Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Prof. Dr. Hasan Elik; Okuyucularımızı Müslümanlık ile ilgili genel konularda bilgilendiriyor

 

Kadir Gecesi  ile ilgili röportajın üçüncü ve son bölümünde Prof. Dr. Hasan Elik; Okuyucularımızı Müslümanlık ile ilgili genel konularda bilgilendiriyor.

Oğuz Çetinoğlu: İnsanlarımızın ‘olmazsa olmaz’ kesinliğinde bir alışkanlığı var: Ebedî âleme intikal edenlere Kur’ân okumak veya okutmak… Bunun doğru olmadığını iddia edenler var…

Prof. Dr. Hasan Elik: Ölülerimize okunan Kur’an konusunda;  ‘Bunun dinde yeri yoktur; hiçbir işe yaramaz!’ diyenlere soruyorum:  O zaman cenaze namazını niye kılıyorsun? Madem öldü gitti, niye cenaze namazı kılıyorsun? O tekbirler, o salâvatlar, o dualar niye?

Niye yıkayıp kefenliyorsun? Bizde kefenleme işlemi gelin damat hazırlar gibi bir merasimle yapılır. Kefeni özene bezene alırız; mezarı özene bezene açarız; kıbleye doğru gelmesine varıncaya kadar her şeye dikkat ederiz. İnsana saygı duyan bunu yapar. Bir insanın ölüsü de dirisi kadar muhteremdir.

Onun için, yıkayacaksınız, kefenleyeceksiniz ve ona dua edeceksiniz.

O zaman, cenaze namazını da kılma, yıkama. Ne anlamı var ölmüş bir adamı yıkamanın?! Atıver bir çukura gitsin!..

Bundan daha büyük bir günah olamaz. İnsana bundan daha büyük bir saygısızlık olamaz.

Bu konuyu anlamak için dini çok iyi bilmek de gerekmez.  ‘Ölülerin duaya ihtiyacı yoktur.’ diyenler düşünsünler: Allah geçinden versin, kendilerinin çocuğu, eşi, annesi babası veya kardeşi öldüğünde; kefenlemeden, namazını kılmadan, dua etmeden… kaldırıp bir çukura atabilir mi?

Meseleye Kur'ân-ı Kerim açısından bakalım: Bakara suresinin 154. âyetinde; ‘Allah yolunda ölenlere ölü demeyin; aksine diridirler, ama siz farkında değilsiniz.’ Buyruluyor. Kur’ân, ebedî âleme intikal edenlere  ‘ölü’ demiyor. Bizim de onlar için; ‘Ölüp gitmiş, yok olmuş’ gözüyle bakmamamız gerekir.

Çetinoğlu:Allah yolunda… sözünü yorumlar mısınız?

Elik: Bu söz sâdece cihat meydanlarında ölenlerle ilgili değildir. ‘Allah yolu’ demek, doğru yol, hak yol, hakikat yolu, dürüstlük yolu, şerefli-namuslu bir hayat, Allah yolunda geçirilmiş bir hayattır.

Kur’ân-ı Kerim, dirilere vefâ göstermeyi emrettiği gibi, hayatta olmayanlara da vefâ göstermek gerektiğini söylüyor. İslam’ın Peygamberi; ‘Ey insanlar, Dirileri gösterdiğiniz saygıyı aynı ölçüde ölülere de göstermekle mükellefsiniz!’ Diyor. Medine mezarlığına gittiğinde, aynen dirilere verdiği gibi, ölülere de selam vermiştir: ‘Ey mezarlık ahâlisi! Selamün aleyküm. Biz de yakında sizin yanınıza geleceğiz ve hep birlikte buluşacağız.’

Peygamber, ölüye, diri imiş gibi selam veriyor. Kısacası; bizim, dirilere karşı görevimiz ne ise, ölülere karşı görevimiz de odur.

İnancımıza göre ruh ölümsüzdür. Ruhlara karşı görevimiz vardır.

