Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

10 Muharrem Aşura Günü

Miladî Takvime göre yarınki 11 Ekim 2016 Salı günü, Hicrî Takvimde 10 Muharrem 1438 târihine denk gelmektedir. 10 Muharrem, Türk-İslam kültüründe ‘Aşura Günü’ olarak anılır. 

Aşûra’ kelimesinin, ‘onuncu gün’ anlamında olduğu söylenmektedir. Bu gün yapılan tatlıya da bu sebeple ‘aşura’ denilmiştir.

10 Muharrem ile ilgili çeşitli anlatımlar vardır:     

* 10 Muharrem, Hz. Âdem'in tövbesinin kabul edildiği gündür. Cenab-ı Allah, başka kullarının da tövbesini bu günde kabul buyurabilir.

* 10 Muharrem, Hz. Yunus’un, balığın karnından çıktığı gündür.        

* Hz. Nuh'un, Cûdi Dağı'nın tepesinde karaya oturan gemisinin içindekiler, 10 Muharrem günü karaya çıktılar. Çıktıkları yerde yiyecek bulamadılar. Tekrar gemiye dönüp, kalan erzakların her birinden birer miktar konulmak suretiyle bir yiyecek hazırladılar. Denizlerden ve fırtınadan kurtulmuş olmanın sevincini, ‘aşure’ denilen bu tatlıyı yiyerek kutladılar. 10 Muharrem günü, aşure yapıp yemek, komşulara dağıtmak, bir gelenek hâline geldi.

* Hz. Ali (kav) Efendimizin oğlu Hz. Hüseyin (ra), ailesi ve yakınlarıyla birlikte, 10 Muharrem günü Kerbelâ'da şehit edilmişlerdir. Bu olaydan sonra 10 Muharrem, İslâm Kültürü'nde önemli bir gün hâline geldi. Hz. Hüseyin'in hâtırasına aşure yapılıp dağıtılır oldu. Türkler, bu geleneği, diğer Müslüman ülkelerdeki insanlardan daha fazla benimsediler.

Biz Müslümanlar, her şeyden evvel Rasulullah’ın; ‘Cennet gençlerinin efendileri’ diyerek nitelediği torunlarından Hz. Hüseyi’i, Ehl-i Beytini ve sahâbilerini severiz. Onları rahmetle yâd eder ve Yüce Rabb’imizin Kur’an-ı Kerim’de öğrettiği şu duayı yaparız: ‘Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde müminlere karşı kin bırakma. Rabb’imiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin.’

Rasulullah (sav) da şöyle buyurur: ‘Sizi nimetleriyle donattığı için Allah’ı seviniz. Beni, Allah’ı sevdiğim için seviniz. Ehl-i Beytimi de beni sevdiğiniz için seviniz.’

Bizlere düşen görev, bu sevgi ile târihten ders alarak benzer olayların bir daha yaşanmaması için birliği, dirliği sağlamaktır. Müslümanların birbirleriyle kardeş olmaları için çalışmaktır. Bu konudaki emri Peygamber Efendimiz, Vedâ Hutbesi’nde şu cümlelerle vermiştir: ‘Ey insanlar! Kanınız, canınız, yaşama hakkınız, malınız, nâmusunuz, haysiyet ve şerefiniz, Rabb’inizle buluşacağınız güne kadar saygıyla korunmaya layıktır, dokunulmazdır. Ey insanlar! Sözlerimi iyi dinleyin ve iyi belleyin: Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Din kardeşinize ait herhangi bir hakka tecâvüz helal değildir. Kimse haksızlık etmesin, hile yapmasın!’

*   *   *  

Osmanlı döneminde ve hatta Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Muharrem ayının ilk on günü, öğle ezanları, ağıt havasını andıran Hüseynî makamında okunurdu. Bu uygulama, Kerbelâ hüznünün, Türk-İslâm toplumunun tamamı tarafından paylaşılmış olmasının göstergesi idi.

Anadolu'muzda; Abdal, Çepni ve Tahtacı gibi adlarla anılan İslâm-Türk-Alevî gruplar arasında aşura geleneği çok daha yaygındır. On iki İmam inancına sahip olanlar, aşurayı on iki çeşit malzeme ile hazırlarlar.

Aşura geleneği, zaman içerisinde bütün Müslüman-Türkler tarafından benimsendi. Geleneklerine bağlı Türklerin tamamı, aşurada kutlu bir anlam ve içerik bulur.

10 Muharrem; Musevîlik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık olarak adlandırılan semavî dinlerin üçünde de kutlu bir gündür. Mûsevîler, daha fazla önem verirler. Çünkü o gün, yok olmaktan kurtulduklarına inanırlar. Cenab-ı Allah'a, şükranlarını ifâde etmek için oruç tutarlar. Bu oruç onlara farz kılınmıştır.

