Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

suleymancoskuner@hotmail.com

Etli mi, Etsiz mi?

Vejeteryanları biliyorduk, et yemeyip sebze ağırlıklı beslenen insanlardı. Ama bunlar hiç olmazsa diğer hayvansal ürünlerden olan; süt, yumurta, peynir ve yoğurt yiyorlardı bildiğim kadarıyla. Şimdi bir de “vegan” türü beslenen ve kendilerini vegan diye adlandıran insanlar çıkmış. Bunlar ne et, ne de et ürünü yiyorlar.
İyi de bebekler için süt, büyükler için peynir, yumurta, yoğurt, et, pastırma, sucuk gibi temel protein kaynaklarını yemediğimiz takdirde, başımıza nelerin gelebileceğini düşündük mü? Bir defa, haftada iki kere usulünce pişirilmiş (haşlama veya fırın) kırmızı etin yerini bildiğim kadarıyla hiçbir gıda tutamıyor.
Elbette herkesin ne yiyip ne yemediği bizleri hiç mi hiç ilgilendirmez. İnsanlar dilediklerini yerler, dilemediklerini yemezler. Fast- Food yiyeceklerin ne kadar zararlı olduğu, özellikle ABD’de obez sayısının hızla artması ve askere alacak kiloda genç bulunmamasının bilinmesine rağmen, hala dünyanın her yerinde Fast-Food dükkanları tıklım tıklım.
Sigaranın zararlarının herkes tarafından bilinmesine rağmen (sigara içenlerin akciğer kanserine yakalanma oranı % 85 iken, içmeyenlerin % 20, sigara içenlerin oranı özellikle gençlerde ve kızlarda son yıllarda % 17 den % 37 ye çıkmıştır) birçok insan sigara içmeye devam etmektedir. ÇOK YAZIK…
Benim dikkat çekmek istediğim konu ise, vejeteryan ve veganların et için hayvanların vahşice öldürüldüğünü (kesildiğini), müthiş kan akıtıldığını dillendirerek, hayvansever olduklarını, hayvanların kesilmesine üzüldüklerini beyan etmeleridir.
Et yiyenlerin, kasapta et işleyenlerin, mezbahalarda kesim zamanı gelmiş hayvanları usulünce kesmeyi, ana mesleği haline getirip, kasaplık yapanların hayvan sevgisi, veganlardan ve vejeteryanlardan çok daha fazla olduğuna bahse girmeye hazırım. Kimin daha çok sevdiğini ölçebilecek bir ölçümmetre yok ama, vegan ve vejeteryanların hiç birisinin hayvan besleme çiftliklerinin olmadığına da bahse girerim.
Burada bir mana eksikliği vardır. Yaratıcımız, insanoğlunu Eşref-i Mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olarak yaratmıştır. Tabiattaki her türlü canlı cansız varlıkları insanoğlunun kullanımı için yaratmıştır. Bir deve veya at dilerse sahibinin kafasını ısırır on metre uzağa fırlatarak öldürebilir. Bu gücü fazlasıyla vardır. Yetişmiş bir boğa da aynı şeyi yapabilecek kabiliyette ve güçtedir. Ancak bugüne kadar böyle bir kazaya rastlanmamıştır. Arslanlar, pitbullar, timsahlar, yılanlar ise zaman zaman bu sadakati bozabilmektedirler.
İlk çağlarda bile yabani insanlar, sopalara keskin taş bağlayarak yaptıkları mızraklarla avlanırlardı. Etlerini yerler, derilerini de giysi yaparlardı. Atlar, eşekler, koyunlar, davarlar, sığırlar ot ve türevlerini yerler. Asla et yemezler. Aslanlar, tilkiler, akbabalar, et yerler asla ot ve türevlerini yemezler. İnsanlar ise, helal olmak ve damak zevklerine uygun olmak kaydı ile et de yerler, sakatat da yerler, sebze ve meyvenin her türlüsünü de yerler.
Ülkemiz bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Birçok hayvancılık ve yan sektörünü içinde barındırmaktadır. Üreticiler, büyük çiftlik sahipleri, yem sanayi, arpa- buğday-mısır üreticileri, kasaplar, mezbahalar, işlenmiş et ve süt üreticileri, mandıracılar, peynirciler, şarkütericiler vb.
Bir an için sizlere kulak verelim; et ve et ürünlerini yemeyelim. Ortaya çıkacak vahim durumu tahmin etmek hiç de güç değil. Hiç kimse elindeki hayvanları beslemeyecek ve madem para kazanamayacaksam niye masraf edeyim deyip doğaya veya şehrin içine salacaklardır. Onların vadeleriyle ölmelerini bekleyeceğiz. Şehrin ortasında titreye titreye bakımsızlık ve zayıflıktan ölmeye çalışan bir ineği gören bir vegan veya vejeteryan ne hissedecek?
Veterinerlerin tamamı, besicilikle uğraşan çiftlik sahiplerinin tamamı, kanatlı üretim yapanların tamamı, mandıracıların tamamı, yem fabrikaların tamamı, dondurmacıların tamamı (sütsüz dondurma olmaz), kasapların tamamı, köylülerimizin % 80’i boşa çıkacak. Bütün bu sektörlerde çalışanların geçimlerini veganlar ve vejeteryanlar mı karşılayacak?
İyi beslenen bir dana en fazla 22 ay sonra kesime gelir. Benim köylü kardeşim önce damızlıklarına gözü gibi bakar, en güzel sertifikalı tohumdan tohumlatır (100 TL en az), tuttu mu tutmadı mı diye uykuları kaçar. Doğumu yaklaşınca sağ salim doğsun diye nerdeyse aklı da kaçar. Ölü doğarsa Allah korusun kayıp giden 5.000 TL bir tarafa, manevi üzüntüsü yeter de artar. Çiftçi ve hayvancının sermayesi yeni doğanlardır. Bir yaşında 8 ila 10 bin TL, iki yaşında ise 14-16 bin TL dir. Hayvan ve hayvan ürünleri zincirleme sektörleri eğer para kazanamazlar ise, fazla dayanamazlar iflas ederler. Yemci, hayvancı, mandıracı, nakliyeci, şarküterici, sütçü, yoğurtçu, peynirci, yüncü, derici, ayakkabıcı, konfeksiyoncu, kokoreççi, ciğerci, kebapçı, köfteci, dokumacı, arpa-buğday-mısır üreticisi, veteriner vb. iflas ederse geriye ne kalır.
Bir de kurbanımıza karışmayın. Yüce dinimiz İslâmın vacip olan bir ibadetidir. Benim garip guraba köylülerim ve fakir insanlarımız yılda bir defa et görürler. Aynı zamanda Yüce dinimizin sosyal dayanışma ve yardımlaşma fonksiyonuna çok güzel bir örnektir.
Kurbanda kurbanlık olabilmek her hayvana nasip olmaz. Kurbanlıklar Yaratıcımızın emri ile acı da duymazlar. Siz merak etmeyin.
İsteyen istediğini yesin. İsteyen istediğine inansın. Ama kimse kimsenin ne yiyip ne yemediğine, neye inanıp inanmadığına lütfen karışmasın. Sevmek zorunda değilsek de, saygı göstermek zorundayız. Demokrasimizin, Cumhuriyetimizin, laik, sosyal ve hukuk devleti olmamızın bir sonucudur bunlar.
Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.