Seçmeli Dersler ve Lisan Meselesi

AK PARTİ iktidarı, 2012 yılından itibaren, eğitim hamlesi olarak, orta öğretimde seçmeli ders olarak, Kur’an, Siyer, Temel Dini Bilgiler dersi koymuştur. Koyanlardan Allah razı olsun. İlk yıllar bakanlık vazifesini ifa eden Milli Eğitim Bakanlarının da yoğun teşvikiyle bu dersler tercih edilmiş ve bilhassa tercih edilmesi içinde gayret sarf edilmiştir. Ta ki, Ziya Selçuk Milli Eğitim Bakanı oluncaya kadar.

Ziya Selçuk her ne kadar milliyetçi ve muhafazakâr seçmenlerin oyları ile iktidar olan AK PARTİ Hükümetinde Millî Eğitim Bakanlığı yapmakta ise de milli ve manevi değerlere biraz mesafeli durmaktadır. Bakanlık bürokratları ise, bir bürokratın bilinen, değişmez hareket tarzı olarak, her konuda bakanın ağzına bakmakta olduğundan,bütün hal ve hareketlerini ona göre ayarlamaktadır. 12 Eylül 1980 İhtilali Hükümetinde Sanayi ve Teknoloji Bakanı olan Merhum Mehmet Turgut yazmış olduğu Türkiye Nasıl Kalkınır isimli kitabında bu nevi bürokratların durumunu çok güzel bir şekilde tasvir etmektedir.

Basın ve yayın organlarında çıkan haberlere göre bazı eğitimciler, seçmeli Kur’an, Siyer ve Temel Dini Bilgilerin seçilmez olduğunu, hatta öyle ki, bazı okullarda öğrenciler arasında bu dersleri seçme oranının%10’a kadar düştüğü ifade edilmektedir. Eğitim kökenli olan AK PARTİ ÇorumMilletvekili değerli, Erol Kavuncu Bey de bu seçmeli derslerin hiç sevilmediği illerin olduğunu, ancak hangi ilde yüzde kaç oranında tercih edildiğini ve son yıllarda seçen öğrenci sayısının ne kadar azaldığı hususunda, herhangi bir bilgi edinme imkanı bulamadığını söylemektedir. Muhterem milletvekilinin bu beyanatına hayret etmemek mümkün değildir. Bir vatandaş da bu husus ile alakalı olarak CİMER’e yazılı olarak müracaat etmiş ise de “devlet sırrı” olduğu gerekçesi ile kendisine bilgi verilmekten imtina edilmiştir. Gel de verilen bu cevaba şaşırma. Tabii ki, bunun bir Devlet sırrı olduğuna inanmakve kabul etmek mümkün değildir.

Öğrenciler neden Kur’an, Siyer, Temel Dini Bilgiler yerine diğer dersleri tercih etmektedir? Bu tercihin en önemli sebeplerden birisi, üniversite giriş imtihanlarında TYT (Temel Yeterlilik Testinde) Türkçeden 40, Matematikten de 40 adet soru sorulduğu halde, Kur’an,Siyer, Temel Dini bilgiler derslerinden hiç soru sorulmamasıdır. Halbuki, bunlar okullarda ders olarak okutulduğuna göre, ÖSYM’deAYT (Alan Yeterliliği Testinden) belli bir sayıdamesela, en az 25 –30 civarında soru sorulmalıdır. Aksi takdirde ÖSYM’de bu derslerden hiç soru çıkmayacaksa, bir öğrenci özel bir merakı da yoksa bu dersleri niçin seçsin ki?

Acizane kanaatime göre, seçmeli dersler mecburi hale getirilmelidir. Ancak bu dersleri okumak istemeyen çocukların velileri bir dilekçe vermek suretiyle bu dersleri okumak istemediklerini beyan etmelidirler. Böyle yapıldığı takdirde daha uygun olacağını ve bu husus ile alakalı olarak her hangi bir sıkıntı kalmayacağını tahmin ediyorum.

