Ali DEMİREL

Yazar - Ziraat Mühendisi

Misyonerlik Faaliyetleri ve Hıristiyanlık

Bilindiği gibi son on yıl içinde Hıristiyan dünyasının misyonerlik (Hıristiyan olmayan insanları ve ulusları Hıristiyanlaştırma çalışmaları) faaliyetleri bariz bir şekilde arttı. Özellikle Türk Dünyası, Sovyetlerin dağılması sonucu meydanı boş bulan misyonerler ve onları yönetenler hemen fırsat değerlendirme çabası içine girdiler. Büyük maddi destekler sayesinde, Müslümanlığa karşı haksız ve de ahlaksız bir rekabet sürdürülmektedir.

Hıristiyanlığı yayma çabaları, bırakın dini kuralları, hiçbir ahlaki kurallara da uyulmadan yapılmaktadır. Ek olarak halkımızın, özellikle yeni yetişen nesillerin dini bilgilerinin zayıf veya hiç olmaması; bildiğini sananların ise kafalarının hurafe ve safsatalarla dolu olması, misyonerlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Bu konuda aydın kişilerimizin çaba harcadıkları malum ama maddi desteğin yeterli olmayışı ve devletin konuya gereken önemi vermeyişinden ötürü, bölük börçük çalışmalar istenilen neticeyi vermemektedir. Yurdumuzun hemen her yerinde özellikle büyük şehirlerimizde son yıllarda  açılan kilise sayısı her gün artmakta!
Bu duruma ne demeli? Bazılarının dile getirdiği gibi ‘fikir ve inanç özgürlüğü canım ne olacak dileyen dilediği şeye inansın’ anlayışında mı olmalıyız? Bu soruma hemen cevap vermeyin.  Önce şuna bakalım: Başlangıçta Hıristiyanlık neydi? Ne oldu? Neden o dinin yerine yeni bir din, yeni bir peygamber ve yeni bir kitap yollandı? Bunlar ve benzeri soruları biraz irdeleyelim.
İsa Peygamber şüphesiz Allah’ın kulu ve elçisidir. Hıristiyanlık da şüphesiz bir hak din idi. İsa Peygamber öncelikle İsrail oğullarına doğru yolu göstermeye geldi. İlahi dinlerin kaynağı da ilahi olduğu gibi temel inanç özellikleri de birdir. İlahi dinlerdeki en önemli kök inanç şudur: Her şeyi yaratan bir Tanrı vardır. İnsanlar o Tanrı’nın kullarıdır. Bütün ilahi dinlerde olduğu gibi İsa Peygamberin öğretisinde de bu inanç temeli vardı. Pekiyiiii, İsa’dan sonra ne oldu?     
İşte olanlar: İsa’dan sonra, doğru inançlı Hıristiyan din görevlileri, peygamberin öğretisini dünyanın her yerine yaymaya başladılar. Canla başla ölesiye çalıştılar. En büyük hedefleri ise o zamanın en büyük devleti olan Roma İmparatorluğu üzerinde yoğunlaştılar… Yıllar süren çalışmaları çok başarılı oldu. Binlerce, onbinlerce insan İsa Peygamberin getirdiği inanca sarıldı. Ayrıntılarda tam olarak uygulanamasa da temel inanç sağlamdı. Hıristiyanlığın çığ gibi büyümeye başlaması Roma’yı yönetenleri ve Pagan inancı taşıyanları rahatsız etti. Hıristiyanlara türlü işkenceler yapıldı, öldürüldüler, sürüldüler ama ilahi inanç yayılmaya devam ediyordu. Hıristiyanlığa karşı çıkan inanç sistemi Paganlık çok çok eski bir din geleneğidir. Ta ezelden başlangıcı nasıldır bilinmiyor ama Roma İmparatorluğu zamanındaki bu dini inancın temeli şöyleydi: Birden fazla (sayıları zaman zaman değişir ama mutlaka birden fazla) Tanrı vardır. İnsanlar da Tanrı olabilirler. Eğer Tanrı olan kadın ise ona da Tanrıça denirdi. İşte bu inançtan dolayıdır ki  Roma’yı yöneten kişi (imparator) Jüpiter’dir, yani en büyük tanrıdır, karısı da tanrıçadır. İmparator ve karısı ölünce (veya tahttan indirilince) yerine geçenler tanrı ve tanrıça olurdu. Başkaca küçük ve yetkisi az tanrılar da vardı… İşte böyle bir dini inancın, İsa Peygamberin öğretisi ile bağdaşması mümkün değildi ve de bağdaşamadılar.
