65 Yaş Üzerindeki Vatandaşlara Konulan Sokağa Çıkma Yasağı

 Hatırladığım kadarıyla, Memleketimiz de ilk defa sivil bir idare tarafından kısmi de olsa sokağa çıkma yasağı konulmuş bulunmaktadır. Bilindiği üzere geçmiş dönemlerde bu nevi sokağa çıkma yasakları ancak sıkıyönetim komutanları tarafından ilan edilir, vatandaşlarda homurdana homurdana bu yasakla uymak mecburiyetinde kalırdı. Tabii ki, bu arada da masum vatandaşlara haddi hesabı olmayan zulüm ve işkenceler yapılırdı. Bu durumu 27 Mayıs 1960 İhtilali  ile 12 Eylül 1980  İhtilalinde  yaşadık ve gördük. O günlerin acı hatıraları aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, halen hafızalarımız da tazeliğini muhafaza etmektedir.

Şimdi ise,  ilk defa sivil bir idare,  kısmi de olsa 65 yaşın üzerinde bulunan vatandaşlara sokağa çıkma yasağı koymuş bulunmaktadır. Her ne kadar bu yasak, sağlık sebepleri ile alınmış olsa da, netice itibariyle yasak, yasaktır. Bilindiği üzere yasakların yüzü soğuk olur.  Bu sebeple de yasaklar pek sevilmez. Konulan bu yasağın faydalı mı yoksa zararlı mı olduğu hususuna temas etmeden önce önemine binaen, şu hususu ifade etmek istiyorum ki, o da şudur. Bundan bir ay kadar önce, kendilerine inandığımız ve güvendiğimiz iktidara yakın bazı köşe yazarları, yazılarında Koronovirüs  sebebiyle, isimlerini de vermek suretiyle bir takım dış mihrakların ısrarla Türkiye de sokağa çıkma yasağı koydurmak için azami derecede gayret  sarf etmekte olduklarını ifade ederek, AK PARTİ İktidarının asla bu oyuna gelmemesi gerektiği  uyarısında bulunmuşlardı  Bizde  o zaman herhalde  bir bildikleri vardır diyerek yazdıklarına inanmıştık. Şimdi kısmi de olsa sokağa çıkma yasağı konulmuş olmasına rağmen, daha dün,  aman ha, sakın ha oyuna gelip,  zinhar sokağa çıkma yasağı kararı almaya teşebbüs etmeyin diyenlerden bu gün hiçbir ses seda çıkmamaktadır. Bu husus ise, benim hayretime mucip olmuştur.. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Ancak ne var ki, bu nevi köşe yazarlarının durumları not edilmiş bulunmaktadır.

Sokağa çıkma yasağının faydalı mı zararlı mı olduğu meselesine gelince. Hemen şu hususu ifade edeyim ki, sokağa çıkma yasağı kararı faydalı olmakla beraber, bazı hususların gözden kaçmış olduğu kanaatinde bulunmaktayım. Şöyle ki,

Ben halis muhlis bir köy çocuğuyum. (Denizli’nin Çal Kazasının Mahmut Gazi Köyünden) Ziraatın her türlüsünü  bilfiil yaptım.. Halen de köyümden kopmuş değilim. Bu sebeple, köylerin durumunu çok yakından biliyorum diyebilirim. Bu gün köylerde 65 yaşın altında ziraatla uğraşan pek fazla kimse bulunmamaktadır. Hatta öyle ki, köylerde genç nüfus kalmadığı için birçok köyün İlkokulu kapanmış olup, taşımalı eğitim yapılmaktadır. Bu cümleden olarak, şu hususu ifade edeyim ki, bu sıralar mevsim itibariyle köylerde bağ ve ağaçların budama zamanı olup, bu budamaların en geç Mart Ayı sonuna kadar mutlaka yapılması zarureti bulunmaktadır. Diğer taraftan ekinlere de gübre verilmesi icap etmektedir. Bazı yerlerde de sarımsak ve soğan dikimi zamanıdır.  Diğer bölgelerde de kendi iklim şartlarına göre bazı tohum ve bitkilerin ekilip dikilmesinin gerektiği hususu izahtan varestedir.  Bir diğer mesele de koyun ve sığırları bulunan ve kimi kimseleri de bulunmayan 65 yaşın üstündekiler bunları nasıl otlatacaklar. Diyelim ki, bir şekilde otlattılar. Bunlardan elde ettikleri süt, yoğurt ve peynirleri çarşı ve pazarlar da nasıl satacaklar. Takdir edersiniz ki, bu nevi işleri,  İçişleri Bakanlığı’nın genelgesinde bildirilen, 112- 155- 156  No.lu telefonları arayarak  halletmekte mümkün değildir. Genelge de bu hususlar ile alakalı olarak istisnai bir hüküm bulunmamaktadır.  Ayrıca, öyle tahmin ediyorum ki, 65 yaşın üzerinde bulunan bazı meslek sahipleri de mesleklerini icra edememektedirler.

