Ali DEMİREL

Yazar - Ziraat Mühendisi

Aylardan Alpaslan

 

Büyük milletler, yetiştirdikleri büyük devlet adamlarını unutturmamak için onun adını ve sanını yaşatmanın yollarını araştırırlar ve de bulurlar. Bu amaçla kullanılan bir kişi adı ilgi çekici örneklerdendir, bu kişi Ağustos’tur! Bilindiği gibi miladi takvime göre yılın sekizinci ayına ‘Ağustos’ denmekte. Ağustos, Roma İmparatorluğu ordusunun başarılı komutanlarından biridir. Yılın sekizinci ayında kazandığı zaferler göz önüne alınarak sekizinci aya onun adı verilmiş. Romalılara göre mutlaka hak etmiştir. Amaaa! Bütün dünyanın, sekizinci ayı onun adıyla anması gerekir mi? Bence HAYIR!.. Olabildiğince tarafsız olarak şunu belirtmeliyim; yılın sekizinci ayı, orduların ve de komutanların başarıları ile adlandırılmak gerekirse bu onur kesinlikle Türk Milletine yaraşır. İsteyen araştırır ve görür. İlginç olan şu ki; bunu yabancılar bile fark eder ama bizdeki bazı kafalar görmezden gelir… Bu konu bizim aklımıza gelmez mi? Tabii ki gelir. Türk Milleti büyük mille; Türk dünyasında,  aydınlanmış ve çevresini aydınlatan (ışıman) bilge kişilerimiz ve devlet adamlarımız öteden beri vardı ve var olacaklardır. Bunlardan birisi de Türkmenistan’ın merhum devlet başkanı Türkmenbaşı’dır. Yetmiş yıllık esaretten sonra kurulan devlette; kısa zamanda çok önemli işler yapmıştır. İşte yaptıklarından biri: Yılın ay adlarını Türk Kültürü doğrultusunda değiştirmiş, sekizinci aya da ALPASLAN adını vermiştir. Bazı kafalara duyurulur!..

Yukarıda değindiğim konuda yazılacak çok şey var. Ama bu sayımızda size yine sekizinci ayda meydana geldiği iddia edilen, Türk tarihini elbette ilgilendiren bir olaydan bahsetmek istiyorum. Sözünü edeceğim olay için dikkat ederseniz ‘iddia edilen’ dedim. Çünkü okuyacağınız olayla ilgili bir yorum yapmayacağım, kendime özgü herhangi bir görüş veya kanaat belirtmeyeceğim. Yorum ve kanaat tamamen size ait olacak. Olayın olduğu yer Çanakkale, tarihi 12 Ağustos 1915. Durumun iyi anlaşılması bakımından, ilk baştan Çanakkale savaşlarının sürdüğü o günlerde, orada durum ve ortam nedir? Kısaca bir bakalım,  tarihi verilere göre: İngilizler ve Fransızların öncülüğünde oluşturulan birleşik ordu ve donanmada sömürgelerden gelen askeri birlikler de hesaba katıldığında pek çok milletten, savaş kabiliyetleri yüksek askerler toplanmıştı. Oluşturulan birleşik kuvvetler, o günün koşullarında dünyanın en büyük askeri gücü durumundadır. Ellerindeki donanma ise; gemi sayısı, teknolojisi ve ateş gücü bakımından dünyanın en güçlü birleşik donanması durumundadır. Silah ve para harcama konusunda hiçbir sorunları yoktur. Mısır, ülke olarak ve de önemli limanları dahil her yönüyle bu birleşik devasa ordu ve donanmanın üssü, yığınak hatta talim yeri durumundadır. Beri tarafta Ege adalarından istediklerini üs olarak kullanmaktadırlar. Kullandıkları silahların teknik üstünlüğünün yanı sıra çok iyi eğitilmiş yüzbinlerce askere sahiptirler… Bu arada Türk tarafının durumu, bilindiği üzere; donanma yok sayılacak kadar az gemiye sahip. O az sayıdakiler ise eski teknoloji ile yapılmış, yıpranmış, ateş gücü çok zayıf, hasılı düşman donanmasının karşısına çıkacak durumda bile değil. Hal böyle iken, ayrıntısı herkesçe bilinen savunma sonucu düşman gemileri Çanakkale Boğazını geçememişlerdir. Ne kadar zorlasalar da geçemeyeceklerini de anladıklarından ötürü, karadaki Türk topçu tabyalarını ele geçirmek ve devamında, kendilerince asıl önemli olan İstanbul’u karadan ele geçirmek için yeni bir saldırı başlatılmıştır. Söz konusu saldırıda, çıkarmanın nasıl başladığı, nasıl karşılık gördüğü sanırım herkesçe malum. Bu konuda özet olarak da olsa yazmayacağım…

Kocaçimen ve civarını ele geçirerek kendisine yol açmak ve devamında İstanbul’u işgal etmek isteyen, bu amaçla çok büyük bir çıkarma harekâtına başlayan düşman; hücum ettiği her cephede özellikle de Anafartalar ve Conkbayırında karşılaştığı Türk savunmasıyla şaşkına dönmüştür. Böylesine muhteşem bir savunmayı hiç beklemedikleri belliydi.

