Ali DEMİREL

Yazar - Ziraat Mühendisi

Matthias Alexander Castren

Bu saygıdeğer kişiyi tanıtmadan önce, sayın okurlarımızı; ön yargı tutsaklığının dışında bir bakış açısıyla okumaları için uyarma gereği duydum. Artık çoğu insanımız biliyor ama ben yine de hatırlatmak istedim. Batılı barbarların ve de Yerlik’e albızlık edenlerin; insanlık tarihini, yaklaşık bin yıl önceden yalanlarla, gerçekleri saklama ve saptırmalarla yazdıklarını zamanımızda artık çok tarihçi, bilim kişileri hatta sıradan insanlar dahi bilmektedirler. Yani; dünya insanlığının önüne sürülen insanlık tarihi ve ulusların tarihi YALAN! Özellikle TÜRK tarihi, seçilmiş bir çete tarafından özenle gizlenmiş ve bize sadece bin yıllık tarihimiz (bu kadarı bile kasıtlı olarak yalan, yanlış ve eksiklerle doludur) onların anlayışına göre önümüze konmuştur. Ne yazık ki tarihçilerimiz ve bilim insanlarımız uyurken; batılı barbarların yazdıkları tarihin bizim tarihimiz olmadığını dile getiren Atatürk olmuştur. Türk milletinin uyanacağı korkusuna kapılan Yerlik’in albızları hemen Atatürk’ün fikirlerine karşı çıkmışlar hele o öldükten sonra yerli işbirlikçilerle bir olup alay bile etmişlerdir. Ne iyi ki; günümüzde yapılan arkeolojik buluntular, yazıt ve tabletlerin okunması ve de diğer bilimsel araştırmalar, Atatürk’ün ‘Türk Tarihi’ tezinin doğruluğunu ortaya koymuştur… Yerlik’in uşakları ve onların aveneleri; gerçeklerin açığa çıkarılmasını asla istemezler. Uyanarak aydınlanmış bilim insanlarını ise yerli işbirlikçilerinin de yardımıyla hemen bertaraf ederler. Resmi kurumlara ve üniversitelere sokmazlar, okullarda onların yazdıklarını okutmazlar hatta o aydınlanmış kişilere deli yaftası bile yapıştırırlar. Bu bağlamda bazı bilim insanlarımızın adı aklınıza gelmiştir sanırım. Yine de size iki isim vereyim: Kâzım Mirşan ve Oktay Sinanoğlu, söz konusu aydınlanmış kişilerimizden sadece ikisi…

Şimdi gelelim bu yazıdaki asıl konumuza. Yani saygıdeğer aydınlarımızdan Profesör Matthias Alexander Castren’i tanıyalım. Işıman (ışıklı, aydın) Castren için hep şöyle yazılmış; “o Turan’cılığın kurucusudur”. Bence bu tanımlama yanlış. Doğrusu; Sayın Işıman Castren, yeryüzündeki Turan uluslarına kendilerini hatırlatmıştır. Bir zamanlar kendi ulusu Finliler de dahil; Orta Asya, Ural – Altay, Kafkas, Anadolu ve Avrupa’nın içlerine kadar, malum ulusların aynı Töreye bağlı, TURAN BİRLİĞİ içinde yer aldıklarını kanıtlarla ortaya koymuştur. Bu gerçeği ortaya çıkarma serüveni şöyle: Daha öğrencilik yıllarının sonlarındayken diller üzerinde çalışma gereği duymuş. Kendi ulusunun kültür köklerini araştırmaya başlayan Işıman Castren, öncelikle Fin dilini ele almış. Onlara öğretilen “Fince aslında Hint-Avrupa menşeli bir dildir” saçmalığına karşı çıkmış, bu konuda o zamanın dil bilimcileriyle tartışmalara girmiştir. Dil konusunda araştırmalarını derinleştirdikçe Fince ile Ural – Altay dillerinin benzerlikleri dikkatini çekmiş. Heyecanlanmış ve hemen araştırma sahasını genişletme kararı almış. Çok eski Türkçe konuşulan (beşbin yıl önce konuşulan Türkçe) yere, Sibirya’ya gitmeye karar vermiş. Rus hükümeti izin vermeyince Petersburg Akademisinin aracılığı ile Sibirya’ya gidebilmiş.

Işıman Castren Sibirya’da sadece dil araştırması ile yetinmez, orada yaşayanların kültürleri ile de ilgilenir. Ülkesine dönüşünde, hazırladığı raporu yetkililere sunar. Araştırmaları Finlandiya hükümetinin çok hoşuna gitmiştir; burs verirler ve araştırmalarının devamını isterler. Yine Sibirya’nın yolunu tutar. Sonra Ural’a giderek araştırmalarına bir süre orada devam etmiştir. Buralardaki çalışmalarının esasını Finlerin akrabalık bağlarını araştırmak teşkil ediyordu. Helsinki’ye dönüşlerinde araştırmaları doğrultusunda konferanslar veriyordu. Bu arada doktora aldı… 1845 yılında tekrar Sibirya’ya, Tataristan’a gitti. Böylesi gidişlerinde 3-4 yıl dönmediği oluyordu. Kazan’da ayrıntılı araştırmalar yaptı. Hiç durmuyordu; Sakha Türklerinin yaşadığı Tümen ve Tobolsk şehrine gitti ve oralarda da araştırmalarını sürdürdü. Sonra Yenisey’e gitti, orada Evenk ve Tunguzlar ile ilgili araştırmalar yaptı.

