü zamanlar ve mekânlar kendilerinde vâki olan önemli olaylarla bir anlam kazanır.

Özetlemek gerekirse; esas olan Kur'ân'dır. O gece yüce Kur'ân'ın gelmesine şâhitlik ettiği için mübârektir. Eyvallah. Gene de kutlayalım. Fakat mantığı ve ölçüyü elden bırakmayalım.

Bu gece; bütün geceleri Kadir Gecesi bilmek için; hayatın geri kalan kısmını bu gece gibi şerefli ve kıymetli bilmek için bir uyarıcı olsun!

 

KADİR GECESİ

 

Rûhlarla buluşur kullar bu gece

Allah'la konuşur kullar bu gece

Bize Kur'ân geldi Mevlâ katından

Mevlâ'ya kavuşur kullar bu gece

 

Süzülür melekler gökten bu gece

Kanatları okşar bizi gizlice

Rûh denen o Rabbe yakın bilmece

Onu Allah bize yollar bu gece

 

Peygamber aşkına Hak sevgisine

Tutulup da yanan erircesine

Bağlanan Kur'ân'ın her hecesine

Mutlu olur işte onlar bu gece

 

Bizi rahmetine daldır ilâhî

Kur'ân'ından nasip aldır ilâhî

Aradan perdeyi kaldır ilâhî

Nasipsiz inmesin kollar bu gece

Prof. Dr.

HAYRETTİN KARAMAN

 

Çetinoğlu: Yâni?

Elik: Kur’an’da; ‘Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.’ Buyuruluyor ya… Birileri 1000 ayı 12 aya bölüyor. Kaç çıkıyor? 83 sene. ‘Bakınız!’ diyorlar: ‘83 sene bir insan ömrüdür. Kadir gecesini ibâdetle değerlendiren biri, ömrünün tamamını ibâdetle geçirmiş demektir.’ Bu sözü duyan başkaları da; ‘Kadir Gecesi’ni ibâdet ederek geçirirsem, her şey bitmiştir. Sonra Ya Allah…Her şey serbest…’ Diye düşünebiliyor.

Böyle bir mantık olur mu?

Bu kadar istismarcı, bu kadar fırsatçı olunur mu Allah karşısında?

Allah karşısında  bu kadar hesap-kitap yapılır mı?!

Bunu yapan bir insan hasbî (3)  bir kul olur mu?

Başka bir şey daha var: Kur'ân’ın indirilmesine, sonraki gecelerde inmeye devam edilmiştir.

Kur’ân’ın indirildiği her gece Kadir Gecesi’dir. Bu, Kadir gecesi önemsizdir anlamına gelmez.

Bilâkis, onun önemini bütün gecelere taşıyacak bir bilinç geliştirmek, bir ufuk açmak sorumluluğunu berâberinde getirir.

Biz artık her geceyi Kadir bilecek bir şuura ermeliyiz.

Kadir Gecesi, bize u ufku açıyor, bu sorumluluğu yüklüyor. Onun için önemlidir, böylece önemi daha da artıyor.

Çetinoğlu: Kadir Gecesi indirilmeye başlanan Kur’ân-ı Kerim’e dönersek, Hocam! Kur’ân nasıl bir kitaptır?

Elik: Kur’ân-ı Kerim, çok yönlü bir mûcizedir: İbâdette okunuyor, mektepte okunuyor, evde okunuyor, kendisi ilim olmakla birlikte, ilme konu oluyor. Yazısı ilim dalı hâline geliyor. Kıratı ilim, tefsiri ilim, yorumu ilim…

Yeryüzünde bu vasıflara sâhip olan Kur’ândan başka bir kitap var mı? Yok.

Bir kitap tek bir amacı gerçekleştirir. Fakat Kur'ân'ı Kerim tek boyutlu değil, çok boyutu olan  bir kitaptır. Aynı zamanda okunarak ibâdet edilen, okunuşu ibâdet sayılan bir kitaptır. Mushafa (4) yazıldığı için kitaptır, dillerimizde okuduğumuz için de Kurân'dır.

Bir adam Kur'ân'ı ömür boyu anlamadan da okusa, fonetik olarak, makam olarak zevk alır; hoşuna gider. Çünkü, bir orijinalitesi var. Kur'ân nazmındaki orijinalite çok önemlidir. Bu çok harika bir şeydir. Ve dünya tarihinde makamla okunan hiçbir kitap yoktur. Bazı ilahîler vardır; bu başka bir şey. Bugün İsrail radyolarında bile Kur'ân-ı Kerim okunur. Ne maksatla okunduğu hiç önemli değil... Mühim olan Kur'ân'ın okunan bir kelâm olmasıdır.