Bir haftadan beri Balıkesir de buluyorum. Denizli’den gelirken uğramıştım. Niyetim burada bulunan oğlumun yanında birkaç gün kaldıktan sonra ikamet etmekte olduğum İzmit’e gitmekti. Fakat sokağa çıkma yasağı sebebiyle burada mahsur kaldım. Her ne kadar Valilikten yazılı izin almak suretiyle gitme imkanı var ise de izin kağıdını, teste tabi tuttuktan sonra veriyorlarmış. Bu sıralar üzerimde hafif  bir soğuk algınlığı kırıklığı bulunması sebebiyle, test neticesinde çok ufak bir ihtimal de olsa, menfi bir durum çıkar da 14 gün karantinaya alırlar korkusu ile bu yola da tevessül edemiyorum. Velhasıl kelam Balıkesir de resmen mahsur kaldım. Şimdilik Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasını beklemekten başka çarem yok.

Sokağa çıkma yasağı konulalı henüz bir hafta olmasına rağmen, evde oturmaktan hantallaştım hareket kabiliyetimi kaybettim. Benim İzmit’ de oturduğum evin Camiye uzaklığı tam 500 M.dir. Bu sebeple her gün camiye gidiş gelişlerde 5 km. yürüyordum. Bu mesafe, doktorların insanlara her gün yürümeyi tavsiye ettikleri ideal yürüme mesafesidir. Şimdi bu imkanım olmadığı için evde oturmaktan psikolojim bozuldu. Daha önce gideceğim yerlere adeta koşarak giderken, şimdi hiç yürümek canım istemiyor. Evvelce gündüzleri uyuma adetim olmadığı halde şimdi ise, devamlı olarak bütün gün uyumak istiyorum. Gözüm hep yatakta oluyor.  Sanki uyku hastalığına yakalanmış gibiyim.  Bu itibarla, şu anda bütün temennim, şartlar müsait olduğu takdirde, maddi ve manevi  mağduriyetlere sebep olan sokağa  çıkma yasağının en kısa zamanda kaldırılmasıdır.

Diğer taraftan, sokağa çıkma yasağına uymayanlara verilecek olan 3150 TL. para cezası da çok yüksektir. Bu miktar, birçok emeklinin aldığı aylıktan daha fazladır. Bu kadar yüksek para cezası, alkollü olarak araba kullananlara dahi verilmemektedir.

Burada mecburi ikametim devam ederken, vatandaşlardan bazı şeyler duydum. Anlatılan hususlar konumuz ile alakalı olduğu için anlatmadan geçemeyeceğim. Söylendiğine göre tarlada sarımsak dikmekte olan 65 yaşın üzerinde olan kadınlara jandarma müdahale etmiş. Şayet bu haber doğru ise, çok yanlış yapılmıştır. Zira, bizim siyasi tarihimizde jandarma ile alakalı çok kötü hatıralar bulunmaktadır. Ben yaşım itibariyle tek parti döneminde jandarma zulmünün ne olduğu çok yakından biliyorum. Köylü jandarmayı gördüğü zaman fellik fellik kaçacak yer arardı. Bu itibarla, o acı hatıralar henüz köylülerin hafızalardan silinmemiş iken, sebep her ne olursa olsun tekrar jandarmayı köylünün karşısına çıkarmak son derece hatalıdır. Şayet böyle bir şey varsa derhal bertaraf edilmeli, icap eden lüzumlu tedbirler alınmalıdır. Köylü sarımsak, soğan dikemez ise, önümüz deki mevsimde sarımsağın kilosunu herhalde 100 TL. ya alırız, belki bu fiyata da bulamayıp, ithal etmek mecburiyetinde kalabiliriz.  Açık havada tarla da çalışmanın kime  ne zararı olabilir ki.?

Koronovirüs meselesi maalesef bütün dünya da olduğu gibi Memleketimizde de büyük bir yankı uyandırmış bulunmaktadır. Bunun neticesi olarak da yurt çapında her kesimi alakadar eden zecri tedbirler alındı.  Alınan bu tedbirler meyanında bütün AVM. ler lokantalar, berberler ve buna benzer iş yerleri kapandığı gibi birçok fabrika da üretimlerine ara vermek suretiyle, çalışanlarını işten çıkarmış bulunmaktadır. Alınan bu tedbirlerin ileri de Memleketimiz için bir takım maddi ve manevi zararlara sebebiyet vermemesi mümkün değildir.