Birleşik düşman ordularının başkomutanı Sir Ian Hamilton, Kendi ülkesi olan ve de savaşın başını çeken İngiltere’den yeni askeri birlikler istedi. Türklere düşmanlığı ile gözünü kan bürüyen o zamanki İngiliz başbakanı, başkomutanın bu yardım çağrısına hemen karşılık vermiş, Mısır’dan hatta İngiltere ve sömürgelerinden yeni askeri birlikler göndermiştir. Çanakkale’ye gönderilen askeri birliklerden en dikkat çeken birlik, İngiliz Krallığının özel birliği idi. Bu birlik iyi eğitilmiş, çok bakımlı, özel donanımlı askerlerdi; o kadar ki giysilerindeki düğmelerde bile kendi birliklerinin adı yazılıydı. Norfolk askeri birliğini oluşturan bu seçkin askerler, İngiliz Krallığının özel askerleri olduklarından, onların savaş alanına gelmesi, diğer askerleri savaşa ve zafer kazanmaya teşvik edecekti. Bu birlik daha karaya çıkışında özel ve coşkulu bir törenle karşılanır.

Şimdiiii… Olanların olduğu güne gelelim. Gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla: Düşman kurmayları,  Türkleri yenmek ve İstanbul’u işgal etmek için, kendilerince çok özel bir saldırı tasarlarlar. Daha henüz gece olduğunda yanı 11 Ağustos’u 12 Ağustos’a bağlayan gece; 54 ncü Tümen, Türlere karşı saldırı yaparcasına sürekli hareket halinde olacak,  tüfek ve makineli tüfek atışları hiç durmayacak, böylece Türk askerlerinin uyuyup dinlenmesi engellenecek… Gündüz olunca, 54 ncü Tümen geriye çekilip yerine; gece boyunca uyuyup dinlenmiş olan 163 ncü Tümen Hücuma geçecek. Türk askerleri yorgun ve uykusuz olacaklardı ama yine de korkuyorlardı. Baskın şeklinde gerçekleştirilecek saldırının mutlaka başarılması gerekiyordu. Bu saldırıdan kesin sonuç alınabilmesi için 60 numaralı tepede (sonradan ‘Bomba Tepe’ adını almıştır) konuşlandırılacak bir birlik sayesinde Türkler çapraz ateşe alınmalıydı. Böylece, yorgun ve uykusuz Türk askerleri çapraz ateş altında sıkıştırılarak cephe yarılacaktı. 60 nolu tepe, ne Türklerin elindeydi ne de düşmanların elindeydi, ara bölgedeki askersiz alanlardan biriydi.  Pekiii… 60 numaralı tepeye hangi birlik konuşlanmalıydı! Tarihe geçecek olan böylesine şerefli bir görev elbette İngiliz Krallığına ait özel birliğin olmalıydı. Öyle de olur yani bu önemli görev, Albay Beauchamp’ ın komutanlığında 16 subay ve 250 askerden oluşan toplam 267 kişilik bu özel birliğe verilir. Türklere karşı kazanılacağı düşünülen kendilerince muhteşem zaferin onur birliği olarak tarihe geçmeyi uman kraliyet özel askeri birliği, aldığı emir üzerine; 1915 yılının 12 Ağustos günü sabah saat 08 sularında harekete geçer. 60 nolu tepeye tırmanmak için öncelikle Kayacık deresinden geçilmesi gerekmektedir. Bu arada, Anzaklardan oluşan (Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri)  bir keşif timi, gözetleme ve  istihkam için keşif  yapmak üzere görevlendirilmiştir. Söz konusu gözetleme timi, 60 nolu tepeyi ve Kayacık dereyi iyi gören ve de daha yüksek olan bir tepede konuşlanırlar.

