Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

İki Kadir Bey

Tarihçi, hukukçu ve yazar Kadir Mısıroğlu’nu(1933 Akçaabat-2019 İstanbul) önce kitaplarıyla tanıdım. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirmişti. 27 Mayıs Askeri Darbesi sonrasında fakültede sosyalist eylemcilerin saldırılarına karşı milliyetçi öğrenci grubunun da başını çekiyordu. Hukuk Fakültesi Derneği’nin Demokrat Parti kökenli, demokrasiyi, hukuku, insan haklarını öne çıkaran aile çocuklarının kazanmasına Rasim Cinisli’ye arka planda destek verdi. Ayrıca Vefa’da bir talebe yurdu işletiyordu. Bu onun ilk ticari tecrübesiydi belki de.

HALA NETLEŞMEYEN BİR DÖNEM VAR MI?

1966 yılı falandı sanıyorum. Üniversite talebesiyim. Çok kitap, dergi ve gazete okuyorum ve hatta çoğu yayına aboneyim. Yağmur, Büyükdoğu, Sönmez, Hilal, Serdengeçti, Risale-i Nur, Toprak, İnkılap Aka, Remzi, Sander, İstanbul ve Sebil Yayınları da bunların başında geliyor.. Lozan Bir Zafer Mi, Yoksa Hezimet Mi adlı kitap isim ve muhteva olarak hemen dikkatimi çekmişti. Yutarak okudum. Necip Fazıl Kısakürek’in Sahte Kahramanları da öyle.. Bu eserlere hemen teslim oluyorduk. Çünkü mekteplerde bilimsel olmayan resmi tarih ve ideoloji dayatması vardı. Karşı ilmi görüşün açıklanması mümkün değildi. Hem yasal olarak, hem de karşıt olarak.

Necip Fazıl Namık Kemal’i sahte kahraman olarak anlatırken daha ölçülü ve merhametliydi. Kadir Mısıroğlu ise eleştirmenin put olduğu bir dönemde ortaya çıktı, Lozan adlı çalışmasıyla resmi ideolojiyle çatıştı. Mesajını daha kitabın ismiyle “hezimet mi?” diye veriyordu. O yıllarda gerçekten akıl tutulması yaşanıyor Türk Dil Kurumu’nda Kemalizm maddesine “Türkün dinidir” biçiminde yorum ekleniyordu. Ayrıca örtülü bir İslam düşmanlığına da “Atatürk mü büyük yoksa Hazreti Muhammet mi?” sorusuyla kapı aralanıyordu. Tek Parti dönemi anlatıldıkça, yazıldıkça, kitaplaştıkça gençler küçük dilini yutmak üzereydiler. Eşref Edip Fergan’ın Kara Kitabı’nda Türkiye’de kapatılan ve satılan camilerle, Ezanın Türkçe okutulması olayları içinde resmi ideolojiye karşı görüşü önde tutuyor ve dikkat çekiyordu.

RIZA NUR ALTINDAĞ’DA

Necip Fazıl’ın konferansları, Kadir Mısıroğlu gibi bazı yazarların kitapları ideolojinin tam manası ile putu olan bazı hususları tartışmaya açıyordu. Dolayısıyla mahkemeye verilmeler, tutuklanmalar, tartışmalar, gerilimler de birbirini takip ediyordu. En fazla da Necip Fazıl mağdur ediliyordu.

Necip Fazıl eleştirilerini edebiyat, Kadir Mısıroğlu ise polemiklerini sert bir dille yapıyordu. Necip Fazıl Kısakürek artık davalardan bıkmıştı, birbirini takip eden onca mahkemesi vardı. Kadir Mısıroğlu için ise yeni başlıyordu hukuk ve ceza davaları. Her iki yazar da şöhretin ve alakanın zirvesindeydi. Tek fark Necip Fazıl’ın cebi delikti ve parasızdı. Beşiktaş Serencebey’de oturan Kadir Mısıroğlu öyle değildi. Yeni mekan ve imkanlara hazırlanmıştı.

Kadir Mısıroğlu orijinallerini Londra British Müzesi’nde olan, İstiklal Savaşı Kahramanı, Meşrutiyet döneminde bir ve TBMM’nde iki dönem milletvekilliği ve bakanlık yapan Dr. Rıza Nur’un (Sinop 1879-İstanbul 1942) hatıralarını bulup Türkiye’ye getirdi ve Altındağ Yayınevi adı altında yayınlandı. Rıza Nur’un son dönemde Atatürk ile arası yoktu. İzmir Suikasti’nde de idam talebiyle yargılanmıştı. 3 Ciltlik bu eserin yayınlanması yasaktı. Ancak yasaklar çok daha cazip oluyor ülkemizde ve yok sattı. Bana göre kötü kağıt ve iyi olamayan bir baskıyla yayınlanan bu hatıralarda öyle incir çekirdeğini dolduracak önemli bir not da düşülmemişti. Ama yasak biliniyordu. Yayıncısına çok para da kazandırıyordu.