Gazeteler de yayımlanan bilgilerden öğrendiğimize göre Koronovirüse  benzer salgın hastalıklar geçmişte de bir çok defa yaşanmış. Mesela, 1817 yılında meydana gelen Kolera salgında bir milyon kişi, 1855 de Veba salgının da 12 milyon kişi, 1918- 1 920 yılları arasında HINI Virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı İspanyol Gribi 18 ay içinde 50 milyon ile 100 milyon arası insanın ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgın olmuştur. 2009 Yılında da Domuz Gribi salgını olmuş ve bütün Dünya da 12.799 kişi ölmüştür. Bu salgın, Memleketimize de sirayet ettiği için herkes paniğe kapılarak Domuz Gribi aşısı yaptırmak için sağlık kurumlarında sıraya girmiştir. Biz de aşı yaptırmak için sıra beklerken, o tarihlerde Başbakan olan, bugünkü Değerli Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan basına bir beyanat vererek  “Ben Domuz Gribi aşısı vurdurmuyorum” demiştir. Bizde bunun üzerine aşı yaptırmaktan vazgeçmiştik. Allah’a şükürler olsun ki, herhangi bir şeyde olmadı.

Şimdi de yayılma kabiliyeti ve tesiri itibariyle büyük bir felaket olan Koronovirüs salgını çıkmış bulunmaktadır. Verilen son bilgilere göre Dünyada ki ölü sayısı 40 bin civarında olup, Memleketimizdeki ölü sayısı 214 vaka sayısı da 13.531 dir. Bu duruma göre Dünya da en iyi olan ülkeler arasında yer almaktayız. Bunda Hükümetimizin, zamanın da ve yerinde aldığı tedbirlerin büyük bir rolünün bulunduğu muhakkaktır. Temennim odur ki,  inşallah Allah’ın izniyle bu salgını da en az zayiatla atlatırız. İnancımıza göre, bütün bu olanların Allah’ın takdiri ile olduğunda da hiç bir şek ve şüphe yoktur.

Takdir ile alakalı olarak Kur’an-ı Kerim’de karşımıza üç ayeti Kerime çıkmaktadır:  1. Ayet, Andolsun ki, Biz sizden evvelki nice nesilleri, zulmettikleri zaman helak ettik.( Yunus: 10/13.)  2. Ayet, Rabbin, emri ile her şeyi helak eder. Nihayet o kavme, biz böyle ceza veririz. (Ahkaf: 46/25. ) 3. Ayet, Ayetlerimizi  yalan sayanlara ve onları kabule tenezzül etmeyenlere gök kapıları açılmayacak ve deve, iğne deliğinden geçmedikçe onlar da Cennete giremeyeceklerdir. İşte Biz, suçlu kafirleri böyle cezalandırırız ( A’raf: 7/40 ).

Böyle bir dönemde bütün insanlığın, bu ayetlerin ışığı altında “nerede yanlış yapıyoruz” sorusuna cevap arayıp,  ibret almaya gayret etmeleri icap etmektedir.  Bilindiği üzere, Irak da, Suriye de, Libya da, Filistin de, Yemen de, Afganistan da,  Hindistan da, Keşmir de, Arakan da, Doğu Türkistan da ve Dünyanın daha bir çok yerlerinde milyonlarca masum insanın insanca yaşama hakkı elinden alınarak hunharca katledilmiş, kadın ve kızların ırzına geçilmiş, Aylan bebeklerin, Ayşeler ile Ali ve Hamzaların Ege ve Akdeniz’in soğuk sularında boğulmaları, medeni olduklarını iddia eden Batılılar  olmak üzere, diğer bazı İslam ülkeleri, yapılan zulümlere mani olmaya  çalışacakları yerde, bilakis, yangına  körükle gitmişler, milyonlarca insanın yerinden yurdundan çıkarılmasına sebep olmuşlardır. Yapılan zulümleri görmezden gelmişlerdir. Velhasılı kelam milyonlarca insanın hayatı, bir balinaya gösterilen alaka kadar dahi olmamıştır. Yapılan zulüm ve işkencelere karşı çıkan yegane Ülke Türkiye olmuştur. Unutmayalım ki, yeryüzünde insanlara haksız yere, zulüm ve işkence yapıldığı müddetçe, yapılan zulümler görmezlikten gelindiği müddetçe, geçmiş kavimlerde olduğu gibi başımıza daha bir çok, muhtelif felaket ve musibetlerin gelmesi mukadderdir.  Artık bizim, tedbir bizden, takdir ve şifa Allah’tandır demekten başka çaremiz yoktur. Bu vesile ile şunu da ifade edeyim ki. ABD. Senatosunda Kuran’ı Kerim okunmasını bizlere gösteren Yüce Rabbimiz, daha nelere kadir ve muktedir olmaz ki, diyerek yazımı  bitiriyorum.