Aslında Kur'ân ne sadece bizim kitabımız, ne Arabın ne de bir başkasının kitabı. Hiç kimsenin tekelinde değil. Çünkü o ‘Ey insan!’ diye hitap ediyor. Onun hitabı evrenseldir. Kaldı ki Musa orada, İsa orada. Hz. Musa'nın adı kaç defa geçiyor Kur'ân'da biliyor musunuz? 130 defa. Kur'ân 130 defa Musa'dan, 25-30 defa İsa'dan bahsediyor. Hz. İsa'nın annesinin adına Kur'ân'da sure var: Meryem suresi. Davut'tan bahsediyor; Adem'den bahsediyor. Kur'ân insanlığın kitabıdır. Onun için, İncil de Tevrat da, Zebur da orada... Bildiğiniz, bilmediğiniz bütün kitaplar ve peygamberlerin mâcerâları orada.

Çetinoğlu: Kur’ân’ın diğer özelliklerinden de söz eder misiniz?

Elik: Kur'ân'da herkesin derdine göre bir reçete vardır. Herkes bundan istifade etmelidir.

Kendisine gönül verenlere aydınlık yolu gösteren Kur'ân-ı Kerim öyle enteresan bir kitaptır ki Hz. Peygamberin diliyle; ‘Bizden öncekilerin durumlarını haber verdiği gibi, bizden sonrakilerin ne yapacaklarını da bildirmektedir. Aranızdaki problemlerin çözümüne dair de orada hükümler vardır.’

Kur'ân-ı Kerim; bizden önce neler olmuş; kimler gelip geçmiş bu dünya niçin yaratılmış, nereden gelip nereye gidiyor, bunları haber verdiği gibi, bizden sonra neler olacak, dünyanın sonu nedir, daha ötelerde ne vardır, bunları da bildiriyor.

Biz kıyameti biliyoruz değil mi? Nereden öğrendik? Gaybı; görünmeyen âlem ve olayları Kur'ân'dan anlıyoruz. Cenneti, Cehennemi hep nereden öğrendik? Kur'ân-ı Kerim'den.

Muazzam bir hadise... Hem geçmişi haber veriyor, hem aramızdaki olayları... Kim haklı, kim haksız? Herkesin hak ve görevlerini bildiriyor. Zaman ötesi gayp âleminden haber veriyor.

İnsanlık böyle bir kitap görmüş değildir. Onun için Kur'ân-ı Kerim'e çok iyi sahip çıkmak lâzım.

Gerçek Rabbimiz olan Allah'ı bırakıp, Kur'ân-ı Kerim'e de sâhip çıkmazsak Allah'ın yerine başka ‘sâhip’lere kul olur; başka kitapların oyuncağı hâline geliriz. Her mahallede bâtıl inançlar, hurâfeler, uydurma şeyhler, tarikatlar bizi perişan eder. O bir kitap yazar, beriki bir kitap yazar; bizi ellerinde oynatırlar. Bunlar din adına olanlar; bir de başka sapkınlıklar var.

Kur'ân bilgisinden uzak olan insanların din adına ne yaptıklarını, ne yapmaya çalıştıklarını bunalarak daralarak  görüyoruz.

Kur'ân-ı Kerim diyor ki: ‘Ey insan! Sen Rabbii'l-âlemîm’in yarattığı şerefli bir varlıksın. Senin tâbi olacağın kudret budur. İnsan gibi büyük varlığın kitabı da büyük olmalıdır.

İnsanlık Rabbine kulak vermeli...

Biz Rabbimizin rahmet elini bıraksak da O bizi bırakmıyor. Çünkü; ‘Seni Ben yarattım; benim şanıma yakışmaz, seni yaşatacağım. Ne istersen, onu da sana vereceğim…’

İşin bir de öbür tarafı var ki, bâzı insanlar onu istemiyorsa, o da onların bileceğin iştir…

Yağmur, bitkilere, toprağa nasıl can suyu görevini yapıyorsa, nasıl o ölü tabiatı diriltiyorsa, ‘indirilen’ yüce Kur'ân da kalpleri diriltiyor.

