Yaman ARIKAN

Dilbilimci - Yazar

Türk Milleti’nin Evlâtlarını Doğru Bilgiler Işığı İle Aydınlatmak

(BİRİNCİ BÖLÜM)

Tabîbin (hekîm, doktor), önüne gelen hasta için başta yapması gereken en mühim şey, hastanın hastalığına doğru bir teşhis koymaktır. Zîrâ, teşhîs yanlış olursa tedâvî de yanlış olur ve hastanın iyileştirilmesi ümidi ortadan kalkar. Bu ölçü, cemiyetlerin ve milletlerin ictimâî-sosyal mesele (problem)lerinde de aynen geçerlidir. Yâni, hayâtta bocalayıp duran, sıkıntılarını halledemeyen ve bir türlü durulamayan milletlerin veya toplumların esas problemlerine, doğru bir teşhîs konarak iyileştirme yoluna gidilmedikçe, o milletler veya toplumlar da ilel’ebed bocalarlar dururlar!...

İşte bu düşünüş ve mantıkla hareket ederek, biz de Türk Milleti’nin evlâdlarının pek çok konularda bocalayıp durmalarının sebeplerini araştırdık ve doğru teşhîsimizi koyduk. Bu teşhîsimizde, ortaya şu çıktı: -CEHÂLET - BİLGİSİZLİK!...

Demek ki, Türk Milleti’nin evlâdlarının, hayâtta birçok konuda bocalayıp durmalarının esas sebebi cehâlettir, bilgisizlik’dir. Sıkıntılarımızın sebebinin doğru teşhîsi böylece tesbit edildikten sonra, sıra tedâviye gelir. Teşhîs doğru olunca, doğru tedâvî uygulama imkânına da her zaman sâhipsinizdir. Artık geriye, hemen harekete geçip tedâvî işlemine başlamanız gerekir!...

Milletçe pek çok konudaki hastalığımız cehâlet-bilgisizlik ise, bu hastalığımızın tedavîsinin ilâcı da ilimdir, bilgidir, irfândır, millî kültür’dür. Bu husûsu îzâh edelim. Bunun için, önce insanın yapısına fikrî-felsefî yönden derin bir bakışda bulunmamız gerekiyor. Şöyle ki:

Yaratılış îtibâriyle, insanın bünyesi (yapısı), birbirinden tamâmen farklı iki ayrı unsurdan meydana gelir. Bunlardan biri beden’dir. Diğeri de rûh’dur. Beden, insan bünyesinin elle tutulup gözle görülen mâddî-zâhirî unsurudur. Rûh ise, elle tutulup gözle (kafa gözü ile) görülemeyen, fakat varlığı kesin olan ma’nevî-bâtınî unsurudur. Bu taksîmi, kısaca ve farklı ifâdelerle şöyle de dillendirebiliriz:

İnsanın bünyesi (yapısı):

a) Beden

b) Rûh.

Veya:

a) Mâddî,

b) Ma’nevî.

Veyahut da:

a) Zâhirî (görünür),

b) Bâtınî (görünmez).

olmak üzere, birbirinden tamâmen farklı iki ayrı unsurdan meydana gelir!...

Her iki unsurun da kendine mahsus tasarruf sâhaları vardır. Yine her iki unsurun da bu sâhalarda tasarrufta bulunmalarını sağlayan bir takım vâsıtaları bulunmaktadır. Bu her iki unsurun da, meselâ çevrelerini gösteren ve tasarrufta bulunmalarının yolunu açan birer gözleri vardır. Bu gözleri:

a) Kafa gözü,

b) Kalb gözü (gönül gözü, akıl gözü)

şeklinde ifâde edebiliriz. Kafa gözü, insan bünyesinin beden unsurunun gözüdür. Beden, bünyenin mâddî unsuru olduğu için, ona âit göz de yalnız mâddî varlıkları görebilir. Fakat gözün mâddî-fizikî varlıkları görebilmesi için ışığa ihtiyâcı vardır. Işıksız göremez. Onun mâddî-fizikî-zâhirî sâhaları görmesini sağlayan ışığı, başta Güneş olmak üzere, çeşitli ışık kaynakları saçar. Kesin olan şey ise, kafa gözünün, mâddî-fizikî varlıkları görmesinin ışıksız aslâ mümkün olmayacağı gerçeğidir. Demek ki, kafa gözünün, mâddî-fizikî âlemi görebilmesi için mutlaka ışığa ihtiyâcı vardır.                                                                                     

                                                                                                             (DEVAM EDECEK)