Bu iki dini inancın çekişmesi epey uzun sürdü. Pagan inancında olanlar, Hıristiyanlığı ortadan kaldıramayacaklarını anladıklarında başka bir yöntem uygulamaya başladılar. Şunları yaptılar: Hıristiyanlığın içine sızdılar, Hıristiyan gibi oldular ve üst düzeylere kadar tırmandılar. Merkezi ortamda Hıristiyanlık yönetimini büyük ölçüde  ele geçirdiler…. Önce İncil sayısı kasıtlı olarak çoğaltıldı. Bu çoğaltma miktar anlamında değil çeşit ve içerik anlamında. Kimine göre 3000 (üçbin) çeşit İncil oluştu. Belki bu da abartma ama günümüzdeki ortak görüş ve tespitlere göre (çeşitli tarihi bilgi ve belgeler de dikkate alınarak)  120 (yüzyirmi) İncil oluşturulduğudur. Demek ki en az 120 çeşit İncil! Bu İnciller kesinlikle birbirinden farklıdır. Zaten aynı olsalar tek kitap olurdu! Bir dinin 120 çeşit ve birbirini tutmayan kutsal kitabı olur mu? Oldurdular! .. İşte böylesi uygulamalarla Hıristiyanlık tam bir inanç kaosuna sürüklendi. Ve… Paganlarca beklenen zaman gelmişti.  1 nci İznik Konsülü adını alacak olan toplantıya karar verildi. Bu konsül toplantısı ne yazık ki Hıristiyanlık için bir yenilgi ve yok oluş toplantısıdır.  Toplantı için biraz daha ayrıntı:
M.S. 325 yılında 1 nci İznik Konsülü toplandı. Roma İmparatoru, Jüpiter Konstantinius tarafından organize edilen toplantının sözde amacı, Hıristiyanlar arasındaki ayrılıkları gidermekti. Toplantıya, bütün Hıristiyan alemindeki büyük (halk arasında sözü dinlenir) piskoposlar davet edildi. Hepsinin de gelmesi için gereken önlemler alındı, her imkan sağlandı. O kadar ki; toplantıya katılacak piskoposlara Romalı senatörlere tanınan seyahat imtiyazları verildi.  Yaklaşık 300 kadar katılım oldu… Konsülde Pagan inancına yönelik çalışmaların yapılacağını anlayan bazı sağlam inançlı din görevlilerinin bu toplantıya katılmadıkları biliniyor… Toplantıda daha önce alınan kararların dikte edildiği, karşı çıkan piskoposların bir şekilde ikna edildiği, ikna olmayıp inat edenlerin işkence gördüğü hatta pek çok din görevlisinin öldürüldüğü bilinen gerçekler… Her neyse! Bu toplantıda, bütün Hıristiyanlarca kesinlikle uygulanması istenen bazı kararlar alındı. Bu kararların başlıcaları ve de en önemlileri şunlar: İncil sayısı dörde indirilecek. MATTA, MARKOS, LUKA ve YUHANNA İncillerinden başka İnciller derhal toplatılacak ve yok edilecek. (yukarıda adı geçen dört İncil toplantıdan önce elden geçirilmiştir!)  İncil konusundaki yasaklama, toplantıyı takip eden günlerde ve aylarda çok çetin bir şekilde yerine getirildi. Diğer bir önemli karar da şöyle: Pagan inancına göre insan tanrı olabiliyordu yani insanı tanrılaştırıyorlardı. Aynı uygulamayı Hıristiyanlık içinde olduğu gibi uygulamak, Hıristiyanları yeniden ayaklandırır ‘Pagan dinine mi dönüyoruz’ demesinler diye başka bir yol buldular. Bu kez  insanı tanrılaştırmak yerine tanrıyı insanlaştırdılar. Ve dediler ki İSA=TANRI !..  Elbette bu yetmezdi, Pagan inancının temel olmazsa olmazlarından biri de çok tanrılı olmaktı. Sözde Hıristiyanlığın (İsa Peygamber’in öğretisinin temelleri yok ediliyordu) tanrı adedini de üçe çıkardılar (TESLİS) Bu üç tanrıyı birbirlerine yakınlaştırmak için de baba-oğul akrabalığını uydurdular. (Bunda, İsa Peygamberin, Allah tarafından görevlendirilen Cebrail vasıtasıyla ana rahmine konmuş olması yani insan olan bir babasının olmaması, Paganların işini kolaylaştırmıştır; bir başka deyişle, bu durumu kullanmışlardır. ) Böylece, ilahi bir din olan Hıristiyanlığın inanç temeli yok edilerek yerine Pagan inancının kök esasları yerleştirilmiş oldu. Paganlar bununla da yetinmediler. Pagan inancının temel simgesi olan Paskalya Bayramı’nı da sözde Hıristiyanlığın bayramı olarak kutlanması karar altına alındı…
Bu iş burada bitti mi sanıyorsunuz? Hayır bitmedi. Bu düzenbazlığa şiddetle karşı çıkan gerçek inançlı din görevlileri vardı. Bunların en ünlülerinden birisi, İskenderiye Kilisesi’nin önderi Arius’tur. Sadece kişiler değil kurumlar halinde karşı çıkan mezhepler de oldu. Söz konusu mezheplerden başlıcaları şunlardır: Üniteryenler, Mormonlar ve Yehova’nın Şahitleri.