Buraya kadar durum böyle, pekiyi sonra ne olmuş? Bu sorunun cevabını biz Türkler vermiyoruz, veremiyoruz çünkü bilmiyoruz. Olay günü gözetleme görevi yapan Anzaklar’ın tespitlerine bir bakın:

 "12 ağustos 1915´de meydana gelmiş garip olayların bir dökümüdür. Bu olay, savaşın en şiddetli anlarında, gün ışığında Anzak Suvla koyu, 60. tepe´de meydana geldi. Gün ağarırken, gök berraktı, görünürde 7 veya 8 tane birbirinin tıpkısı, ekmek somunu biçiminde bulut vardı ve 60. tepe´nin üzerinde duruyorlardı. O sırada, 6 veya 8 kilometre hızda esen bir meltem olmasına rağmen, bulutların ne şekli, ne de yerleri değişiyordu. Tepenin 150 metre kadar üzerinde duruyorlardı. Bu bulut kümesinin tam altına gelen yerde, aynı biçimde bir bulut daha vardı, yaklaşık 250 m. uzunluğundaydı ve çok yoğundu, yapısı sanki katı madde gibiydi ve İngilizler´in bulunduğu savaş yerine 1 km kadar uzaklıktaydı. Biz, 60. tepe´ye göre 90 metre daha yüksekte olduğumuzdan olayı üstten görebiliyorduk, bulutun rengi diğerleri gibi açık griydi, dere yatağına doğru ilerledikten sonra yere kadar indi, bu arada Norfolk askerlerinin 60. tepe´ye doğru yürüyüşe geçtiklerini ve duraksamadan alçalmış olan bulutun içine girdiklerini gördük. Ama bulutun içinden çıkan hiç kimse olmadı. Bu taraftan buluta girmeye devam eden askerleri görüyorduk ama öte yandan kimse çıkmıyordu, askerlerin sonuncusu da görünmez olunca, bulut yükünü alınca yerden yükselerek yukarda duran diğerlerine ulaştı. O ana kadar yukardaki bulutlar ilk andaki gibi yerlerinde duruyorlardı, yerden kalkan bulut, onların hizasına geldiğinde hepsi birden kuzeye doğru gitmeye başladılar ve üç çeyrek saat sonra gözden kayboldular... aşağıda imzası ve adresleri bulunan bizler, anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz.."

Felix Reichardt: Künye no: 4165, Adres: Matata, Plenty körfezi.
Robert Nevnes: Künye no: 13416, Adres: 157 King Street, Cambridge.
Joseph Newman: Adres: 75 Freyberg Street, Octumoctai, Tauranga.

Yukarıda adı geçen Anzak askerleri sonradan araştırılmış; her üçünün de Çanakkale savaşına katıldıkları, olay günü de gözetleme yerinde görevlendirildikleri askeri kayıtlardan anlaşılmıştır. Bu askerlere, ölmelerinden önce basın tarafından olayın doğruluğu sorulduğunda; yazdıklarının kesinlikle doğru olduğunu herkesin önünde beyan etmişlerdir.

Çanakkale savaşları öyle sıradan savaşlara hiç ama hiç benzemiyor.  Pek çok ülkeden getirilen ordulardan ve dünyanın en büyük birleşik donanmasından oluşan devasa askeri gücün başkomutanı olan Sir İan Hamilton’un, kaleme aldığı şu hatıratına bir bakın: “… Dün gece korkunç bir rüya gördüm. Aslında bu bir rüya değil kâbustu. İmroz'da istirahata çekilmiştim. Birden kendimi Hellespontos (Çanakkale boğazı) kıyılarında buldum. Boğazımdan demir bir kıskaç gibi sıkan sert bir el, beni suyun dibine doğru batırıyordu! Sular başımı aşmak üzereydi. Boğulmak üzereydim. Kendime geldiğim zaman ter içindeydim ve titriyordum. Çadırımda yabancı birisinin varlığını hissediyordum. O meşum (uğursuz) şey uzun süre sanki yanımdan ayrılmadı! Şimdiye kadar böyle korkunç bir şey yaşamamıştım. Gelibolu'nun meşum (uğursuz) bir yer olduğu fikri kafamda yer etmeye başladı. Yaşadığım hadisenin etkisinden saatlerce kurtulamadım. Sanki biz bu topraklara daha gelmeden akıbetimiz kararlaştırılmıştı.”

