Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Şule Yüksel Şenler; Yüreğini Tam Yansıtamamış Bir İstanbul Hanımefendisi

Askerliğimi Erzurum Tabakhane’de; 29. Tümen Topçu Alayı Disiplin Subayı olarak yaptım. Mesai dışı saatlerimi ya üniversite kampüsünde, yahut Erzurum’da  rahmetli Ahmet Polat’ın yayınladığı doğunun maruf ceridesi Hürsöz Gazetesinden geçirirdim. Hürsöz’ün Yazıişleri Müdürü ve Akajans’ın Erzurum temsilcisi merhum Durdemir Bilirdönmez bir gün “Mehmet Bey, Bugün Gazetesi’nde Şule Yüksel Şenler Hanım yazısında sizden bahsediyor!” dediğinde önce şaka sanmıştım, sonra doğru olduğunu öğrendim. Hemen Mehmet Şevket Eygi’nin yayınladığı Bugün gazetesini aldım. Sanırım tarih 19 Haziran 1969 idi aklımda kaldığı kadarıyla. Evet Şule Yüksel Şenler yazısında benim de ismimi geçiriyordu.

Yazıda bahsedilen olayı hatırladım.

30 YAŞINDA ŞÖHRETİN ZİRVESİNDE İPLER KOPUYOR

Söz konusu yıllarda dini gruplar büyük bir itibar görüyordu. Tüm dini grupların parlamentoda temsilcisi vardı. Bir yandan ticaret (tebeşir, yayıncılık, toptan gıda, inşaat malzemeleri, tekstil vs) kapısı açılmış, bir taraftan da günlük gazete dahil yayın organlarına sahip olunmuştu. Gelişen olayları değerlendiren dini grupların bağımsız aydınları ise cemaatlerin kesinlikle ticarete ve siyasete girmemelerini, alakadar olmamalarını, sadece gençlere yönelik politikadan arınmış hizmet ile meşgul olunması gerektiğini belirtiyorlardı. İşte dini gruplar içindeki ayrışma da böylece başladı. Eleştirel düşünce gündeme gelmişti.

Şule Yüksel Şenler Risale-i Nur orijinliydi. Çok genç yaşta (tahmin ediyorum 30 yaşında falan idi) şöhret oldu. Şule Yüksel Hanım yazıları ve kitapları en çok okunan bir yazar, konferansları en fazla talep edilen bir gazeteci, kıyafetleri alışılmışın dışında dikkat çeken aydındı. İstanbul’da yeni bir şehirli inanmış aydın profili ortaya çıkmıştı. Her türlü medya olumlu veya olumsuz  Şule Hanımdan bahsediyor, gündemde tutuyordu. Şöhretin zirvesindeydi. Hatta sürekli evlenme teklifleri alıyor, çoğunu hizmeti adına reddediyordu. Kendi cemaatinin ve diğer dini grupların bazı ileri gelenleri bu şöhreti kıskandı. Hele hele dini grupların siyaset ve ticaretle uğraşılmaması gerektiği görüşü ise Şule Yüksel Hanımı hedef tahtası yaptı. Dini gruplar, özellikle mensubu olduğu arkadaş grubu O’nu çok üzdüler ve yordular. Çünkü hizmet deyince sadece onların ismi ve resmi hatırlanmalıydı. Karar mercileri sadece kendileriydi. Onların dediği en doğru olanıydı! Üstelik en yetkili imtiyaz ve ayrıcalık da onlara aitti. Diğerlerini kendilerine rakip görüyorlardı.

BİR CUMHURİYET NESLİ AİLE

Bardak taşınca Süleymaniye Kirazlı Mescit 46 noda yaşayan, saygın, ufku açık ve cemaatin önemli ve örnek ismi Zübeyr Gündüzalp, gözleri nemli Şule  Yüksel Hanımla görüşerek dinledi ve hak verdi. Sevgi ve şefkat gösterdi. Ama diğerleri yine bildiğini okuyordu. Benim de avukatım olan Bekir Berk başkanlığında bir heyet bunu telafi için Bahçelievler’deki evine ziyarete gitmiş, kardeşlik hukukun yeniden tesisi için çalışılmıştı. Ama başarılı olunamadı. Benim ismimin geçtiği yazıda bu husus anlatılıyordu. Fakat değişen bir konum olmadı, yaşanmadı, herkes kendi yoluna gitti. Kimse kimseyi daha sonra eleştirmedi ama görüş ayrılıkları devam etti. Cemaat homojenliğini tartışmaya açtı. Şule Yüksel Hanım yalnız kaldı ve mücadelesini tek başına sürdürdü.