Ayrıca, ehemmiyetine binaen şu hususu da ifa de edeyim ki, Din Eğitimi insan vicdanını, düşünce tarzını, hal ve hareketini etkiler. Zira inanmak insana huzur verir. Kalpler Allah’a inanarak, O’nu anmak suretiyle huzur bulur. Aynı zamanda insanı birçok kötülüklerden alıkoyduğu gibi kazalardan, belalardan ve her türlü musibetlerden de korur. Kuvvetli iman sahibi olan bir insan, daima iyilik yapma gayreti içerisinde bulunur.Hatta öyle ki, kötülük yapmaktan azami derecede sakınır, imtina eder. Bilindiği üzere, dini bilgileri kuvvetli olanların çoğunlukta olduğu bir yerde hırsızlık, kapkaççılık, başkasının malına zarar verme, adam öldürme, kadın cinayetleri ve tecavüz gibi hadiselerin pek fazla olamayacağı hususu izahtan varestedir.

Mevzu eğitim olunca, temas etmeden geçemeyeceğim bir husus daha var ki, oda okullarda okutulan derslerin müfredat programları ile kitaplarda kullanılan lisan meselesidir. AK PARTİ 18 yıldır iktidarda olmasına rağmen, halen okullarda okutulan kitapların birçoğu ateist düşüce tarzına göre yazılmış olup, Hayat Bilgisi, Biyoloji, Fizik, Kimya, Coğrafya ve Sosyal Bilgiler kitaplarının hiçbirisinde yaratıcı olarakALLAH mefhumuna yer verilmemektedir. Onlara göre,“Doğa”dedikleri (Tabiat ) her şeyi halletmektedir.

Diğer taraftan kitaplarda kullanılan kelimelerde de hiçbir düzelme olmamıştır. Bizim yıllardan beri şiddetle karşı olduğumuz uydurma kelimeler, azalmak şöyle dursun, bilakis artarak devam etmiştir. Şimdi düşünüyorum da AK PARTİ Hükümetinden önce vazife yapmış olan Milli Eğitim Bakanlarını haksız olarak itham edip, boşuna günahlarını almışız. Zira bizim bakanımız dediklerimizin de onlardan pek fazla farklarının olmadığı bariz bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Ders kitaplarında kullanılan kelimeler böyle de radyo ve TV’lerde kullanılan lisan sanki farklı mı ki? Buralarda da uydurukça kelimelerin kullanılması almış başını gitmektedir. Şöyle ki, bugün artık sebep yerine neden, cevap yerine yanıt, imkân yerine olanak, şart yerine koşul, ihtimal yerine olasılık kelimeleri yaygın olarak kullanılır hale gelmiş bulmaktadır. Hatta öyle ki, birçok Devlet ricali dahi bu kelimeleri kullanmaktan asla imtina etmemektedirler.

Son zamanlardasalgın hastalık vesilesiyle, (buna da pandemi diyorlar ya) bulaş” kelimesini çıkardılar. Güzel Türkçemizde bulaşmak kelimesi vardır. Fakat“bulaş” kelimesi bunun yerine kullanılmaz. Bunu kim çıkardı ise, tamamen uydurulmuş bir kelimedir. Zira bulaş bir emir kipidir.

Bu memleket de TDK diye bir kurum vardı.  Bir zamanlar Ermeni asıllı Agop Dilaçar’ın bu kurumun başkanı olduğu dönemlerde sesi çok çıkardı. TDK’nun uzun zamandan beri hiçbir faaliyetini görmüyorum ve duymuyorum. Bu kurum lağvedildi de bizim mi haberimiz yok acaba diye çok merak ediyorum. Şu kadarını iade edeyim ki, artık bugün torunumuz ile dahi anlaşamaz hale gelmiş bulunmaktayız. Üzülerek ifade edeyim ki, 1930’lu yıllarda başlayan Türkçedeki tasfiye hareketleri halen azalarak da olsa günümüzde de devam etmektedir. Bizim memleketimizde yapılan bu tasfiye hareketi dünyanın başka hiçbir ülkesinde yapılmamıştır.

Netice itibariyle, ders kitapları ile radyo ve TV’lerde bizim düşünce tarzımıza uymayan bu işler yapılırken bizleri temsil noktasında bulunan milliyetçi ve muhafazakârmilletvekillerimiz bu hususlarda acaba ne düşünüyorlardiye çok merak ediyorum.