Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

İstanbul’da Türkçe Kur’ân-ı Kerim Okundu

Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan bir toplantıdan sonra orada bulunan hâfızlara;

- Arkadaşlar ! Hepinizden ayrı ayrı memnun kaldım. İçerisinde bulunduğumuz mübârek ay vesilesiyle camilerde yaptığınız mukabelenin son sahifelerini Türkçe olarak cemaate izah ediniz. Halkın dinlediği mukabelenin mânâsını anlamasında çok fayda vardır.  Hafız Yaşar Okur, Atatürk'le 15 Yıl adlı kitabında bu konuşmanın devâmını şöyle anlatıyor:  Atatürk; Dr. Reşit Galip ve Kılıç Ali Beylere;

-Gazetelere haber veriniz. Yaşar Bey öbür gün Yerebatan Camii'nde Yasin suresinin tercümesini okuyacaktır.

Ertesi gün sabah gazeteleri bu haberi şu başlık altında veriyordu: ‘Hafız Yaşar bugün Yerebatan Camii'nde Türkçe Kur'an okuyacaktır.’ Bu haber İstanbul'da bomba tesiri yaptı ve taassubu gıcıkladı. Kur'an'ın Arapça nazil olduğu, tek kelimesine dokunulamayacağı gibi fısıltılar kulaktan kulağa dolaşıyordu. Nitekim aynı gün tramvayda da şöyle bir konuşmaya şahit oldum:

-Nasıl olur, diyorlardı. Kur'an nasıl Türkçe okunurmuş?

Halbuki gazeteler haberi yanlış aksettiriyorlardı. Ben Türkçe Kur'an okumayacaktım. Yasin suresini Arapça okuyacak, Cemil Said Beyin tercümesini de cemaate nakledecektim.

Cuma günü Yerebatan Camii'ne gittiğim zaman kalabalık camiden taşmış, sokakları sarmış, trafik durmuştu. Halkı yarmaklığıma imkân yoktu. Başkomiserin yardımıyla, binbir müşkilatla içeriye girebildim. Cami de pencere içlerine kadar doluydu. Bir köşeye etrafı şallarla süslü bir kürsü konulmuştu. Etrafı da gazeteciler ve foto muhabirleriyle doluydu. Cemaatin arasından kürsüye doğru ilerlemeye çalışırken dışarıdan kuvvetli bir korna sesi geldi. Kalabalık ‘Gazi geliyor.’ diye dalgalandı. Halbuki gelenler Maarif Vekili Reşit Galib ve Kılıç Ali Beylerdi. Kürsüye çıktım, nefesler kesilmişti, bütün gözler bendeydi. Arapça Besmele-i şerifi çekip, arkasından yine Arapça olarak Yasin suresini okumaya başladım. Kur'an'ı Türkçe okuyacağımı zannedenlerin gözlerindeki hayret ifadesini görüyordum. Sureyi ‘Sadakallahulazîm’ diye bitirdikten sonra:

-Vatandaşlar, diye söze başladım. 36. sure olan Yasin 83 âyettir. Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Şimdi size tercümesini okuyacağım:

Müşfik ve Rahim olan Allah'ın ismiyle başlarım. Hakîm olan Kur'an hakkı için kasem ederim. Ya Muhammedi Sen, tarik-i müstakime sevk eden bir Resulsün, Kur'an sana Aziz ve Rahim olan Tanrı tarafından nazil olmuştur.’ Sureyi böylece devam ederek 83. ayetin sonunu da şöyle okudum: ‘Her şeyin hükümdar ve hâkim-i mutlakı olan Tanrı'ya hamd olsun. Hepiniz O'na rücu edeceksiniz.’

Hafız Yaşar bundan sonra Türkçe bir dua yapar. Bu nevi uygulamalar İstanbul'un diğer camilerinde de yapılmıştır. En ihtişamlı tören yine aynı yılın, 3 Şubat gününe rastlayan Kadir Gecesi Ayasofya Camii’nde gerçekleştirilmiştir.