Sebil Yayınları daha sonra kitaplarına ek olarak haftalık Sebil Dergisini yayınlamaya başladı. Sebil yok satıyordu. Tirajı çok iyi idi. Ben de dergide, Hattat Hamit, Son Halife Abdülmecit’in Kalem-i Mahsusası Keramet Nigar, Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in Torunu Sait Şamil ile yaptığım röportajlar yayınlandı. Sebil’de röportaj yazarı olarak çalışıyordum ama herhangi bir sosyal güvencem, sözleşmem yoktu; ücret falan da tahakkuk ettirilmiyordu! Beş parasız ve pulsuz çalışıyordum.

FİKİR EMEKÇİLERİNİN ÇİLEHANESİ

Darbeye meyilli, vesayete alıştırılmış askeri yönetimler Sebil’i hazmetmediler bir türlü. Yazarı Selahattin Eş tutuklandı. Gazete yardım kampanyası başlattı ve büyük alaka gördü. Halen hayatta olan ve köşe yazıları dikkatle izlenen Selahattin Eş’e yıllar sonra sordum “Bu yardımlar elinize geçti, ailenize verildi mi?” Haberi bile olmadığını söyledi.

Bu ara Kadir Mısıroğlu siyasete soyundu ve Necmettin Erbakan’ın Partisi’nde muhalif Korkut Özal’ın listesine girdi ve kazandı. Konuşmaları ve yazıları genelde soruşturma konusu yapılıyordu. Cumhuriyet ve Atatürk konusunda keskin ve katı görüşleri vardı. Nitekim tutuklandı. TCK’nun 5816, 163 ve 6187 nolu maddelerinden dolayı Eskişehir Cezaevi’nde kaldı. Prof. Dr. Ayhan Songar’dan rapor aldı. Tahliye olduğunda yurtdışına hicret etti! Almanya ve İngiltere’de yaşadı. Kendisini Almanya’da ziyaret ettiğimde kurduğu hayvan çiftliğinde helal gıda ürünleri pazarlıyordu. Vatandaşlıktan çıkarıldı. İngiltere’de de yargılandı. Mahkum olduğu maddeler Turgut Özal hükümeti tarafından kaldırıldığından, bir müddet sonra eski Adalet Bakanları İsmail Müftüoğlu ve Hikmet Sami Türk’ün girişimleriyle affa girdi. Türkiye’ye döndü. Sebil Yayınları’nı kaldığı yerden devam ettirmeyi sürdürdü. 61 eser yazdı ve bir külliyat oluşturdu Yunan, Moskof, Ermeni mezalimlerini anlattı, Lozan’ın üçüncü cildini yayınladı. Roman ve şiirler yazdı. Yıllarca kaldığı İstanbul Cağaloğlu’ndaki Vilayet Han’dan ayrılarak kurduğu vakfa tahsis edilen Üsküdar’daki mekana taşındı. Burası bir tekke gibi olmuştu. Bir ziyaretimde kirli sakal bırakmış, fes giymeye ve baston kullanmaya başlamıştı. Etrafında çoğunluğu hemşerileri olan genç üniversiteliler bulunuyordu. Bana hatıralarını imzalayıp verdi. Sonra son çıkan kitaplarını da bunlara ekledi.

PROF. DR. YALÇINTAŞ ANLATIYOR

Kitap Fuarlarında uzun kuyrukları oluşuyordu. CHP’nin sattığı ve kapattığı camilerle alakalı lüks ve itibar baskılı yayınladığı kitap bir milyonun üzerinde basıp dağıtıldığını söylediler. Bir defasında Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’a “Kadir Mısıroğlu’na ziyarete gidelim” demiştim. “Olur” diye cevap verdi. Sonra vazgeçti. Prof. Dr. Yalçıntaş’a nedenini sordum, önce anlatmak istemedi, ama ısrarım üzere konuştu;

-Kadir Mısıroğlu ile biz çok eski arkadaşız. Kendisi yurtdışına gittiğinde ailesiyle arkadaşlarımız ilgilendi. Ben iki ayda bir yanına Almanya ve İngiltere’ye gittim. İstanbul’da nazımızı çekecek arkadaşların yardımıyla kendisine maddi –manevi imkanlar götürdüm. Bir defasında kendisi bana “Ne olur oğlum Abdullah Sunusi ile de ilgilenin. İngiltere’de okumasına yardımcı olun” dedi. Ben ve arkadaşlarım da “olur” dedik ve yaptık. Arkadaşım Kadir Bey hatıralarını yazdı. Benim ile alakalı olarak “Bir televizyon konuşmasında Mustafa Kemal’e rahmetli dedi. Nevzat Allah’a şirk koşmuştur. Hemen imanını tazelemesi gerekir” diye yazdı. Bu saatten sonra benim Kadir Beyi ziyarete gitmem doğru olmazdı” demişti.