Hıristiyanlar da 10 Muharrem'de oruç tutarlar. Sebep olarak, Hz. Musâ'nın geçersiz sayılmayan emirlerinden biri olması gösterilmektedir. 

Ramazan orucu farz kılınmadan önce Müslümanlar, Muharrem ayının 10. günü oruç tutarlardı. Ramazan orucu başladıktan sonra Hz. Peygamberimiz, Musa Aleyhisselâm'a hürmeten oruç tutmuş, farklı olsun diye, 9 Muharrem ve/veya 11 Muharrem günü de oruç tutulmasını tavsiye buyurmuştur.

Bir Hadis-i Şerifte: ‘Aşura orucunun, önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah'ın rahmetinden umarım’. Denilmektedir. Bir başka Hadis-i Şerifte de: ‘Kim ailesine aşura günü cömert davranırsa, Allah da ona, senenin geri kalan günlerinde geniş davranır.’ Buyurulmaktadır. Buradaki geniş davranma, yiyecek ile ilgilidir. Anadolu'da pek çok aile reisi, 10 Muharrem günü, ihtiyaç olmasa bile; nohut, fıstık, üzüm... gibi taneli yiyecekler satın alarak evine götürür. Araştıranlar, bu davranışın sünnet olduğunu anlarlar.

Türk-İslâm geleneğinde 10 Muharrem’i, bayram havası içerisinde neş'e ile kutlamak haramdır. Aşırı bir matem havasına bürünmek de doğru bulunmaz.

Muharrem ayı aynı zamanda Hicrî takvimde yılın birinci ayıdır. Yeni bir seneye girilmiş olması sebebiyle pâdişâh,  saray erkânına bahşiş dağıtırdı.   Bu bahşişlere, ‘muharremiye’   denilirdi.  Muharremiyeler,   üst kademedeki devlet memurları tarafından,  kendisine bağlı personele de verilirdi.

Muharrem ayının girişi sebebiyle yazılan ve pâdişâha sunulan şiirler de ‘muharremiye’ olarak adlandırılırdı. Muharremiyede, şiirin sunulacağı pâdişâhı metheden ve giden seneyi ebcet hesabı ile gösteren mısralar bulunurdu. Enderunlu Vâsıf’ın hicrî takvime göre 1217, milâdî takvime göre 1802 yılına girilmesi sebebiyle devrin pâdişâhı Sultan Üçüncü Selim Han'a yazdığı muharremiye pek meşhurdur. O yıllarda 1 Muharrem günü, sıkıntıda olduğunu üzüntülü bir yüz ifadesiyle söyleyip, varlıklı yakınlarından ve tanıdıklarından borç istemek âdettendi. İstenilen para verilirse, parayı alan muzipçe gülerek: ‘Yeni Yılınız Kutlu Olsun!’ der ve borç olarak aldığı paranın (âmiyane tâbirle) üzerine yatardı.

Aşure pişirilmesi, az da olsa, para sâhibi olmayı gerektiren bir işti. Bu sebeple Osmanlı döneminde zenginler ve özellikle saray - köşk mensupları, geleneğin yaşatılmasında önemli roller oynamışlardır. Helvacıbaşının gözetiminde aşçıların ve kiler ağalarının hazırladıkları aşure, özel kaplar içerisinde dağıtılırdı. Bu kaplar, porselenden yapılmış tek kulplu zarif bir testi şeklindeydi. Testiler Avrupa'da yaptırılır ve yalnızca aşure dağıtımında kullanılırdı.      

Aşure pişirilmesine Muharrem ayının dokuzuncu günü sabahtan başlanır, o günün akşamını onuncu günün sabahına bağlayan gece boyunca testilere doldurulur, onuncu günü hizmetkârlar tarafından, önceden belirlenen evlere götürülürdü. Aşureyi alanlar, kabı temizler, içerisine badem şekeri veya fındık-fıstık gibi yiyecekler koyarak geri verirlerdi.          

Ayrıca büyük kazanlarda aşure pişirilir, geniş meydanlarda mahalle halkına dağıtılırdı. Aşure dağıtılacağını ve dağıtım yerini bilen fakir halk, ellerinde kapları olduğu halde, günün ilk saatlerinde sıra oluştururlardı. Bu kapların bazen su kovası kadar ve hatta gaz tenekesi hacminde olduğu görülürdü. Dua okunur, dinleyenlerin hep bir ağızdan âmin demesiyle dağıtım başlardı. Dağıtılan aşure miktarının on tondan fazla olduğu, görülmemiş olaylardan değildi.

Anadolu'daki insanlarımız ve geleneklerine bağlı büyük şehir sâkinleri, aşure pişirip dağıtarak, 10 Muharremlerin heyecanını, hazzını huzurunu ve aynı zamanda da hüznünü yaşamaya devam ediyorlar.