Allah kalbimizi Kur'ân'la diriltsin. Kur'ân; insanın, hayatın gerçekleridir. Kur'ân içimizde var olan sözsüz değerlerin söze dökülmüş şeklidir. Aslında, biz O’nu okuyoruz ama O da bizi okuyor. Zaten O’nun anlattıkları bizim kalbimize, zihnimize, rûhumuza yaratıcı tarafından konulmuştur.

Çetinoğlu: Kur’ânı okumalıyız. Peki, niçin okumalıyız?

Elik: Kur’an, ‘kıraat’ kökünden ‘okumak’ demektir. Okuma bilen tek varlık insandır.

Okuma bilen tek varlık insandır. Sık sık okuduğumuz Rahman sûresinin başında; ‘Rahman’dır, Kur’ân’ı öğreten; insanı yaratıp ona konuşmayı öğreten…’ Buyrulur. Allah insana konuşmayı öğrettikten, onu konuşabilir, okuyabilir hâle getirdikten sonra, ‘Oku!’ diye kendisine Ku’ân’ı göndermiştir.

O halde, okuma bilen insanoğlu, okuması gereken kitabı okumuyorsa, kendisini okuma bilmeyen varlıkların durumuna düşüyor demektir. Başka söze gerek var mı?

Çetinoğlu: Cenab-ı Allah; ‘Oku’ Diyor. Bir kısım ihaliyatçılar da; ‘Anlamadan Kur'ân okumanın mânâsı ne? Boşuna okuyorsunuz. Anlamadan Kur'ân okumanın bir sevâbı yoktur.’ Diyor.

Elik: Hiçbir ilahiyatçı din koyucusu değildir. Hoca, Allah'ın dinini tebliğ eden insandır. Yoksa, yeni bir din koyan insan değildir. Mevcut bir dine, yeni hükümler de koyamaz. Bu din bugün gelmedi. Temelleri belli; kitabı belli; peygamberinin hayatı belli. İnsanımızın bu gibi sözlere itibar etmediği zaten insanlarımızın  Kur'ân okumasından, okutmasından dinlemesinden bellidir. Demek ki bu sözlerin bir anlamı yoktur.

Tabiî, okunan Kur'ân'ın mânâsını da öğrenilecek. Türkçeleri çıktı. Mealleri var, tefsirleri var. Okuyun. Mutlaka çocuklarınıza okutun. Kur'ân bilgi kitabı olarak okunur. İbâdet kitabı olarak okunur. Eğer manasını anlamadan okumanın bir sevabı, bir anlamı yoksa Pakistanlı, Afrikalı, Hindistanlı, İranlı, Türk... Arap olmayan bütün Müslümanlar bunu manasını bilmeden namazda okuyor. Namazı namaz haline getiren nedir? Kur'ân değil midir? Fatiha değil midir? Fatiha okumazsanız, Kur'ân okumazsanız namaz olmaz. Peki, bu insanların çoğu manasını bilmiyor? 1,5 milyarlık İslâm âleminin sadece 100-150 milyonu Arap. Diğerleri ne olacak? O zaman, 1500 yıldan beri bu ümmetin kıldığı namaz kabul değil midir?

Bakınız, ağzından çıkanı kulağı duymayanlar nerelere kadar götürüyor meseleyi.

Kimse onlara itibar etmiyor. İnsanlarımız Hz. Peygamber’e itibar ediyor.

Hz. Peygamber buyuruyor:

Kur'ân okuyun; yüce Allah Kur'ân'ın her harfine 10 sevap verecektir.’

Tabiî, buradaki ‘10’ tahdit anlamında değildir; sayısız mânâsındadır. Allah'ın sevabı sayılmaz. O'nun hangi nimeti sayılabilir ki, sevabı sayılsın. Çokluktan kinâyedir. İnsanlar anlasınlar diye Hz. Peygamber böyle konuşuyor.

Çetinoğlu: Bâzı surelerin başında bulunan Elif, Lâm, Mim, Hâ, Mim, Ya, Sin gibi harflerin anlamı hakkında okuyucularımızı bilgilendirir misiniz?

Elik: Bunlara;  ‘Huruf-i Mukatta'a’ denir. Bu harflerin manasını hiçbir âlim çözemiyor. Yani, Resulullah mânâsı çözülmeyen, dolayısıyla hiç kimsenin mânâsını bilmediği harflerden örnek vererek, bunlarda sevap vardır, diyor.

