Yaman ARIKAN

Dilbilimci - Yazar

Kur'ân Nedir?

(BEŞİNCİ BÖLÜM)

1- Kur'ân tamâmen dirilere hıtâb ettiği halde, birkısım müslüman topluluklar onu tamâmen ölüler kitabı olarak değerlendirmekte ve tatbikatı sâdece bu istikamette yapmaktadır. Siz, beden sağlığı için yazılmış fevkal'âde bir sağlık kitabı düşününüz. Beden sağlığı için bu kitapta yazılanlardan kimler istifâde edecektir veya etmelidir? Herhalde mezârdakiler, yâni ruhu bedeninden ayrılmış olanlar değil. İşte bugünün birkısım müslümanları kendisi çeşitli hastalıklardan muztarip olduğu halde, evindeki sağlık kitabını mezardaki ölülerinin sıhhat ve selâmeti için okuyan ve kendisi o tavsiyelerden hiç öğüt almayan şaşkın hastanın durumundan daha öteye geçememektedir. Elinde, hep kendisine hitâb eden ve gerek dünyevî gerekse uhrevî saâdet ve selâmet yollarını gösteren bir kitap vardır. Kendisi de birçok rahatsızlıklardan muztariptir. Elindeki kitap, onun bütün rahatsızlıklarına teşhisler koymakta, tedâvi yollarını göstermekte ve ilâçlar sunmaktadır. Üstelik bu teşhisler, tedâvi yolları ve verilen ilâçlar mutlak surette isâbetli ve doğrudur da.. Fakat bütün bunlara rağmen o, elindeki bu hârika kitaptan kendisi hiç faydalanmamakta, sâdece zaman zaman mânâsını hiç düşünmeksizin onun bâzı parçalarını yalnız dili ile ölüleri için teleffuz etmekte, okumaktadır.                                                                 2- Gerek din ve gerekse onun kitabı Kur'ân, ruhlara hitâb ettiği halde bir kısım müslümanlar dini de Kur'ân'ı da ruhlariyle değil, bedenleriyle yaşamakta, tatbikatı bu istikamette devam ettirmektedirler. Günümüzün müslümanı, hayvanların da müşterek olduğu bir et parçası (dil) ile Kur'ân'ın sâdece lâfızlarını teleffuz etmekle yetinmekte, asıl muhâtap olan ruhuna onun esaslarını aslâ duyurmamaktadır. Kısacası, zamânımızın müslümanı, Kur'ân'ın sâdece ve yalnız teleffuzculuğunu yapmaktadır. O, Kur'ân'ı evinin veya dükkânının bir köşesine koyar. Zaman zaman onu oradan alır. Sadece dili ile bir miktar okur, teleffuzunu yapar sonra yine yerine koyar. Ve, bu papağanvâri teleffuzculuk bir ömür boyu böylece devam eder, gider. Halbuki Allah'ın kelâmı onun ruhuna hitâb etmekte, ruhunu temizlemek ve ahlâki sıhhate kavuşturmak için gelmiş bulunmaktadır. Onun ruhu da birçok ahlâki hastalıklara müptelâdır. Meselâ belki de merhamet denen şeyin zerresi yoktur. Mes'uliyetsizlik rüzgârları olanca şiddetiyle ruhuna esmektedir.

Belki de ruhunun her köşesi kin, hased, fitne, fesâd, intikam, adâvet, dünyevî kazanç ve hırs,., kurtlariyle delik - deşik edilmiştir. Böyle olduğu halde o, yine de Kur'ân'ın sâdece teleffuzculuğunu yapmakta, onun gösterdiği ilâhî ilâçları ruhunun temizliği ve tedâvisi yolunda kullanmağa aslâ yanaşmamaktadır. Bu hâliyle bugünün müslümanının; midesinden böbreğinden, ciğerinden,., rahatsız olan ve doktorun kendisine vermiş olduğu ilâçları alıp kullanmak yerine sâdece zaman zaman reçetedeki ilâçların isimlerini okuyan ve bu hareketiyle bütün hastalıklarının iyileşeceğini sanan zavallı hastanın durumundan daha öteye geçemeyeceğini söylemeğe herhalde lüzum yoktur. "Bir hasta, doktorun kendisine vermiş olduğu reçetedeki ilâçların zaman zaman sâdece isimlerini teleffuz etmekle iyileşir" derse, biz de Kur'ân'ın zaman zaman sâdece dil ile okunmasiyle ruhî - ahlâkî hastalıklarımızın iyileşeceğini söylemeğe hazırız.

                                                                                                                           (BİTTİ)