Sistem Ülkesi Olmamız Gerekiyor

Küresel dünyada azalan mali kaynaklar, yavaşlayan büyüme ve artan işsizlikle beraber ortaya çıkan mali kriz sınırları aşarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Vahşi kapitalizmin dişlerini her geçen gün daha da sivrilttiği, güçlünün haklı olduğu küresel dünyada oyunu kuralına göre oynamak gerekiyor. 21’inci yüzyılda değişen demografik yapılar, şehirleşme ve iklim değişikleri devletleri ve politika belirleyenleri hızla değişen dünyaya ayak uydurmaya zorladı ve yeniden şekillendirdi.

Bu bağlamda; Devletler hızla değişen dünyada faaliyet gösterdikleri bilinciyle politikalarını belirlemek ve hızlı dönüşüm gerçekleştirmek zorundalar. Yani yeniliklere ayak uydurarak ona göre strateji geliştirip eyleme geçmelidirler. Yapılacak yatırımların, alınacak kararların kısa, orta ve uzun vadede planlaması yapılmalı kıt kaynakların optimum seviyede verimli kullanılması önem arz etmektedir.

İyi tamam güzel anlatıyorsun da önerin nedir diye sorduğunuzu duyuyor gibiyim. Bir kere sistem ülkesi olmamız şart. Yönetenler ülkeyi yönetmenin bir bayrak yarışı olduğu bilinciyle hareket etmeli. Zamanı geldiğinde bayrağı teslim edeceği ekibe sistemi bozmadan çarkların işlemesi için zemin bırakması gerekiyor. Hedefe giden yolda yöntem farklı olsa da sistemin çarkları yoldan sapmadan sürekli iyileştirme mantığıyla çalışmaya devam etmelidir. Yani Türkçesi devlet her zaman ayakta kalmalıdır.

Sen olması gerekeni anlatıyorsun ama bayrağı teslim etmek isteyen yok ki, koltuk sıcak geliyor çarklar işliyor ama devletin lehine değil koltuğa oturanın lehine fısıltılarını duyuyorum! Kayıkçı kavgası misali biri gelir, gider diğeri gelir, gider düzen değişmez. Bu eskiden beri böyle devam ediyor, bayrağı taşıyanda, teslim almak isteyende aynı kafada sen ne anlatıyorsun demeyin! Birileri üzerine vazife almazsa bu düzen nasıl değişecek? Çarklar nasıl devletin menfaatine dönecek?

Sistem ülkesi olmamız için öncelikle hukuk normlarının işlediği, güçler ayrılığının hakim olduğu, adalet terazisinin doğru çalıştığı (kalibre edildiği) bir ülke olmamız gerekiyor. Hukukun adaletin doğru işlediği yerde sistemi kurmak ve çarkların devletin menfaatine dönmesini sağlamak kolay olacaktır. Siyasi taraftarlıktan vazgeçip hukukun, adaletin, hakikatin taraftarı olursak sistem ülkesi olmanın önünü açabiliriz.

Sistem ülkesi olduğumuzda çarklar doğru işlemeye başladığında dümeni devralan rotadan şaşmadan yoluna devam edecektir. Her yiğit yoğurdu kendine göre yese de sistemin dışına çıkmadığı müddetçe gemi hedefe doğru ilerleyecek devlet ilelebet ayakta kalmaya devam edecektir.

Bize çılgın değil akılcı projeler lazım!

Son günlerde İstanbul kanalı tartışmalarını dikkatle takip ediyorum. İktidarı savunanlar kendi gerekçelerini, muhalefet olanlar kendi gerekçelerini savunuyor, herkes kendince haklı peki kim haksız? Geçmişte savunduğu görüşün yıllar sonra tam tersini savunanları nereye koyacağız?

Bir projenin doğru olup olmadığını ölçmek için öncelikle siyasi kimlikleri bir kenara koymamız gerekiyor. Objektif bir gözle değerlendirme yapmamız gerekiyor. Bu bağlamda; Ben konuyu şöyle değerlendiriyorum. İstanbul Kanalı ile ilgili sağlıklı karar alabilmemiz için sistem ülkesi olmamız gerekiyor. Bize çılgın projeler değil akılcı projeler lazım bunun yolu sistem ülkesi olmaktan geçiyor.

Örneğin sistem ülkesinde bir projeye başlamadan şu çalışmalar yapılır. Sistem Analizi, Swot Analizi, Risk Analizi, Ekonomik ve Sosyolojik faktörlerin Analizi, Proje Yönetimi, Varlık Yönetimi tüm bu bilimsel çalışmaların ışığında hazırlanan projeye akılcı proje diyoruz. Ben İstanbul Kanalı konusunda yapılan tartışmaların bu çerçevede yapılmadığını düşünüyorum. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bir çalıştay önerisi getirdi. Umarım hükümet tarafından karşılık bulur ve yapılacak çalıştay’da bu konular masaya yatırılır. İstanbul’un ve Türkiye’nin geleceğini etkileyecek bir proje siyasi çekişmelerin kurbanı olmamalı.