C. Yakup ŞİMŞEK

Eğitimci, redaktör

C.Yakup_Simsek@hotmail.com

TDK’nın Dîni

Türk milletinin “dil”inden pek anlamayan TDK, onun “dîn”ine de yabancı gibi...

 “Dil” yolunda pusulayı zâten şaşırmıştı, meğerse “din” yolunda da hangi peygambere kulluk edeceğini şaşırmış.

Hatırlayın, “İslâmlık” kelimesi hakkında TDK’nın 1980’de yazdığı şöyle bir târîf vardı:

“VII. yüzyılda, Arap Yarımadasında Muhammet peygamber tarafından kurulan din...”

(Evet, TDK, yeni internet sitesinde bu rezâlet ve fezâhatleri “Türkçeye hizmet” gibi sunmaya devâm ediyor...)

***

TDK böyle “Allahsız” târiflerinden birini de “din” hakkında yapıp çatmış.

1978’de hazırladığı “Halkbilim Terimleri Sözlüğü”nde TDK’nın yaptığı “din” târîfi şöyle:

“Görünen, görünmeyen doğaüstü güç, nesne ya da varlığa inanma nedeniyle doğmuş olan ve bireylerin gerek birbirleriyle, gerek çevreleriyle ilişkilerini birtakım kutsal uygulama ve davranışlarla düzenleyen, sağlayan evrensel olgu.”

Evet, noktasına virgülüne dokunmadan...

İslâmlık” târîfiyle âdetâ yarışıyor, değil mi?

***

“Görünen, görünmeyen doğaüstü güç, nesne ya da varlığa inanma nedeniyle doğmuş olan...”

Yâni “din” müessesesi “insanların yüce bir varlığa inanma ihtiyâcı”ndan doğmuş.

Allah tarafından yeryüzüne gönderilmemiş de insanlar tarafından îcâd edilmiş...

Allah aşkına söyleyin şimdi: Bu nasıl bir “din”dir böyle?

Böyle bir târif, semâvî olmayan dinler -meselâ Budizm- için doğru olabilir.

Fakat “te'sîs-i Rabbânî” olan semâvî dinler hakkında yanlıştır.

Hilâf-ı hakîkat, yalın kat ve sakat...

***

August Comte veyâ Max Müller gibiler böyle dese neyse...

Bugünkü TDK sitesinde, 1978 model “Halkbilim Terimleri Sözlüğü”nün tamâmı arz-ı endâm ediyor.

Bunun nasıl bir lügat olduğu, kısa bir araştırmayla ortaya çıkıyor.

Mukaddimesinde şöyle demişler:

“Türkiye’de halkbilim kadar yanlış anlaşılmış ve yanlış uygulanmakta olan bir bilim daha yoktur dense yeridir.”

Böyle büyük lâflar eden TDK öyle bir “Halkbilim Terimleri Sözlüğü” yazmış ki halkımızla hiç alâkası yok gibi...

1945’te neşrettiği “Türkçe Sözlük”te geçen ibâreyi de hatırlayalım:

“Kemalizm Türk’ün dînidir.”

Ha, sonradan o kaydı kaldırdılar; ama hâlâ çok sakat hâller var.

Halkın “dîn”i ile bunların “dîn”i epey farklı.

***

O lügatte meselâ “Allah” yok; fakat elliden fazla “tanrı” var 

“Ramazan, niyet, oruç, günah” gibi madde başları yok.

Peki, “ibâdet, kulluk, terâvih, sahur, iftar, diş kirâsı, sevap, cuma, namaz, zekât, helâl, haram, sadaka, mezhep, tarîkat, şeyh, derviş, veli, evliyâ, Kadir gecesi, kandil” var mı?

Hak getire... Bunlar madde başı olarak bulunmadığı gibi, kitapta bir kez bile geçmiyor...

Ama “büyü” kelimesi ve içinde “büyü” geçen yüzlerce söz var.

Moda” var, meselâ.

(Biliyorsunuz, halkımız 40-50 sene önce modayla yatıp modayla kalkardı!)

“Kansal kutyasak, Tanrısal görüntü, Tanrıdoğum, Şarap Tanrısı, Oedipus, şaman dini, söylen örgesi, söylensel serüven, soy sililiksizliği...”

Bunlar da buram buram Anadolu(!) kokan sözler...

***

TDK’nın bu “Halkbilim Terimleri Sözlüğü” halktan kopuk olabilir; ama bakalım “Ruhbilim Terimleri Sözlüğü”  ne âlemde?

Al birini vur ötekine!

“Halkbilim Terimleri Sözlüğü” bizim halkımıza ne kadar yabancıysa “Ruhbilim Terimleri Sözlüğü” de rûhumuza o kadar yabancı...

TDK’nın “ervâhiye” yerine îmâl ve ikaame ettiği “cancılık” kelimesi için bu lügatte yaptığı târif aynen şu:

“Doğadaki her varlıkta bir ruh bulunduğu, her nesneyi bir ruhun yönettiği yolundaki, din kurumuna kaynaklık eden ilkel inanç.”

Kurumlulara göre “din kurumuna kaynaklık eden ilkel inanç” neymiş?

“Doğadaki her varlıkta bir ruh bulunduğu, her nesneyi bir ruhun yönettiği...”

Hangi din bu?

Bu lügatte “din” kelimesi yalnızca bir kere geçiyor.

“Allah, rab, ilâh, adâlet, duâ, tasavvuf, irşad, ahlâk, edep, terbiye, nâmus” hiç yok.

Ahlâkî” kelimesi “eskimiş kelime” kaydıyla bir kez kullanılmış ve onun yerine hep “törel” denmiş.

Tevâzu” kelimesine de “eski” kaydıyla ve sâdece bir kez yer verilmiş.  

Aynı kitapta “cinsel” kelimesi ile içinde “cinsel” geçen yüzlerce söz var, ayrıca “libido” altı kez kullanılmış.

***

Son olarak da “Öz Türkçeciler” için önce üzücü, sonra da sevindirici bir haber vereyim.

Üzücü haber: TDKArapçadan Türkçeye girmiş olan “din” kelimesine karşılık olmak üzere “Öz Türkçe” bir kelime bulamamış!

Sevindirici haber: TDK “din” kelimesinin “Öz Türkçe”sini bulamadıysa stepne Nurullah Ataç bulmuş!

Stepne Ataç, TDK’yı “din”de sollamış ve “bağlanç” diye bir uyduruk sallamış.  

Dile yalnızca kuru bir şekil (kök-ek) gözüyle bakanlar bu “bağlanç” kelimesini kolayca kabûl edebilirler: Türkçede “bağ” diye bir isim kökü ve bu kökten türetilmiş “bağlanmak” fiili varsa “bağ+lan+ç” biçiminde bir kelime yapıp yaymak, bunu da doğru saymak lâzımdır, diye düşünürler. 

Hakîkî Öz Türkçeciler”in bundan sonra “din”lerini terk etmelerini ve Nurullah Ataç'ın “bağlanç”ına bağlanıp inanarak onu kullanmalarını bekliyoruz.

Bakalım kaç “Bağlançlı Öz Türkçe Babayiğidi” çıkacak?