Ağabeyi Özer Şenler’i 1960 Darbesi sonrasında tanıdım. Daha 15 yaşındaydım. Kitap okuduğum için hakkımda açılan dava dolayısıyla Avukat Bekir Berk ile Nuruosmaniye Caddesi Atay Apartmanı No 5’teki ofisinde görüşmeye gitmiştim. Özer Şenler açtı kapıyı. O da Eyüp Sultan’da Cuma namazından çıkarken bir soruya karşılık “Cemal Gürsel’i sevmiyorum. Bu bir içtihat kararıdır. Sevmek Mecburiyetinde değilim” dediği için tutuklanmış ve aylarca cezaevinde yatmıştı. Ziyaret ettiğim gün hapishaneden az önce çıkmış meğer. Özer Şenler Bediüzzaman Said Nursi’nin en has ve yiğit talebelerinden biriydi. İsmini de “Üzeyir” diye  Bediüzzaman değiştirmiş. Dostluğumuz böylece başladı. Ben ona, o bana anlattı. Şenler Ailesi Mersinli diye aklımda kalmış. Ama Kayseri ve Kıbrıslı diyenler de çıktı. Aile tamı tamına bir Cumhuriyet nesli. Hasekide oturan Dede Mehmet Ali Aycan ve anneanne İkbal Hanım bunun örneği. Çocuklarını yakından tanıdıklarıyla evlendirerek yeni bir aile daha oluşturuluyor daha sonraki yıllarda. Anne Ümran Hanım ve Baba Kimyacı Hasan Tahsin Bey’in Özer, Göksel, (Şule) Yüksel, Gülsel(Gonca), Tuncer ve Çiğdem adında çocukları oluyor. İstanbul Beyazıt Soğanağa Camii yakınlarındaki evde oturuyorlar. Bu evi gördüm. Yıllar sonra yine Bahçelievler’deki yine kiralık konutlarına taşınıyorlar. Koca Ragıp Paşa İlkokulu’nda öğrenime başlıyor çocuklar. Özer’in Ortaokuldaki Tarih Öğretmeni Necati Bey etkiliyor, fikri gelişimini sağlıyor. Çiğdem erken vefat ediyor.

YENİ NESİLDE DEĞİŞİM

Yüksel ismi erkeklerde de olduğu için Şule Yüksel daha belirgin hale geliyor. Ailenin geçim sıkıntıları yaşandığından Ermeni bir terzi yanında meslek ediniyor Şule Yüksel. İşini de çok seviyor. Okumaya ve yazmaya da çok meraklı. Önemli şairlerimizden Faruk Nafiz Çamlıbel’in kızı, benim de Gazetecilik Yüksek Okulunda Basın Tarihi Hocam olan Türk Basın Birliği Başkanı İffet Halim Oruz’un Kadın Dergisi’nde yazılar yazıyor.  Ud, keman, mandolin çalınan, çağdaş, modern, laik, denize plaja gidilen modern ailenin muhafazakar değişimi ağabey vasıtasıyla oluyor. Ağabeyi Özer Şenler’in Bediüzzaman Said Nursi’yi tanıması, ziyaret etmesi ve Risale-i Nur talebesi olarak hayata yeni bir bakış getirmesi bütün aileyi etkiliyor. Önce de Şule Yüksel’i. Önce buna şiddetle karşı çıkan aile bireyleri daha sonra tümüyle inancına sadık, hidayete eren birer insan olarak sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyorlar. Ailede henüz evli olan yok.

Ağabeyi Özer kendini tamamen hizmete vermiştir. Şule Hanımın “İslam Kadınına Hitap” adlı yazısını Haftalık Yeni İstiklal’e Ağabeyi götürüyor. Yazı büyük alaka görüyor. Sonra Bugün Gazetesi’nde yazmaya başlıyor Şule Hanım. Terziliği ve modayı bildiği için giyim kuşamı haber oluyor. Mehmet Şevket Eygi Babıali’de Sabah ve Bugün’ün de sahibi. O yıllarda ben de Bugün’de çalışıyorum. Yakınları, dostları ve hatta okuyucuları bekar olan Şevket Bey ile Şule Hanımı birbirine çok yakıştırıyorlar. Ancak Şevket Bey sadece tebessüm ediyor, Şule Hanım oralı bile olmuyor. Muhafazakar doktor, akademisyen, kaymakam, işadamı gibi bekar talipler de geri çevriliyor. Bir defasında Bugün’ün kapısında bekliyorum. Şule Hanım çıkarken, bir başka gazete yazarı Deli Nazif diye bilinen Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile karşılaştılar. Odasında Şevket Beye bu şık kadının kim olduğunu sordu Nizamettin Nazif.  Şevket Bey “Yazarımız” diye cevap verdi. 7 defa evlenip boşanan Deli Nazif Şevket Bey’e “Bunu bana yapsana “demez mi? Ben içimden güldüm. Şevket Bey’in rengi değişti.

