Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Yönetmen İsmail Güneş ve Orhan Gencebay’ın Anlattıkları

İsmail Güneş; Film Yönetmenleri Derneği 2. Başkanı ve Sinema Eser Sahipleri Meslek Birliği Başkanı. Çok sayıda beyaz perdeye yansıyan filmleri oldu; Ateşin Düştüğü Yer, The İmam, Gün doğmadan, Beşinci Boyut, Ateş Böceği, Gülün Bittiği Yer ve Kimsesiz Zaman Tasvirleri hemen akla gelenlerden bazıları.

1961 Samsun Doğumlu yönetmen İsmail Güneş’in en dikkat çekici filmi ise sözde Ermeni soykırımını anlattığı Kervan 1915 oldu. Filmin mesajı da “biz soykırım falan yapmadık” idi. Bir defa gösterildi. Sonra geri çekildi. Oysa evrensel boyutu olan ilginç bir senaryosu ve sinema tekniği vardı. Maliyeti de 24 milyona varan önemli bir meblağdı. Sebebi yorumculara göre siyasi olarak tescillendi. Çünkü Ahmet Davutoğlu döneminde çekilmişti film. Bu filmin mutlaka yeniden vizyona girmesi gerekiyor. Bu yasaklama zihniyeti artık çok geride kalmalı. Kervan 1915 filmi için Hükümeti ziyaret eden sinemacılara yetkililer “Sinema salonlarına müdahale edemeyiz!” diye cevap vermişler! En büyük sıkıntı önce sinema salonları, sonra da sinemada 5 milyon azalan seyirci olarak görünüyor.

Ne oldu Kemal Tahir’in Yorgun Savaşcı adlı romanından sinemaya uyarlanarak Halit Refiğ tarafından çekilen filmi? 12 Eylül Darbe yönetimince yakıldı. Peki kim kazandı? Hiç kimse.. herkes zarar etti. Ama hala Yorgun Savaşcı konu ediliyor ve hatırlanıyor. Dolayısıyla Kervan Filmi de yeniden vizyona sokulmalıdır.

İsmail Güneş’i yıllardır ismen tanıyordum. Son yıllarda bazı sinema konulu toplantılarda daha yakından tanıma fırsatım oldu. Yüz akı bir sinema yönetmeni.

OKULLARA SİNEMA DERSİ

Önce Kültür Konseyi’nin Beşiktaş’taki lokalindeki sohbetinde uzun uzun konuştu. Sinemamızın iyi durumda olmadığının altını çizerken, televizyon dizilerinin de aileyi tahrip ettiğini anlattı, örnekler verdi. Buna TRT dizilerini de dahil etti üstelik. ”TRT sinemacılarımızı kıyıyor. Bir dönem Kartal İmam Hatip Okulu’nda Bilal Beyin arkadaşı olduğu için sınıftakiler TRT’ye yönetmen, yapımcı yapıldı. Madem böyle yapacaksınız o zaman İmam Hatiplere sinema dersi konulması gerekmez mi?”  dedi.

Nuri Bilge Ceylan’ın çektiği Ahlat Ağacı Fransa’da bir milyon izleyiciye ulaştığını anlatan İsmail Güneş Türkiye’de ise bu rakamın 250 bin olduğunu belirtti!.

İsmail Güneş’i daha sonra Yeni Dünya Vakfı’nda yönetmenler Yücel Çakmaklı ve Ömer Lütfi Mete’yi vefatlarının 10. Yılı dolayısıyla düzenlenen toplantıda dinledim. Sinemamızın aydın yüzleri Mehmet Ali Tuncer, Nazif Tunç, Mesut Uçakan, Mustafa Gürbüz ve İhsan Kabil’in de görüşlerini dinledik bu etkinlikte.

İsmail Güneş sinemacılığı Yusuf Suresinden etkilenerek öğrendiğini söyledi. Toplantıda özetle şunlar konuşuldu; “Sinemacıların hala sosyal güvenliği ve emekliliği yok. 400 film ile Guinness Rekorlar Kitabına giren Safa Önal da öyle. Çok sayıda sanatçı hastane parasını kendisi ödüyor. Yücel Çakmaklı da buna dahil. Belgesel film yaparak borçlarını ödüyorlar.”

SAĞ KESİMİN YEŞİLÇAM’A DUHULÜ

Yücel Çakmaklı’nın “yerli ve milli sinema “ diye tarif ettiği akım artık tarihe karıştı. Toplantıda yaptığım konuşmada ben de şunları söyledim;

-İmamlık da yapan Ömer Lütfi Mete iyi bir gazeteciydi. Sinemaya dahil olunca en dikkat çeken filmlerden Necati Şaşmaz’ın başrolde oynadığı Kurtlar Vadisi’ndeki bilge adam Ömer Amca Ömer Lütfi Mete’nin teklifiydi. Yücel Çakmaklı daha talebe iken sinemaya gönül vermişti. Mustafa Kemal Cabioğlu’nun evinde kirada kalan üniversite talebeleri bir gün gelerek “Odalarda Türkan Şoray’ın resmi başta artistlerle doldu” diye şikayet etmişler. Ki o zaman bekara falan ev, daire falan da verilmiyordu. Bu rağmen Yücel Çakmaklı iddiasını vefat edene kadar sürdürdü. TRT’de kendisiyle sık görüşürdük. Hatta Mehmet Akif’in Mısır hayatını filme çekecekti. Senaryosunu bana yazdırdı, Kültür Bakanlığı da kabul etti, ancak ömrü kafi gelmedi. Hakka yürüdü.