Tarihe baktığımızda, ölüm sonrası ve mevtanın durumuyla ilgili iki anlayış olduğunu görürüz:

Birisi şudur: İnsan ölmüş, bu iş bitmiştir. Artık ne Cennet vardır, ne Cehennem, ne ahiret, ne hesap, ne de kitap...

Diğer görüş ise öldükten sonra insan ruhunu tanrılaştırır. ‘Dünyayı ölülerin ruhları idâre ediyor.’ diyerek ruhları putlaştırır. Animizm denen putçuluk, ruhçuluk dini türemiştir. Ama İslâm dini her şeyde olduğu gibi bu konuda da dini denge noktasına getirmiştir: Ne onların ruhuna tapacaksınız, ne de onları unutacaksınız; onlara dua edeceksiniz.

Çetinoğlu: Vahabilerin mezarlıklara bakış açısı, bizimkinden farklı…

Elik:  Cahiliye döneminde koyu bir şirk dindarlığının hâkim olduğu cahiliye Arapları, yükledikleri mânevî anlam dolayısıyla birçok nesneye tapınmaktaydı. Sanıyorum vehhabiler, bu inancın etkisiyle kabir ziyaretinde gereğinden fazla hassasiyet göstermektedirler. Bu anlayış, aşırılıklara yol açmaktadır.  Ancak bizdeki bazı kabir ziyaretleri de dini açıdan problem teşkil etmektedir. Doğrusu, normal olanıdır ki; o da şudur: Kabirde yatan mevtadan bir şey istenmez. Çünkü onun artık kendisi için de başkası için de yapabileceği bir şey yoktur. Yapabileceklerini sağ iken yapmıştır. Ziyaretlerde; sağ iken insanlara Ahlakî-mânevî rehberlik ettikleri için onlara dua edilir. Zira kim olursa olsun, her mevta duaya muhtaçtır.

Çetinoğlu: Dua abâbından söz eder misiniz?

Elik: Haşr suresi 19. âyette; ‘‘Ey Rabbimiz! Bizi de bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi de bağışla ve iman edenlere karşı gönüllerimizde bir art düşünce bırakma. Ey Rabbimiz! Sen, gerçekten şefkatlisin, merhametlisin.’ Buyruluyor.

Demek ki sadece kendimize, ana-babamıza değil, başkalarına da dua etmemiz; insanlığa yararlı kimseleri hayırla yad etmemiz gerekiyor.

Çetinoğlu: Zikir?...

Elik: Sözlükte; ‘anmak, hatırlamak yad etmek’ anlamına gelen zikir ıstılahta ; Allah'ı anmak, hatırlamak ve  O'nu unutmamaktır. Allah kelimesini ve tekbir, tehlil, tesbih ve tahmid  cümlelerini tekrarlamak demektir. Zikir, Allah’ın yüceliğini dile getirmek ve mânevî olgunluğa erişmek maksadıyla yapılır. Zikir, aynı kökten gelen kelimelerle birlikte, Kur'ân'da üç yüze yakın yerde geçmektedir. Bu âyetlerde Allah'ı zikir emredilmiş, Allah'ı zikreden müminlerden övgüyle söz edilmiş ve kendileri için mağfiret ve büyük mükâfatlar bulunduğu müjdesi verilmiştir. Hz. Peygamber de zikrin en faziletlisinin; ‘Lâ ilahe illallah’ olduğunu söyleyerek tevhid (13) kelimesi ile zikirde bulunmanın önemine dikkat çekmiştir. Zikir, dil, kalp ve beden ile olmak üzere üç çeşittir. Dil ile zikir, Allah'ı güzel isimleri ile anmak, O'na hamdetmek, teşbihte bulunmak, dua etmek ve Kur'ân okumaktır. Beden ile zikir, bütün organların Allah'ın emirlerine uyması ve yasaklarından kaçınması ile olur. Kalp ile zikir ise Allah'ı gönülden çıkarmamaktır.

