AK Parti’nin Eğitim Politikası

Bilindiği üzere, Memleketimizde hemen hemen herkesin umumiyetle üzerinde durduğu esaslı meselelerden birisi Milli Eğitim ve Öğretim hususudur. Zira bu mesele amiyane tabirle 7 den 70’e kadar herkesi alakadar etmekte olduğundan üzerinde yazmayan ve konuşmayan kimse yok gibidir. Bu cümleden olarak ben de âcizane olarak bu hususta birkaç defa yazdım. Mühim bir mesele olması itibariyle, bu husustaki düşünce ve kanaatlerimi bir defa daha ifade etmek istiyorum. Şöyle ki,

Malum olduğu üzere, Memleket olarak eğitimde, 1839 tarihinde kabul edilen Tanzimat Fermanından bu tarafa işler hiç bir zaman düzgün gitmemiştir. Çünkü bu tarihten itibaren, eğitim sisteminin Devletimize ve Milletimize yabancılaşmak adına milli ve manevi bütün değerlerimizin yerine, Batı Sisteminin konulması için batıdan ithal edilen eğitim metotlarının uygulanmasına ısrarla devam edilmiş ve üzülerek ifade edeyim ki, halen de devam edilmektedir.

Cumhuriyet tarihi boyunca, muhtelif tarihlerde Milli Eğitim Bakanlığı vazifesine getirilen bütün bakanlar, ne yazık ki eğitim ve öğretim meselelerinde millileşme adına yapmak istediklerini gerçekleştirmeye muvaffak olamamışlardır. Ezcümle, Demokrat Parti iktidarı döneminde Milli Eğitim Bakanı olan Tevfik İleri, Anavatan Partisi döneminde Milli Eğitim Bakan olan Hasan Celal Güzel, Vehbi Dinçerler ve halen iktidarda olan AK PARTİ Milli Eğitim Bakanlarından Ömer Dinçer ve Nabi Avcı gibi yerli ve milli düşünceye sahip olan bakanlar hayırlı ve faydalı hizmetler yapmaya gayret etmişler ise de, bakanlık yaptıkları süreler, yapmak istedikleri hizmetleri tamamlamaya kâfi gelmemiştir. Bilhassa rahmetli Tevfik İleri’nin o günün şartlarında, Şehit Başbakan Merhum Adnan Menderes’in de destekleri ile İmam Hatip Liselerinin açılması hususunda göstermiş olduğu gayret ve çalışmaları takdire şayandır. Rahmetlinin bu husustaki gayetini ve hizmetlerini anlatmak için ayrı bir yazı yazılsa yeridir.

Şimdi ise, Başkanlık sistemine geçildikten sonra dışarıdan tarafsız bakan olarak tayin edilen Ziya Selçuk döneminde bazı medya yayın organlarında yer alan haberlere göre, orta öğretim tasarısı programı TED Koleji Bakalorya Sistemine, yani seküler düşünce tarzına uygun olarak hazırlanıyormuş. Yeni müfredat hazırlandıktan sonra, bu program liselere uygulandığında kolejde okutulan ders kitapları aynen bütün okullarda okutulacakmış. Ders kitaplarının hazır olduğu, dağıtılmak üzere bir yayın evinde bekletildiği ifade edilmektedir.

Yine alınan haberlere göre yeni sistemde tarih dersi, bilhassa da Osmanlı tarihi ile İslam tarihi seçmeli ders olacak, buna mukabil İnkılap Tarihi mecburi ders olarak okutulacakmış. İnkılap Tarihi mecburi ders olsun da, tarih dersi mecburi ders olmaktan niçin çıkarılıyor bunu anlamak mümkün değildir. Yoksa geçmişinden ve tarihinden ders almayan, tarihinden kopuk seküler düşünceye uygun bir gençlik mi yetiştirilmek isteniyor? Bu şekilde yetişen yeni nesilden, memlekete faydalı hizmet yapmasını beklemek her halde bir hayalden ibaret olacaktır. Sayın Milli Eğitim Bakanı, tarih şuurunun ortadan kaldırılmasına sebep olacak bu nevi uygulamalardan derhal vazgeçmelidir veya vazgeçirilmelidir.

Milli Eğitim Bakanı’nın, 14 Eylül 2019 tarihli gazetelerde yayımlanan bir beyanatında kullandığı bir cümlede aynen şu ifade yer almaktadır, “…60 BİN ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREY HİZMET ALABİLİRKEN…” Konuşmasında bu ifadeleri kullanan bir bakan, bazı hatalarına rağmen, benim gönül verdiğim bir partinin Bakanı olamaz. Belki başka bir yerde bakan olabilir ama AK PARTİ iktidarında Mili Eğitim Bakanı olamaz. Bakan olmasında benim vermiş olduğum oyun bir rolü varsa ki, mutlaka olduğuna inanıyorum. Ben hiçbir zaman hakkımı helal etmiyorum.