Bu arada, Hıristiyanlık söz konusu olur da PAVLUS’tan söz etmeden geçmek ayıp olur!!! Bu Pavlus (Pavlos-Paylos-Bolis-Paulus) çeşitli adlarla anılır. Ama kendisi, kendi milleti içinde yani Yahudilerin içindeyken Yahudi adını SAUL’u kullanır, Romalılara karşı da Romalı adını PAVLUS’u kullanır. Tarsuslu Yahudi bir ailedendir. Ailesi ve kendisi Ferisi’dirler yani Yahudi dini inancının en tutucu ve en bağnazları olanlarındandır.  Ama… Her nasılsa Raul İsa Peygamberi rüyasında gördüğünü söyler! Ve birden bire Hıristiyan olacağı tutar! Hemen Hıristiyan olur ve kısa bir sürede hızla üst kademelere doğru yükselmeye başlar. Nasıl olduysa! Birdenbire Hıristiyanlığın önderi konumuna yerleşir… Pagan inanç  sisteminin Hıristiyanlığın temeline oturtulmasında Aziz Pavlus’un emeği çok çok fazladır… Bundan ötürüdür ki çoğu kişi Hıristiyanlık için, bu Pavlus’un dini derler!!!
Sonraları ne oldu bu dine? Hepinizin de bildiği gibi Pagan din adamlarının (afedersiniz Hıristiyan din adamları demek istemiştim) geçim ve zenginlik kaynağı oldu. Din adamı kisvesindekiler bu yolla Hıristiyan halk üzerinde otorite kurdular hatta devlet kurdular! Bu olanlardan daha da kötüsü; Hıristiyanlık, vahşi ve katil kapitalizmin bir aleti ve edevatı haline geldi. Bu durumu anlatmak uzun sürer. Ama bazı küçücük olaylar ve olanlar karşısında söylenen öz deyiş niteliğindeki sözler çok şeyi kısaca anlatır. İşte konumuzla ilgili bir örnek: Kenya’nın kurucu başkanı, ulusunun ve vatanının özgürlüğü için hayatını ortaya koyan adam KENYATTA, Hıristiyanlık adına misyonerlik yapanlar için aynen şunları söylemiştir: “Avrupalı misyonerler geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu.” 
Bu konuda son bir şey; 120 kadar olan İncillerden mutlaka gerçekleri, en azından gerçeklerin bir kısmını yazan İnciller yok muydu? O kadar sağlam inançlı Hıristiyan din görevlileri varken neler yazmışlardı? Tabii ki vardı. Her ne kadar hepsi de yasaklandı, mevcutlar yok edilmeye çalışıldı ise de kalan olmamış mıydı? Elbette vardır, hem de birden çok olduğuna ben inanıyorum. Bunlardan ele geçenler var mı diye sorarsanız hemen size BARNABA İNCİLİ’ni (daha önce duymadıysanız) hatırlatırım. Barnaba İncili’nin başına gelenler, gerçek inanç sahibi kişi ve kuruluşların başına gelenlere ilginç bir örnek teşkil eder. Kısaca özetleyeyim:
İncil sayısını dörde indirdiler ya, doğaldır ki bu dört İncil de birbirini tutmuyordu, aynı olsalar zaten tek İncil olurdu. Değil mi?.. Bu dördünden başka İnciller yasaklandı. Eldekiler toplanıp imha edildi (yakıldı). Elinde yasak İncil bulunduranlar çok ağır cezalara çarptırılıyordu dolayısıyla evinde yasak İncil bulunanlar kendi elleri ile getirip teslim ediyorlardı.