Zikir, Allah'ı hatırlamak insanı hatırlamaktır. Allah'ı aklınızdan çıkarmazsanız, insanı unutmazsınız... Ona nasıl davranacağınızı, hakkını-hukukunu bilirsiniz. İşte bunun adı dindir. Allah'ı ve insanları unutanların dinden bahsetmesi kabil değildir. Dolayısıyla din, unutmama esası üzerine inşa edilmiştir. İmansızlık Allah'ı unutmak demektir. Her şey unutmaktan başlar. Ölü de olsa, diri de olsa hiçbir şeyi unutmamaktır. ‘Öldü gitti canım, ne olacak?!’ diyen adam unutmuştur, unutulmayı hak etmiştir.

Evet bunlar konuşulmadığı, anlaşılmadığı için problemlerin de üstesinden gelemiyoruz. Bunların üzerine ciddî olarak eğilmek lâzım.

Çetinoğlu: Benim, bu röportajdaki son sorum izniniz olursa şöyle olacak: Bir mümin, Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeli. Bütün gece cami-cami dolaşmanın umduğunu bulmaya katkısı ne olur?

Elik: Her şey, insanın idrakine göre anlam kazanır. Dolayısıyla herkes; imkânı, kapasitesi nisbetinde dini anlar. O halde din anlayışında herkes, aynı seviyede değildir. Bunda ısrar etmek yanlıştır. Dinin tabanında birlik, tavanında farklılık söz konusudur. Yanlış olan, dini; tek bir bakış açısını (genelde avamın anlayışını) esas alarak  değerlendirmektir. Bu izahtan sonra, Kadir Gecesi’ne gelecek olursak; Mesele, yılda bir geceyi önemsemek, ona odaklanmak değil, bütün hayatımızın verimli, olumlu, huzurlu geçirilmesidir. Çünkü hesap, hayatın tamamından olacaktır. Kadir Gecesi’ni, bu anlamda hayat muhasebemizin bir vesilesi yapabilirsek, hayata yeni bir başlangıç yapabilirsek çok anlamlı ve faydalı olur. Bu gece hangi hususlarda eksikliğimiz varsa, onu telafi etmeliyiz. Bu gece sadece şu kadar rekat namaz çâre değildir. Kişinin hangi eksiklikleri varsa, hangi kötü huyları varsa, onları düzeltmesi lazım. O halde, bu gece herkesin yapacağı şey; kendi durumuyla ilgilidir. Hastalık ne ise, ilacın da ona göre olması lazımdır. 

Çetinoğlu: Hocam çok teşekkür ederim. Çok faydalı bilgiler lütfettiniz. İnşallah faydalananlar da çok olur. 

Sorularla sınırlı kaldığınız için veremediğiniz mesajlar olarak… bu röportajın son sözleri olarak neler söylemek istersiniz? 

Elik: Dinî duygu  sağlıklı gelişmelidir. Bu çok önemli bir husustur. ‘Millette dinî heyecan, dindarlık gelişsin de nasıl gelişirse gelişsin!’ demek başı-sonu belli olmayan bir karışıklığa götürür; bu kargaşada değerler yer değiştirebilir ve bu defa da din adına kargaşa, hatta anarşi başlar.

Dinle ilgili problemlerin bir kısmı din karşıtı odaklardan; bir kısmı da dîni yanlış anlamaktan kaynaklanmaktadır. İfade etmeliyim ki, dine dinin içinden zarar vermek daha zararlı, daha yıkıcıdır.  Bu, tarihte de böyle olmuştur.

İnsanlık tarihinde Firavun, Nemrut, Karun gibi din karşıtı zorbaların, dine yan bakışını  toplum,  elinin tersiyle itmiştir, ama dinin içinden gelen çökmeler uzun süre dine ve gerçek dindarlara zarar vermiştir. Onun için, ‘Nasıl olursa olsun din!’ demek yerine, ‘doğru din’ demek gerekir.