Bu sebeplerle, Değerli Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Milli Eğitim Bakanlığında olanlara dur demelidir. Aksi takdirde, mevcutlara ilaveten üç tane köprü, üç tane daha hava alanı yapılsa bile yine büyük şehirlerde seçimleri kaybetmeye maruz kalacaktır. Hep söylüyorum CHP’nin bu memlekete herhangi bir hizmeti olmadığı gibi, AK PARTİ’nin yaptığı bütün faydalı hizmetlere şiddetle karşı çıkmış olmasına rağmen, başta Ankara, İstanbul gibi Büyükşehirlerin belediye başkanlıklarını kazanır hale gelmiştir. Nasıl bu hale gelmiştir. Çok kolay. Ellerine bir fırsat geçtiği anda, söz temsili, üç günde TRT’ye beş günde de Milli Eğitime hâkim olmaktadırlar. Bunun karşılığı olarak CHP seçmeni de partisine sahip çıkmak suretiyle, gidip gönül rahatlığı ile oyunu hiç firesiz CHP’ye vermektedir.

AK PARTİ 17 yıldır kesintisiz olarak iktidarda olmasına rağmen, maalesef halen, ne TRT’nin lisanına, ne de Mili Eğitim Bakanlığının müfredat programına hakim olamamıştır.

Bundan bir ay kadar önce birkaç köşe yazarı, yazılarında şöyle bir habere yer vermişlerdi. Bu haber tekzipte edilmedi. Verilen habere göre, İsmet İnönü’nün Milli Şef olarak CHP’nin başında bulunduğu 1949 yılında Türkiye’nin Eğitim sistemi ile alakalı olarak ABD ile bir protokol imzalanmış. Bu protokole göre, Türkiye’nin Eğim sisteminin 16 kişilik bir heyet tarafından idare edilmesine karar verilmiş. Bu 16 kişinin sekizi Türk, sekizi de ABD’li olacakmış. Ne gariptir ki, heyetin başkanlığı da ABD’lilere verilmiş. Yapılan oylamalarda oyların eşit olması halinde, başkanın bulunduğu tarafın kazanacağı esası dikkate alınarak bu suretle, bütün inisiyatif ABD’lilere verilmiş. Bu güne kadar bu protokolün iptal edildiğine veya değiştirildiğine dair herhangi bir bilgi de bulunmamaktadır. Yoksa bu protokol halen geçerli mi dir?  

Böyle mühim bir haber, bir iki gazetede yer almasına rağmen, tekzip edilmediği gibi, her nedense birçok gazete tarafından da görmezlikten gelinmiştir. Şahsen ben, bu durumdan şüpheleniyorum.  Türkiye’nin Eğitim sistemi ile çok yakından alakalı olan böyle mühim bir meselenin üzerine gidilip, enine boyuna konuşulması icap ederdi diye düşünüyorum. Şayet bu haber doğru ise vay halimize. Kuzuyu kurda teslim etmişiz de haberimiz yok demektir. Biz o zaman hiç de boşu boşuna ah vah edip, kendimizi üzmeyelim. Ayrıca, hiçbir kimse hakkında da haksız ithamda bulunup günaha girmeyelim bari.

Muhterem okuyucularımdan birçoğunun da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın tutumu ve TRT’nin lisanı hususunda en az benim kadar hassas ve duyarlı olduklarını tahmin ediyorum. Fakat ben yine buna rağmen, şahsi ve samimimi duygu ve düşüncelerimi okuyucularım ile paylaşmak gayesi ile bunları yazıyorum. Başka bir maksadım yoktur.

Netice itibariye, kanaatime göre, milli ve manevi değerlere sahip bir neslin yetiştirilmesi maksadıyla, Milli Eğitime hakim olup, muktedir olmak, köprü yapmak, tünel açmak, hava alanı yapmaktan daha önce gelmektedir. Zira, bunları yapacak elbette birileri bulunur. Kaldı ki, bunların her ikisini ayni anda yapmakta pek ala mümkündür.

Değerli okuyucularım, bundan önceki bir yazımda da ifade ettiğim üzere, benim bu yazdıklarım sadece emekli memur Musa Ordu’nun düşüncesi olarak görülmemelidir. Benim gibi düşünen daha milyonlarca insanın olduğunu tahmin ediyorum. Milli eğitimde muktedir olup, duruma hakim olunmadığı taktirde, Memleketimizin kaderi ile çok yakından alakalı olan, 2023 yılında yapılacak olan Başkanlık seçimi ile Genel Seçimler AK PARTİ bakımından riskli olabilir. Bir dost olarak ben uyarı vazifemi yapıyorum.