Üzüldüm tabii.

Kadir Mısıroğlu Osmanlıların resmi müdafii, avukatı olarak da biliniyordu. Dolmabahçe Sarayı’nda Sultan Reşat Sempozyumu yapılırken gelen birkaç Osmanlı Hanedanı Mensubuna Kadir Bey’i sormuştum. Çünkü toplantıda yoktu. Şehzade Osman Osmanoğlu da oradaydı. Konuyu hemen kapattılar. Bir limonilik varmış aralarında. Deşelemedim.

ÇELİŞKİLER İÇİNDE BİR DÜNYA

Muarızları fes giydiği için Fesli Kadir diye bahsetmeye başladılar. Bu ara Necip Fazıl Kısakürek’in sanatçılığına ve fikirlerine yönelik değil de özel hayatına eleştiriler yazdı ve söyledi. Kemalizm eleştirisine hız verdi, hakarete varan yorumlar yaptı. Risale-i Nur Eserlerinin müellifi Bediüzzaman’ı küçümseyen ifadeler kullanarak “görgüsüz Bitlisli” olduğunu ileri sürdü. İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un kendisinde bastonu ve seccadesi olduğu bilinmesine rağmen İstiklal Marşı şiirindeki “ırkıma” ve “korkma” kelimelerini sorun olarak ileri sürdü “Niye korkacağım lan! Dünya benden korksun desene Mehmet Akif.. serserinin teki..” diye kendisine hiç de yakışmayan açıklamalarda bulundu. Bediüzzaman ve Mehmet Akif ile alakalı yaklaşımının yakınları her iki ismin de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olmaları sebebiyle söylendiğini ileri sürdüler. İslam Ordusu Komutanlarından Selahattin Eyyübi için de “şerefsiz, hayvanoğlu hayvan.. Allah belanı versin” demesi de muhafazakar ve İslamcı kesimde büyük tepki topladı. Başka örnekler de buna dahil edilebilir. Ama önemli ikilemleri bunlar oldu. Oysa bu isimlerin tümü din, millet ve memleket uğruna hayatlarını vakfetmiş insanlardı. İmaj kaybına uğradı Kadir Mısıroğlu bu açıklamalarıyla. Bir ara Mehmet Akif Ersoy’un torunları Kadir Mısıroğlu’nu dedelerine hakaret ettiği iddiasıyla mahkemeye vereceklerdi, ancak araya girenler oldu. O da özür dileyerek konuyu kapattı. Özellikle Yunanlıların, ülkemizin işgal temennisiyle alakalı açıklaması dilerim abartmadır. Amacını aşan bir açıklamadır. Kaş yapayım derken göz çıkartılmıştır.

MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKARLARIN HAYATTAKİ DUAYENİ KİM?

Reşat Şen, birlikte mücadele ettiği arkadaşlarının son günlerine kadar hep yanında oldu ve katkı verdi. Romancı Mehmet Niyazi(Akyazı 1942- İstanbul 2018) hastanede iken vefat gününe kadar yanından hiç ayrılmadı. Son 11 yılını hastanede devamlı tedavi gören, cerrahi müdahaleler edilen Doç. Dr. Erdinç Beylem (Edirne 1941- İstanbul 2018) ile hep alakalandı. Hastane ile Bahçelievler’deki Erdinç Hocanın evi arasında mekik dokudu. İşte zor günlerin ve arkadaş canlısı Reşat Şen milliyetçi muhafazakar kesimin halen ayakta olan aksakalıdır. Bir ara kendisiyle konuşurken hatıralarını yazıp yazmadığını sordum. Yazmamış. Ben bir röportaja talip oldum. Çünkü yaşadığı döneme ait anlattığı bazı olaylar çok dikkatimi çekmişti. İşte bunlardan biri;

-Milletimiz Kadir Mısıroğlu ve Mehmet Şevket Eygi’ye maddi manevi imkanların her türlüsü sundu. Ama onlar bir kurum olamadı, harcadılar. Bir de Yeni İstiklal Gazetesi ve kitaplar yayınlayan Sönmez Neşriyat’ta Durmuş Ocakcıoğlu vardı. Daha hayırlı hizmetlere vesile olabilirdi. Bazı ortaklar genel kurula gelmeyince bütün hisselerini kendisine mal etti. Oysa insanlarımız gönüllü bu kuruluştan hisse senedi alarak yardım etmişti. Hiç bir beklentileri yoktu. Üzerine yaptırdı. Bunlar hepsi üstelik benim arkadaşlarımdı. Çok üzüldüm.

Ağabeylerin ağabeyi Reşat Şen’e sağlık dilerken, Rabbim hepimizin taksiratını affetsin, Allah rahmet etsin hakka yürüyenlerimize.