Doğru dini bilmek için de elimizde bir kriter olması lâzım. İşte, Cenab-ı Hak bize bu kriteri göndermiş: Kur'ân... Kendisinde şüphe olmayan, çelişki olmayan, din ile ilgili bir tek kitap vardır; bu kitap doğru yolu gösteren en güçlü ışıktır; gönül hastalıklarına şifadır, kelimenin tam anlamıyla rahmettir. Dinle ilgili diğer kitapların değeri, Kur’an’a uygunluğu ölçüsündedir.

Şâyet, hayatımızın bizim için bir değeri varsa Kur’an; o hayata anlam katan bütün esasları ihtiva eden bir programdır.

 

KADİR GECESİ İLE İLİLİ DİĞER SORULAR VE CEVAPLARI:

Soru: Kadir Gecesi’nin, Ramazan ayının 27. gecesi olduğunu belirtenlerin delilleri var mıdır?

Cevap: İslam âlimlerinin çoğunluğu ‘Leyle-i Kadir ramazan ayının yirmi yedinci gecesidir.’ Demişlerdir. Bu görüşün sâhibi bulunan ilim adamları delil olarak şu hadis-i şerifi göstermektedirler: ‘Leyle-i Kadir, yirmi yedinci gecedir.’ Bu sözün sahih olmadığını iddia edenler de vardır.

Bu sözün hadis olduğunu iddia edenler, konuyu daha belirgin hâle getirmek için aklî deliller de ileri sürüyorlar: Süre-i celilede (Kadir Suresi) ‘Leylet'ül Kadr’ lafzı üç yerde geçmektedir. Bu lafzın harfleri dokuz tanedir. Bu sayıyı üçle çarptığımız zaman çıkan yekûn de yirmi yediyi göstermektedir. Ancak iddia sâhipleri, böyle bir formülün başka bir yerde uygulanıp olumlu neticeye ulaşılıp ulaşılmadığı sorusuna cevap veremiyorlar.

Soru:Her geceyi kadir, her gördüğünü Hızır bilmek’ Sözü ne anlama geliyor?

Cevap: Bâzı din adamları, leyle-i kadrin senenin günleri içinde gizlenmiş olduğunu söylemişlerdir. İhmalkârlık yapılmasın ve diğer geceler de ihya edilsin diye bu gecenin gizlendiğini ifâde etmişlerdir.

Hızır Aleyhisselam da gizlenmiştir. ‘İlim adamlarına ve zâhid kimselere gösterilen alaka, fukara ve gurebaya da gösterilmelidir.’ Anlamında olduğu söylenebilir.

Cenab-ı  Hak bu geceyi hakkıyla ihya eden kullar arasına bizleri de ilhak eylesin ve bizi zatına kul ve Habine ümmet olma şerefinde daim eylesin.

Soru: Kadir Gecesini ihya etmek isteyenler ne yapmalı?

Cevap: Yatsı namazında zammı sure olarak Kadir Sûresini okumalı.

Bir iki sayfa Kur'an-ı kerim okumalı.

Az da olsa sadaka vermeli.

Bu geceye ait özel bir namaz yoktur. Vardır deyip târif edenler, inandırıcı bir delil gösterememektedirler.

Soru: Kadir Sûresi’nin meali nasıldır?

Cevap: Bismillâhirrahmânirrahîm.            (Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.)

1. Doğrusu Biz, onu (Kurân'ı) Kadir gecesinde indirdik.

2. Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin?

3. Kadr (Kadir) gecesi; bin aydan daha hayırlıdır.

4. O gece Rab'lerinin izniyle Ruh ve melekler, yapılacak işler için peyderpey inerler

5. Artık o gece, tan ağarana kadar güvenliktir. 

Soru: ‘Kadr’ olarak da yazılan ‘kadir’ kelimesinin anlamı nedir?

