Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Enerji Politikamız

Kalkınmasını tamamlamış, refah toplumu olma yolunda hızla ilerleyen ülkeler; alternatif enerji kaynakları arayışlarını yıllar önce başlattılar. Alternatif enerji kaynakları;  nükleer, güneş, rüzgâr, jeotermal, deniz, hidrojen enerjisi olarak belirleniyor.

Türkiye’miz, yenilenebilir ve alternatif enerji kaynakları açısından, dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alıyor. Buna rağmen tükettiğimiz enerjinin büyük bir bölümü kaynaklardan karşılıyoruz.

Fosil yakıtlara dayalı enerji kullanımı, dışa bağımlılık yanında yüksek ithalât giderlerine ve çevre problemlerine yol açıyor. Bu olumsuzluklar, gelişmiş ülkeleri daha fazla zenginleştiriyor, fakir ülkeleri de daha fazla fakirleştiriyor.

Enerji; ekonominin itici gücü olma özelliğini korurken, milletlerarası politikaların da en etkili gücü hâline geldi.

Birkaç yıl ara ile Dünya Yenilenebilir Enerji Kongresi toplanıyor. Kongrelere 50 ülkeden 600 uzman ve politikacı katılıyor. Katılımcılar; enerji kullanımının, insanın temel haklarından biri olduğu konusunda ittifak ediyorlar.

Dünya nüfusunun üçte birinin enerji ihtiyacı tam anlamıyla karşılanamıyor. Belirttiğine göre; enerji ihtiyacına cevap verebilmenin en uygun yolu, dünyanın her yerinde sınırsız olarak bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanmak.

Dünya Yenilenebilir Enerji Kongresine katılan politikacılar ve uzmanlar ülkelerinde; yenilenebilir enerji çalışmalarını destekleyecek mevzuat düzenlemeleri yapma taahhüdünde bulundular. Türkiye’de, hidrojenden elektrik enerjisi üretilebilmesi ile ilgili hükümet onayı 14 yılda alınabilmişti. Umulur ki, diğer enerji kaynaklarının kullanıma alınabilmesi için gecikilmez.

Konuşmalar hep şikâyet ekseninde oluyor. Gayretlerimizi kaynakların en iyi şekilde ve de en kısa zamanda değerlendirilmesine yönlendirebilirsek işimiz kolaylaşacak.

Bilge politikacılar, bilge bürokratlar… ülkelerinin dışa giden kaynakları ile dışarıdan (borç dışında) aldıklarını karşılaştırırlar. Lehimize en verimli sonuca ulaşmak için çalışırlar. Böyle yapılmazsa ülke fakirleşir, geri kalmışlıkta ve dolayısıyla insan haklarını ihlâl suçu işlemekte rekor seviyeye ulaşılır.

Türkiye’nin en öncelikli meselesi; kalıcı enerji politikalarını belirlemektir. Önümüzdeki 25 yıl içerisinde hangi hedeflere ulaşacağımız, enerji kaynaklarında dışa bağımlılığımızı hangi tarihte hangi seviyeye indireceğimiz… gibi konular, enerji politikalarımızın ana hedefleri olmalı. AB’nin ve IMF’nin bu konudaki tavsiyelerini beklememeliyiz.

Teknik eğitim veren üniversitelerimizde neden enerji mühendisliği fakülteleri yok? Bu sorunun cevabını verebilecek bir YÖK üyesi, bir rektör, bir bürokrat var mı? 

Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK) 2002 yılında oluşturuldu. 19 yıl içerisinde; eskisine göre daha ucuz, daha kaliteli ve yerli kaynaklar kullanılarak çevreye uyumlu enerji üretiminde hiçbir olumlu gelişme sağlanamadı. Daha bol enerji için de aynı kısırlık söz konusu. Çünkü EPDK, enerji politikaları üreten değil, hazırlanan programların uygulamasını denetleyen bir kurul olarak düşünüldü. Politikaları enerji mühendisleri üretmeli. Elektrik, enerjinin yalnızca bir bölümüdür. Bu sebeple enerji politikalarımızın yetersizliğini, elektrik mühendislerine yüklemek haksızlık olur.

Enerji politikamızda temel hedef; dışa bağımlılık oranını % 20-25’ler seviyesine indirmek, israfı önlemek, verimliliği artırmak, üretimde çevre ile uyumu sağlamak olmalı.

Kâinat nükleer enerji üzerine yaratılmıştır. İhtiyacımız olan enerjinin % 99,9’unu;  güneş ve rüzgâr enerjisinden,  yıldızlardan, atmosferden, havadan ve termal kaynaklardan sağlıyoruz. Bunların hepsi nükleer enerji esasına dayalıdır. Uygulamamız da bu esaslar üzerine geliştirilmelidir.