AÇILIM BÜTÜN ANADOLU’YA

Şule Yüksel Şenler ilk konferansını daha sonra milletvekili seçilecek olan Ali Acar’ın davetiyle Samsun’da verdi. Sonra bütün Türkiye’den davet, yağmur gibi gelmeye başladı. Ankara DTCF Salonlarındaki konferansı olay oldu ve gazete manşetlerine taşındı.  Çetin Altan, Falih Rıfkı Atay, İlhan Selçuk “Atatürk’ün kurduğu fakülte medreseyi mi dönüyor, irtica hortladı, kim bu akıl hastası?” diye yazılar kaleme aldılar, gazeteler manşetlerine taşıdı. İstanbul Çubuklu’daki konferansına gazetem bana görev vermişti. İçeri girmek mümkün değildi. Zorda olsa girdim. Her yanımdan ter akıyordu. Fotoğraf makinamda objektifim buharlaştı, epeyi süre beklemek durumunda kaldım. Ama dinleyicileri bu aşırı sıcak hiç rahatsız etmiyordu. Hepsi örtülüydü. Sıkmabaş veya şulebaş denilen örtünme modası yaygınlaştı, eğitimli Müslüman kadınların hayatına girdi, üniversiteli kızları da etkiledi, tartışmalar alevlendi ve kavganın boyutları uzadı. Yazdıklarından ötürü hakkında davalar açıldı. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın “sokaktaki örtülü kadın ve kızların öncüleri cezalarını çekecek” biçiminde kendisini hedef gösteren demeci üzerine yayınladığı açık mektupta “Cumhurbaşkanı Sunay’ın Allah’tan ve milletten özür dilemesi gerektiğini” savundu. 13 Ay 9 güne mahkum oldu. Mehmet Şevket Eygi ve Kadir Mısıroğlu gibi yurtdışına gitmedi, daha sonra Cumhurbaşkanı Sunay’ın affetmesini de kabul etmeyerek Bursa Cezaevinde cezasını çekti. Darbeler, muhtıralar muhafazakar gazetelerin ya kapanmasına, ya da yayınını tatil etmesine neden oldu. Bugün kapanınca, kendi grubunun gazetesi İttihat da yazmasına rıza göstermedi, yer vermedi. Birkaç defa ziyaretlerine gittiğim Şerefefendi Sokak’da ofis kiralayarak Seher Vakti’ni ağabeyi Özer Şenler’le birlikte yayınladı. Huzur Sokağı adı romanı yok sattı. Bir milyondan fazla satan kitaplarının telifleri hala kirada oturan Şule Hanım’a dönmedi.

MESAJ KOLAY, UYGULAMAK EN ZORU

İlahiyat Fakültesi mezunu oyuncu Abdullah Kars’ın sahneye koyduğu Hazreti Ömer’in Adaleti adlı tiyatro da kapalı gişe devam etti yıllarca. Şule Yüksel Şenler’in Abdullah Kars ile evliliği kamuoyu ve aile için sürpriz oldu. Muhalefet edenler çıktı içerden ve dışardan. Daha sonra şiddete uğradığı gerekçesiyle boşandılar. Abdullah Kars sahneyi bırakıp kazandıklarıyla İzmir’de aldığı bir çiftliğe yerleşti. Şule Yüksel Şenler ikinci evliliğini dul bir erkek olan mühendis bir gönüldaşıyla gerçekleştirdi. O da yürümedi!. Kitaplarında aile vurgusunu hep öne çıkaran Şule Yüksel Şenler gerçek hayatta aile kurmakta başarılı olamadı. Sadece mesajını bırakabildi. Huzur Sokağı’nın Yücel Çakmaklı tarafından Birleşen Yollar adıyla filme alınmasına çok mutlu olmuştu. Moral kazanmıştı. Motivasyonu artmıştı. Türkan Şoray’ın filmdeki kostüm ve başörtüsüne Anka adlı Modaevinin kurucusu ve sahibi Modacı Armağan Tekin rahmetli kadar, merhum Şule Yüksel Şenler de çok itina göstermiştir.

DEVLET ÖNCE TUTUKLATTI SONRA SAHİP ÇIKTI

Yıllar sonra Ağabey Özer Şenler de evlendi, önce İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görev aldı, emekli olunca Bursa’ya yerleşti. Gonca Hanım ise Sakarya’dan Muzaffer Bey ile hayatını birleştirdi ve Danimarka’ya göç etti. Önce Özer Şenler(24 Nisan 2014), 5 yıl geçince Gonca Gülsel(28 Şubat 2019), altı ay sonra da kız kardeşinin hakka yürüyüşünden haberi olmayan Şule Yüksel Hanım vefat etti(28 Ağustos 2019).

Şehirli Müslüman kadın örneği Şule Hanım vasiyeti üzerine Eyüp Sultan Camii’nde öğleyin kılınan cenaze namazının ardından, devlet ricalinin çok büyük ölçüde iştirak ettiği, sahip çıktığı dini merasim sonrası buraya çok yakın Mihrişah Valide Sultan  imareti arkasındaki hazirede defnedildi. Adı bazı öğrenci yurdu ve kütüphanelerle, kitaplarında ve mücadelesinde yaşayacak. Mekanı cennet olsun.