Cevap: ‘Kadr’ kelimesinin Âyette, şu iki anlamda kullanılmış olabileceği ifâde edilmektedir:

1-‘Takdir’ Anlamındadır. Allah bu gece takdirleri yani kaderleri uygulamak üzere meleklere emir verir. Bunu, Duhân Süresindeki şu âyet destekliyor: ‘O gece katımızdan her hikmetli emir sâdır olur.

2- ‘Azâmet ve şeref’ Anlamındadır. Bu husus, sûrenin ‘Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.’ Sûresinde ifâde edilmektedir.

Nasıl daha hayırlı olmasın ki, Cenab-ı Allah’ın insanlığa son mesajı bu gecede indirilmeye başlanmıştır. Gece, değerini bu sûreden almaktadır. Bu geceyi anmak, insanlığa rahmet olarak Kur'an-ı Kerim’in inmeye başladığı bu geceyi ihya etmek Müslümanlara tavsiye edilmiştir.

ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDAN DERLENMİŞTİR. (O. Ç.)

KADİR GECESİ MESAJI

Manevî arınma ve yücelme, paylaşarak zenginleşme mevsimi olan mübarek Ramazan ayının son günlerini idrak ederken, Kadir Gecesi’ne ulaşmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşacağız.       Yüce Kitabımız’da ‘bin aydan daha hayırlı’ olduğu bildirilen Kadir Gecesi, insanlık için kurtuluş reçetesi olan Kur’an’ın indirilmeye başlandığı, esenliğin bütün dünyayı kuşattığı, dua ve tevbelerin kabul edildiği bir kutlu gecedir.

Kadir gecesini diğer bütün zaman dilimlerinden üstün kılan özellik, bütün insanlık için hidâyet rehberi olan Yüce Kitabımız Kur’anı Kerim’in bu gecede indirilmeye başlanmış olmasıdır.

Varlık ve varoluş bilgisinin ders kitabı, bütün kâinatın özeti ve Yüce Yaratan’ın bizlere uzattığı kurtuluş halkası olan Kur’an’la değer kazanan bu gecenin kıymetinin bilinmesi, ancak Kur’an’a gönülden yönelmek ve onun insanlığa sunmuş olduğu eşsiz mesajını okumak, anlamak ve yaşamakla mümkün olacaktır. Zira Kur’an anlaşılmak, fert ve toplum hayatına rehber olmak için gönderilmiştir. Okumuş olduğumuz Kur’an’ı anlayarak hayatımıza yansıttığımızda Kur’an o zaman bizlere şifa ve rahmet olacaktır.  Çünkü Kur’an sadece bilgi kaynağı değil, aynı zamanda tüm insanlığa bir fırsat olarak sunulan yol haritasıdır.

Fâtiha’dan başlayıp, Nâs suresiyle tamamlanan bu hayat rehberimiz bizi şirkten, zulümden ve her türlü nefsanî sapmalardan sakındırmakta, Allah’a şeksiz iman ve tam bir teslimiyetin yolunu göstermekte, kutlu Nebilerin hayatından kıssalarla bugünümüze ölümsüz örnekler taşımaktadır. Ölümü ve ahireti sıkça hatırlatarak, hesabını verebileceğimiz bir hayatı yaşamanın uyarısını yapmaktadır. O, bizlere bir yandan namaz, oruç, zekât, hac ve dua gibi ibâdetlerle Rabbimize yaklaşmanın; diğer yandan sabır, doğruluk, yardımlaşma, af, adalet ve merhamet gibi ahlakî erdemlerle donanarak örnek bir fert ve toplum olmanın bilincini aşılamaktadır. Onun insanlığın ufkunda yanan ışığı, her dönemde insanlığı aydınlatmaya devam edecek, taşımış olduğu değerler, getirmiş olduğu evrensel ilkeler her zaman taze ve yeni kalacak, yaptığı çağrı kıyamete kadar sürecektir. Kur’an bu üstün özelliklerine bizzat kendisi tanıklık etmekte ve bütün insanlığa şöyle seslenmektedir: ‘Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.’