Görüyor musunuz?

Bizim milletimiz Kur'ân'a çok büyük önem vermiştir. Bugün dünyada Ramazanı en canlı geçen, hatim ve mukabelesi ile Ramazanı dinî bir merâsim hâline getiren bu millettir. Allah bu milleti tarih sahnesinde ebedî kılsın. İslâm bu milletle kuvvet buldu, izzeti arttı; bu milletin değeri ve şerefi de tabiî ki İslâm'la arttı. İkisi arasındaki irtibat biraz zayıflayınca İslâm'ın da bizim de başımıza problemler geldi.

Hatim okumak Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri’nden kalma bir gelenektir. Vakıftır. İşte bu mukabeleler, bu hatimler burayı fetheden ve bize armağan eden büyük ceddimiz Fatih'in de vakfiyesini yerine getirmektir. Asırlardır, Topkapı Sarayı'nda, Fatih'te Kur'ân'ı Kerim okunuyor. Allah okuyanlardan, okutanlardan râzı olsun. Bu ülkenin kuruluşunda da kurtuluşunda da Kur'ân vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Kur'ân'larla, ezan ve salalarla açılmıştır. Hacı Bayram Camii'nde salalar, ezanlar, hatimler okunmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Ramazanlarda Çankaya'da özel hâfızına hatim okutmuştur. Kur'ân'la bu milletin arasını açarsak, çok büyük problemler gelir başımıza. Allah korusun.    

Çetinoğlu: Kur’ân’ın insan hayatındaki yeri hakkında neler söyleyeceksiniz?

Elik: Kitabı yok olan bir din yok olmaya mahkumdur. Eğer bugün İslâm var ise, namaz olduğu gibi biliniyor ve kılınıyorsa, hâla oruç ilk hâliyle biliniyor ve tutuluyorsa, kısacası doğru ile yanlış, haram ile helal biliniyorsa, bu Kur'ân'ın muhafazası sayesindedir.

Dolayısıyla, bizim her şeyimiz Kur'ân'dır. Başımız da Kur'ân'dır, sonumuz da Kur'ân'dır. Allah Kur'ân'la başlamayı, Kur'ân'la yaşamayı ve Kur'ân'la hayatımızı sonlandırmayı nasip eylesin.

Çetinoğlu: Kur’anı Kerim’in insanlara rehberlik özelliğinden söz öder misiniz?

Elik: Kur'ân iyiliği kötülükten, doğruyu yanlıştan ayıran ilahî bir rehberdir.

O halde Kur'ân'ı okuyan insan, iyilikle kötülüğü ayırt edecek demektir.

Kur'ân -zımnen- diyor ki: Ey insanlar! Allah katından size indirilen bu kitaba tâbi olun. Din adına hiçbir kitap mutlak mânada size doğruyu göstermez. Doğrusu vardır, yanlışı vardır, eksiği vardır, fazlası vardır; Kur'ân'ı kriter kabul ediniz. Din adına bütün söylediklerinizin, bütün yazdıklarınızın arka plânında Kur'ân olsun.

Son birkaç yıldır bazı gelişmeler var, ama önceki uzun yıllar boyunca, bırakınız yazılıp çizilen şeylerin arka plânında Kur'ân'ın olmasını, Kur'ân'a referans bile verilmiyordu. Din adına, falan efendinin kitabı, filan hocanın görüşü, filan şeyhin anlayışı... sunuluyordu. Adeta Kur'ân din kitaplarından silinmişti. Biz buralardan geliyoruz.

Meseleyi birkaç kişiye havâle ederek işin içinden çıkamayız. Biz meselenin neresindeyiz, herkesin buna bakması lâzım.

LÜGATÇE

(1) mazruf: Zarf içerisine konulmuş, zarfın içerisindeki.

(2) fıtrat: İnsanda doğuştan var olan özellikler.

(3) hasbî: Bir karşılık beklemeden, çıkar gözetmeden ve isteyerek yapılan.

(4) Mushaf: Sayfalar hâlinde düzenlenmiş, sayfalar hâlindeki bir eserin iki kapak arasına alınarak kitap hâline getirilmiş biçimi. Kelime, Kurân-ı Kerim için kullanıldığından baş harfi büyük yazılmalıdır.

OĞUZ ÇETİNOĞLU