İşte o yasaklanan İncillerden birisi de, İNCİL-İ BARNABA dır. Havarilerin en eski talebelerinden olan Barnaba’ya aittir… İznik Konsülü’nden sonra, Hıristiyanlığın ruhban sınıfı  özellikle bu İncil üzerinde durmuş, bulunduranların ve okuyanların şiddetle cezalandırılacağı her yerde ilan edilmiştir. Ancak, bu arada, sağlam inanç sahibi papazlardan birisi, her şeyi göze alarak, Barnaba İncillerinden bir tanesini kaçırmayı ya da saklamayı başarır. Bu İncil, uzun zaman sonra saklandığı yerden alınıp Viyana’daki İmparatorluk Kütüphanesi’ne ulaştırılır. Sonra da İngilizce’ye çevrilir… Fakat kilise Barnaba İncili’nin  izini bulmanın hırsıyla saldırıya geçmiştir bile. Bir hafta gibi kısa bir sürede Barnaba İncili’nin nüshaları kilise tarafından imha edilmek üzere ele geçirilir! Ancak kilisenin bütün gayretleri boşa gidecektir. Çünkü İnciller imha edilirken iki nüshası yine kaçırılır. Bunlardan biri Britanya Müzesi’ne  diğeri ise Amerikan Kongresi Kütüphanesi’ne gönderilir… Gönderilir ama her nedense İnciller halktan, bir sır gibi saklanır. Bu sırrın ortaya çıkması, bir Müslüman general sayesinde olmuştur. ABD nde askeri ateşe olarak görev yapmakta iken Pakistanlı General Abdurrahim, Barnaba İncili’ni görür, dikkatini çeker. Ve gizlice incilin mikro filmlerini çekerek Pakistan’a kaçırır. Mikro filmler, Pakistan’daki ‘Beqüm Aisha Bawany Vakfı’ tarafından kitap haline getirilmiştir.
Barnaba İncili inkar edilemez bir gerçek olarak ortaya çıkınca, Hıristiyanlık önce şaşkınlığa düştü. Sonra inananlarını elde tutabilmek için Barnaba İncili ile ilgili bir sürü tutarsız ve yanlış yorumlara dayalı iddialar ortaya sürdü. Ve, kendilerince en önemli koz olarak da şöyle dediler: Barnaba İncili adında bir İncil yoktur. Şimdi elde olanlar ise sonradan Müslümanlar tarafından Hıristiyanlığı kötülemek için uydurularak yazılmış bir kitaptır. İşte bunu iddia ediyorlar! Bu konuya İslamiyet’i hiç bulaştırmak istemem, bundan ötürü cevabım Hıristiyanların kendi kaynaklarına dayalı olacak. Gerçi bu yazacaklarımı  konu ile ilgilenen çok kişi bilmekte ama tekrarlamakta fayda var. Şimdiiii… M.S. 496 yılında Papa I. Gelasius döneminde; ‘yanlış ve dini düşüncelere aykırı kitaplar’ başlığı ile bir liste oluşturulmuş. Aaaa, bir bakıyorsunuz Barnaba İncili bu listede var! Bu kitabı Müslümanlar nasıl yazmış olabilirler? Hz. Muhammed’in doğmasına daha 75 yıl varken! (Hz. Muhammed’in doğumu M.S. 571) İslamiyet’ten önce Hıristiyanlarca hazırlanan yasak kitaplarla ilgili başka listeler de var ve o listelerde de Barnaba İncili yer almakta, özellikle ‘Decretum Gelasianum)… Bu konuda Avusturyalı bilim adamı Dr. Rodney Blackhirst, Barnaba İncili’nin İslamiyet’ten önce de var olduğunu kesin olarak ifade etmektedir… Halen elde bulunan İncillerde ve Tevrat’ta elbette bazı ilahi bilgiler olabilir ama büyük bölümleri yalan, yanlış, sonradan uydurmadır. Zaten elde bulunan bu kitapların hiç biri orijinal İlahi kaynaklı değildir. Bunu böyle yazdım diye hemen, sanal da olsa gözünüzü bana dikmeyin, bunu ben söylemiyorum. Alman Protestan Kilisesi Komisyonu, bu konuda aynen şöyle diyor: “Kutsal kitap gökten inmiş değildir. Eski Ahit (Tevrat)’in 39 kitabıyla dört İncil, yüzlerce yılda yavaş yavaş gelişmiş ve son şeklini almıştır.” Eh! Gerisini siz düşünün…
Barnaba İncili’nin de kısmen tahrif edilmesine rağmen, ilahi gerçeklerin önemli bir bölümünü muhafaza ettiği anlaşılmaktadır. Barnaba İncili’ndeki bazı hak bilgileri okumak ister misiniz? Ben yazayım da…
Barnabi’nin yazdığına göre Hz. İsa, kendisinden sonra gelecek olan peygamberi havarilerine şöyle tarif etmektedir: “Size söylüyorum, Allah’ın Resulü, bütün mahlûkata rahmettir. O, anlayışlı ve tesellici, hikmetli ve kudretli, Allah aşkı ve korkusuyla dolu, dakik ve yumuşak ruhludur. Rahmet ve yardımseverlik ruhu ile, adalet ve acıma hissi ile, nezaket ve sabır ruhu ile hareket eder. Cenabı Hak, bütün yaratıklara verdiğinin üç katını ona vermiştir. O, bu dünyaya geldiğinde, saadet devridir. Buna inanınız! Bütün peygamberlerin, Allah’ın onlara verdiği nübüvvet gözü ile gördüğü gibi, ben de onu gördüm. O’nu görünce ruhum teselli ile doldu. “Ey Muhammed, Allah seninle beraber olsun ve beni senin ayakkabının bağı olmak şerefi ile şereflendirsin. Eğer ben bu muradıma erersem, Allah’ın mübarek bir kulu ve büyük bir peygamberi olacağım.” Ve Hz. İsa bunu söyledikten sonra Allah’a şükretti.” 