Sağ denilen milliyetçi-muhafazakar kesim Yücel Çakmaklı ile sinema ve tiyatro rüyası görmeye başladı. MTTB Sinema Kulübü bu konuda başı çekti. Metin Akpınar,  Zeki Alasya’dan sonra Yücel Çakmaklı ve Mesut Uçakan isimleri öncü isimler oldu. Salih Diriklik Gençlik Köprüsü’nü çekti. Ancak Abdullah Kars’ın Hazreti Ömer’in Adaleti adlı sanat ve kültürden yoksun tiyatrosu sanatseverleri sahneden uzaklaştırdı. MTTB de daha sonraki yıllarda sinemayı dışladı. Yücel Çakmaklı devam etti. Türkan Şoray ve İzzet Günay’ın oynadığı Birleşen Yollar ile yeni bir dönem başlattı. Türkan Şoray’ın giysilerini ise genç yaşta hakka yürüyen Anka Modaevi yöneticisi Armağan Tekin yapmıştı. Bunlar birer ilkti bu kesimde.

KRİPTO (DİJİTAL) PARA BİTCOİN

Günümüze gelince İsmail Güneş haklı; belediyeler bile artık imam hatipli yönetmenlere belgesel yaptırıyorlar. İmam Hatiplere mutlaka sinema dersi konulmalı. Üsküdar Belediyesi’nin hazırladığı İsmail Kahraman ve Recai Kutan belgesellerini izledim, sinemayla yakından uzaktan alakası yoktu ve kul hakkı doluydu. Sinema ihmal edilemeyecek bir sanattır.

Geçtiğimiz hafta dolu dolu bir kültür ve bilgi etkinliğiyle geçti. Telif Hakları Derneği’nin İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği Telif Haklarında Güncel Gelişmeler; Dijital Alanda Telif Hakları Sempozyumu da öyleydi. Emeği geçen başta Cafer Vayni ve arkadaşlarını kutlarım.

Türkiye’de kitap yayıncılığı kriz yaşarken ABD’de her eseri birkaç milyon basan Haşet, Harper Collins, McMilan, Penguin ve Siman§Schuster Yayınevleri telif ödemeleriyle fikri gelişmeleri ve dağıtım ağıyla dünya kültürünü şartlandırmayı sürdürüyor. Dünya’da ise internette takipçileri en fazla olanlar da şöyle; Barak Obama 110, Katy Pery 108, Jostin Bicber 107 milyon. Şimdi bir de kripto para, yani dijital para “bitcoin” çıktı ve Türkiye’de devreye girdi. Akılı telefonlar ve akıllı şehirlerden sonra hükümetler ve şirketler akıllı sözleşmeler yapıyorlar.

Avrupa Birliği tek pazar direktifi anlaşması gerçekleştirdi yıl içinde(2019). İçtihatlar ve doktrinler yenileniyor, yapay zeka öne çıkıyor ve uygulamalar umuma yönelik oluyor. İnternetteki paylaşımlara kadar bu sempozyumda görüşler aktarıldı.

“BİR TESELLİ VER” BESTEKARI DİYOR Kİ

Fakat en fazla dikkat çeken ise Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesi Bestekar Orhan Gencebay’ın konuşması dikkat çekti. Gencebay şöyle dedi;

-Böyle giderse yeni sanatçılar hiç çıkmayacak. Müzik üretimi durmak üzere. Özellikle albüm çalışmaları dünyada 300 bin kadar iken, Fransa ve İngiltere’de bu sayı 30 bin.  Türkiye ise sondan ikinci sırada. Alarm veriliyor. Değerlerimizi  artık müzelerde görebileceğiz böyle giderse. Mesam üye sayısı 20 bin kadar. Müzikten alınan yıllık telif ise 60 Milyon TL. Bu rakamı 20 bine bölünce bir sanatçının bu parayla bir yıl yaşaması mümkün değil. Sanatçıyı yaşatın ki sanat yaşasın.

Orhan Gencebay sürekli not tuttu. Sempozyumu başından sonuna kadar titizlikle takip etti. Keşke Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Kurulu diğer üyeleri Prof. Dr. Ümit Meriç, Prof. Dr. İskender Pala, Rasim Özdenören de orada olsaydılar. Ben de diyorum ki üreten müellif,  şair, öykü vs yazarlarını özetle fikir adamlarını yaşatın ki yeni yeni eserler ve görüşler ortaya çıksın.

“ŞAİRLERİ HAYKIRMAYAN BİR MİLLET”

Victor Hugo(1802-1885) Fransa’da Kiliseye olan alaka ve yardım azalınca Notre Dame’ın Kamburu adlı romanını yazdı ve yayınladı. Filme çekildi defalarca. Kitap bir anda bütün dünya dillerine tercüme edildi. Geçenlerde Paris’te Notre Dame Katedrali yanınca Victor Hugo tarafından romanda tanıtılan bu kiliseye bütün ülkeler yardım yarışına girdi. Restorasyonu vaktinden evvel tamamlanacak. Sanat ürünü roman, hikaye, şiirin etkisi ve kalıcılığı böyle bir şey işte.

Hala soykırıma uğratılan Uygur Türkleri soydaşlarımıza gelince, Çin yönetimi başta Bayram Camii(İdgah Mescidi) olmak üzere 36 tarihi kadim camiyi yerle bir ederek otopark yaptı, işkence hat safhada, toplama kamplarındaki insan sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Ancak Notre Dame Kilisesi kadar bile alaka görmedi. Çünkü bunların henüz hiç birinin ne romanı, ne şiiri, ne öyküsü ve ne de destanı yazıldı.

Şairimiz Mehmet Emin Yurdakul yıllarca önce de güzel söylemiş;

Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et,
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş, öksüz çocuk gibidir!

Yazarları, müellifleri, şairleri, sanatçıları, bestekarları, sinemacıları yaşatın ki sanat ve fikir hayatımız da yaşasın. Dünya çağrılarımıza kulak versin.