Mükâfatların sınırsız olarak verildiği Kadir Gecesi, kendimize dönerek gaflet içinde geçirmiş olduğumuz günlerimizi sorgulama, unutarak ve bilmeyerek işlediğimiz hatâlara tövbe etme ve af dileme, bir daha yapmama kararlılığımızı Yüce Yaratıcımızın sonsuz rahmet ve mağfiretini umarak yineleme, aramızdaki sevgi ve bağışlamanın hepimizi kucaklaması için bu yolda yeni adımlar atma zamanıdır.

Bize mânevî derinliğinde arınma ve bağışlanma fırsatı sunan bu mübârek gün ve geceler, yaşantımızda kalıcı değişiklikler meydana getirmediği müddetçe tam anlamıyla idrak edilmiş sayılamaz. Bu sebeple ibâdetlerimizde ve ahlakî hayatımızda istikrar ve istikametin önemli bir husus olduğunu bilmeli, her ayı Ramazan ve her gün ve geceyi Kadir Gecesi gibi yaşamaya gayret etmeli, dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine; sevgiyi, hoşgörüyü, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmalı, yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli, onlara yardım elimizi uzatmalıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle vatandaşlarımızın, soydaş ve dindaşlarımızın Kadir Gecesini tebrik ediyor, Yüce Mevlâmız’dan, tuttuğumuz oruçları ve yaptığımız bütün ibadetlerimizi kabul etmesini, bu gecede yapılan dua ve yakarışların, İslam âleminin birlik, dirlik ve beraberliğine, sosyal birlikteliğimizin güçlenmesine, insanlığın barış, huzur ve saadetine vesile olmasını niyaz ediyorum.

Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU (Diyanet İşleri Başkanı / Tarih: 14.09.2009)            

Prof. Dr. HASAN ELİK:

1949 yılında Tokat'ta doğdu. İlk , orta ve lise  eğitimini İstanbul'da  bitirdikten sonra, 1976 yılında   İstanbul   İlahiyat  Fakültesi'nden mezun oldu.

1977 yılında ilmî araştırmalar yapmak üzere Suudi Arabistan'a gitti.

 King  Abdülaziz Üniversitesi Arap Dili Enstitüsü'nü Pekiyi dereceyle bitirdikten sonra, 1982 yılında “Nur suresinde toplumsal adab” isimli mastır tezini tamamladı.  Adı geçen üniversitede ‘Tahâvî'nin Müşkilu'l-âsâr’ adlı eserinin edisyon kritiğini yaparak 1989 yılında doktor unvanını aldı, 2007 yılında profesör oldu. 

Yayınlanmış eserleri:

01- DİNİ ÖZÜNDEN OKUMAK: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayını.

02- KUR’AN’IN KORUNMUŞLUĞU ÜZERİNE:  Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayını

03- KUR’AN IŞIĞINDA FARKLI KONULAR, FARKLI YORUMLAR:  Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayını

04- İÇİMİZDEKİ ALLAH: İstanbul, 2007

05- MODEL İNSAN PEYGAMBER: İstanbul, 2007

06- EVRENSEL MESAJ / KUR’AN: İstanbul, 2007

07- İSLAM VE İNSAN: İstanbul, 2007

08- İSLAM VE HAYAT: İstanbul, 2007

09- YARATAN VE YARATILANLARLA İLETİŞİM BİÇİMİ OLARAK İBÂDET: İstanbul, 2008

10- İSLAM VE DENGE: İstanbul, 2008

11- İSLAM’IN VA’DETTİĞİ HUZUR: İstanbul,2008

12- BÜTÜN İNSANLAR HÜR VE TOK OLUNCAYA KADAR: İstanbul, 2009

13- KURULUŞ VE KURTULUŞUMUZDA İSLAM: İstanbul, 2009