Hz. İsa kendi asrında, “Ey Muhammed” diye hitap etmiştir.
Devam edelim. Bir kadın: “Beklenen Mesih sen değil misin?” diye Hz. İsa’ya sorar. İşte aldığı cevap: “Ben yalnız İsrailoğulları’na gönderilmiş bir kurtarıcı, bir peygamberim. Lâkin, benden sonra Allah tarafından bütün aleme Muhammed adında bir resul gönderilecektir. Allah bu kâinatı onun için yaratmıştır.” 
Yine Barnaba İncili’nde, Hz. İsa şöyle diyor: “Ben, bütün yeryüzündeki kabilelerin beklediği Mesih değilim.” 
Yine Hz. İsa: “Hz. Muhammed Arap yarımadasında zuhur edecek. Putları ve puta tapanları te’dip edecektir.”  
Birisi Hz. İsa’ya sorar: “Ey muallim, dünyaya geleceğinden bahsettiğiniz o zat kimdir?” Hz. İsa’nın cevabı: “O Muhammed resulullahtır.”    
İşte İsa Peygamberin söylediklerinden bir bölüm daha:
“… Ben yeryüzünün tüm kabilelerinin beklediği Mesih değilim. Fakat Allah beni dünyadan çekip alınca; şeytan, dinsizleri benim Allah ve Allah’ın oğlu olduğuma inandırarak, bu lanetli fitneyi yeniden çıkaracak, bu şekilde sözlerim ve akidem öylesine tahrif edilecek ki, ortada otuz mü’min ya kalacak ya kalmayacak. Bunun üzerine Allah dünyaya acıyacak ve her şeyi kendisi için yaratmış olduğu Elçisi’ni gönderecek…”
Misyonerlik yapan insanlar! Adem ve Havva’dan dolayı kardeşlerim! Ben Tevrat’ı, Zebur’u ve dört incili de okudum. Siz de Barnaba İncili ve Kuran’ı okumayı istemez  misiniz?..
Misyonerlik faaliyetlerine muhatap olan gençlerimiz! Sizin de aklınız var. Siz de düşünebilirsiniz ama önce okuyun!.. Okudukça, eminim ki kendi doğrunuzu kendiniz bulacaksınız. Para ve benzeri çıkarlar için tertemiz ruhunuzu satmayın. Sizler kişi olarak çok özelsiniz ve çok da önemlisiniz! Ve asla satılık değilsiniz!..
Devletin çeşitli kademelerinde görevli olanlar ve özellikle de bu konu ile ilgili olanlar hemen önlem almalılar. Misyonerlik sorunu kişice değil, sadece Türk Ulusu için de değil, bütün insanlık için çok önemlidir. Basit bir faaliyet olarak görülmemelidir. İlk önlem olarak Tevhid-i Tedrisat yasasını uygulayın. Dini bilgiler okullarda, kafası hurafelerle dolu olmayanlarca çocuklarımıza öğretilmeli. Dini ayağa düşürmeyin. Dini, şunun bunun çıkar malzemesi yapmasına izin vermeyin.  Sonuçları çok vahim olabilir. En kötüsü de Yüce yaratıcının bütün insanlığa vereceği ceza olur. Nasıl mı? Yüce Yaratıcı isterse bütün insanları yok eder (örneğin bir kozmik felaketle…). Ve bizim yerimize, başkalarını ikame eder.   Bunu ben söylemiyorum! Nisa suresi 133: “Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. Allah buna hakkıyla gücü yetendir.”