Savaş sonrasında, 1919 yılında İngilizler Türklerden Norfolk askeri birliğinin akıbetini sorarlar, ısrarla askerlerini ölü veya diri istemektedirler. Bu isteklerini resmiyete de dökerler. Türk tarafının verdiği resmi cevap: “Türk ordusu ne onları esir etmiştir, ne de ölüm kayıtları vardır. Hiçbir şekilde, bu askerlerle ilgili bir bilgiye sahip değildir.”  Çanakkale savaşları boyunca her cephedeki, her çarpışmadaki olanlar Türk subaylarınca rapor edilmiş. Kendi kayıpları, ölü ve diri ele geçirilen düşman asker sayıları ve rütbeleri, ele geçen silahlar hatta mermiler bile rapor edilmiş. Ama İngiliz Krallığının özel askeri birliği hakkında hiçbir bilgi olmadığı gibi 12 Ağustosta 60 nolu tepede bir çatışmanın olduğu da yazılmamış. Türk tarafında o bölgede 19 ncu Tümen komutanı Mustafa Kemal vardır. Yazar Rüşen Eşref Ünaydın, 1930 yılında yazdığı ‘Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile mülakat’ adlı kitabında; bir soru üzerine Mustafa Kemal şöyle diyor,  “8 Ağustos’ta düşmanın yaptığı taarruzdaki kaybı büyük oldu… Şimdi gelelim 13 Ağustos savaşına. On dört Ağustos’a kadar olan günlerde olan hadiselerden bahse lüzum görmüyorum…”   demiştir. Anlaşılacağı gibi Türk tarafının 12 Ağustosta Norfolk birliğinin başına gelenlerden haberi bile yoktur çünkü onlarla karşılaşıp savaşmamışlar… İngilizler sadece resmi yazışmalarla kalmadılar, ne de olsa İngiliz Krallığının özel birliği yok olmuştu. Ekip halinde Çanakkale’ye gelerek yerinde araştırma yapmışlardır. 60. tepeyi adeta santim santim araştırmışlar. Özel birliğe ait bulabildikleri tek şey; üzerinde Kraliyet özel birliği askerlerinin giysilerinde bulunan ve birliğin adı yazılı bir düğmeden ibarettir. Tabii ki o düğme, özel birliğe ne olduğunu açıklamaktan çok uzak… Sonraları bu konuda çeşitli fikirler hatta dedikodular üretildi. 60. tepeye yakın bir köyde cesetler bulununca, bunların İngiliz Kraliyet özel birliğinin askerleri olduğu gibi varsayımlar ileri sürüldü. Ama ceset sayısı, özel birliğe göre çok azdı, üstelik onların Norfolk askerlerine ait olduğunu gösteren hiçbir emare yoktu. Söz konusu özel birliğe ait tek ve gerçek kanıt, 60. tepede bulunan ve üzerinde birliğin adının yazılı olduğu düğmedir. Demek ki birlik Kayacık deresinden 60. tepeye tırmanmış, hepsi bu kadar! Sonuç olarak, Norfolk askeri birliğinin akıbetini açıklayacak, hatta az da olsa tahmin yürütülebilecek hiçbir kanıt yok… 

Durum bu şekilde esrarını korurken 1965 yılında İngiliz askeri arşivlerinden sansürün kaldırılması üzerine bu konu ile ilgili yeni resmi belge ve bilgiler ortaya çıkmıştır:   "… Türk direnişi yok gibiydi, bu arada Norfolk Taburu´nun Komutanı Albay Beauchamp´un 16 subayı ve 250 kadar askeriyle birlikte ilerlediği haberini aldım. Ama sonra hiçbir haber alamadım, kayboldular, hiçbir haber gelmedi ve hiçbiri geri dönmedi..." Bu satırlar Sir Ian Hamilton’un İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener’e gönderdiği günlük rapordan. Bu askeri rapor, İngiltere Savaş Tarihi belgeleri arasında.

Dahası var: İngiltere Savaş Tarihi Arşivi olan "Official History" de Norfolk askeri birliği konusu ele alınmakta ve bu resmi belgede aynen şöyle yazılmış; "... mevsimsiz ortaya çıkan bir sis tarafından birliğin hepsi yutuldu, bu sis, güneş ışınlarını güçlü bir biçimde yansıtıyordu hatta topçulara hedef gösteren gözcülerin gözleri kamaştı ve top ateşi kesildi. Bu 250 askeri bir daha ne gören, ne de duyan oldu…"

İşte miladi 1915 yılında Alpaslan ayının 12 nci günü kuşluk vakti; askeri tanıklar, tanıkların raporları ve resmi belgelere göre, meydana gelen çok ilginç bir olay!.. Soru şu; İngiliz Krallığının 267 kişilik özel birliğine ne oldu?.. Ta baştan yazdığım gibi bu konuda, en azından şimdilik herhangi bir yorum yapmayacağım, fikir ve kanaat ileri sürmeyeceğim. Bu sorunun cevabını, düşünün ve Siz verin…   

 

 **************************************************