Sayın Işıman Castren gittiği yerlerde öyle kuru bir araştırma yapmıyordu. Halkın içine giriyor, onlarla özdeşleşiyordu. Bazen o mu onlardan, onlar mı ondan belli olmuyordu. O kadar ki örneğin: Tunguz kıyafetleri giyerek, avcı gereçleri kuşanıp onlarla ava çıkıyordu. Gittiği yerlerde geleneksel her ne varsa araştırıyor, not alıyor hatta kültürel örnekler topluyordu. Bu arada; yoğun çalışmalar ve sürekli iklim değişiklikleri sonucu ciğerlerinden hastalandı. Hasta olunca durdu mu? Tedavi olacağım diye gidip yattı mı? Hayır, o çalışmalarına aynı hız ve azimle devam etti. Araştırmalarından elde ettiği bilgiler doğrultusunda Çin’e gitti ve Çin’deki Türk bölgelerini gezdi araştırdı… Her araştırdığı ülkeden – bölgeden edindiği bilgiler onu bir başka yere, tarihi anlamda bir önceki köke yönlendiriyordu. Ve o yoluna devam ederek;1848 yılında önce Buryatları ziyaret etti. Oradan da Orta Asya’daki Baykal gölü çevresini araştırmaya başladı. Buradaki araştırmalarında yaptığı önemli şeylerden biri de bazı yazıtları okumuş olmasıdır.

Hastalığı iyice kötüleşen Sayın Işıman Castner Finlandiya’ya dönmek zorunda kaldı. Dönünce boş mu durdu? Elbette durmadı; yaptığı son araştırma ve çalışmalarını yazdı ve yayınladı. Turan uluslarının dillerindeki benzerlikleri, Fincenin onlarla benzer ve ortak yönlerini karşılaştırmalı olarak ele aldı.  Türk ve Fin dilindeki ortak noktaları buldu ve yayınladı. O “TURAN’I” yeniden ortaya çıkartırken sadece dil üzerinden yaptığı çalışmalarla yetinmedi. Kültür bağları, ortak töre kurallarına uyum ve Kök Tengri inancının ritüellerine varıncaya kadar Turan’ın her değerini ele aldığı anlaşılmaktadır. Araştırmalarının sonucunda: Turan kökenli ulusların dillerinin, ‘Ön Türkçe’ diyebileceğimiz bir dil olduğu sonuca ulaşmıştır. Kendi ulusu olan Finlerin kökeninin ise; sadece bir Kuzey Avrupa ırkı olmadığını, Macarları da içine alan Turani kavimlerin çekirdeği olan Türklerin bir kolu olduğunu bilimsel olarak ortaya koymuştur.

‘TURAN BİRLİĞİ’: ‘Turan’ sözcük ve anlam olarak pek çok tarihi belgede geçmektedir. Örneğin: İran efsanesi Avesta’da, Divanü Lügat it-Türk’de,  Firdevsi’nin Şehnamesi’nde, Kutadgu Bilig’de… Anlaşılıyor ki ‘Turan Birliği’ 2500 (ikibinbeşyüz) yıl önceden var. Hemen o zaman mı kuruldu da bu belgelere geçti? Elbette çok daha gerilere gitmektedir. Tek Tengri inancı, töre, dil ve kültür birliğine dayanan Turan Uluslarının ortaklıkları ne zaman başlamış olabilir?.. Elbette böylesi soruların yanıtları da, zamanla bir başka Turancı tarafından bulunacaktır. Saygıdeğer Işıman Castner çok önemli bir görev yapmıştır; Turan Birliğini unutturmaya çalışan barbarlara karşın Turan uluslarını uyandırmıştır.

Işıman Castren,1851 Yılında Fin dili ve Edebiyatı profesörü olarak atandı. Üniversite de Fince ve Fin-Ugor mitolojisi üzerine ders verdi. O çok hastaydı, ülke ülke dolaşıp araştırma yapamıyordu ama çalışmaya devam ediyordu.

1852 Yılı Mayıs ayının 7 nci günü öldüğünde 38 yaşındaydı. O sürekli çalıştı. Turan uluslarının uyanması için güneş gibi parladı, meşaleyi yaktı ve gitti.

O kısacık ömründe son bir şey daha yaptı; Natalia Tengström ile evlendi, bir çocuğu oldu. Ve aynı yıl Acundan ayrıldı…

Fin ve Macar Turancı kardeşlerimiz Işıman Castren’i unutmamak adına heykelini diktiler. Heykel; kendisi de Turancı olan heykeltıraş Alpo Sailo tarafından yapılmıştır. 

Biz de onu saygıyla anıyoruz. Yaktığı meşaleyi söndürmeyeceğiz.

Tini Uçmağ’da onç içinde olsun…

Not: Bu yazının hazırlanmasında: Nurhacı CUYEN ve Osman B.KARABACAK’ın araştırmaları ile  özgür ansiklopediden yararlanılmıştır.