Doğu Karadeniz Gezisi - 1

Uzun zamandır gitmeyi düşündüğüm, benim için eksiklik olarak gördüğüm Doğu Karadeniz gezisine nihayet karar verdik.

Gerekli hazırlıkları bayram öncesi yapmaya başladık. Ne gibi hazırlıklar; öncelikle kendi aracımızla gezeceğimiz için aracın tüm bakımlarını yaptırarak işe başladık. Gezmeyi ve görmeyi planladığımız yerlerle ilgili ders çalışmaya, gerekli haritaları çıkarmaya, bu geziyi daha önce gerçekleştirmiş olanların anılarını gözden geçirmeye, neler yenecek neler içilecek, öncelikler neler olmalı vb. gibi. Tabii muhtemel hava şartları.

Bayramın hemen arkasından yola çıktık. Öncelikli hedefimiz Sinop; çok rahat bir yolculuktan sonra Sinop’a vardık. Sinop’a iki büyük tünelden doğru giriş yapıyoruz. Kalacak yerimizi ayarladık. Yol güzergâhında gördüğümüz ilçelere de panoramik olarak uğramayı ihmal etmedik. Çerkeş’te ilk molamızı verdik, daha sonra Atkaracalar, Tosya, Ilgaz ve Kargı. Çalbaba Geçidinden (Rakım 1486) geçtik. Kargı’yı yukarıdan seyrettik. Çam ormanlarının arasında bir subaşında akşam yemeğimizi yedik. Bunlar Çankırı’nın ilçeleri daha sonra Sinop’un ilçeleri geldi; Saraydüzü ve Boyabat; hava karardı, içinden geçiyoruz. Üst tarafta kalesi ışıklandırılmış harika gözüküyor. Yakından görmeyi arzuladık ama nafile. Bu ilçelerimizi geçerken gördükçe programımızın eksikliklerini de gördük. Yol güzergâhında birçok tünelden de geçtik(Demirciköy Tüneli 1680 mt.-Çiftlik Tüneli 1280 mt.). Aslında şehir şehir gezerek şehrin her ilçesini hatta bazı köylerini de görmek üzere hazırlanmalıymışız.

Sinop ülkemizin her şehrinde olduğu gibi kendine has güzellikler barındırmakta. Yaklaşık 40.000 nüfusuyla sakin bir şehir. Yeşille mavi bütünleşmiş. Öyle ki Sinop’ta trafik ışıkları yok, hiç konmamış herhalde. Trafik sorunu da yok. Öncelikle Öğretmen evinde gecelediğimizi belirtmekte fayda umuyorum. Çalışanların sıcak karşılamaları bizleri çok memnun etti. Merkez öğretmenevinde yer kalmamış, bizi Apart Otel'e yönlendirdiler. Apart Otel Sinop Burnu’nun tam boğum yerinde sessiz doğasıyla harika bir yer. Çok rahat bir yer, çok iyi dinlendik. Hatta daha sonra kafa dinlemeye buraya gelelim diye bir düşünce oluştu. Çalışanlara çok teşekkürler.

Kaldığımız yere çok yakın olan Sinop Burnundan gezimize başlayalım dedik. Burunun her noktasını gezdik. Ülkemizin en kuzey noktasına ulaşarak oraları ve kendimizi fotoğrafladık. En kuzeyde bulunmak hoş bir duygu. Buruna vardığımızı hissetmiyorsunuz, o noktaya burası ‘Türkiye’nin en kuzey yeri’ vb. gibi bir plaket konsaydı ne olurdu. Ancak birçok yerde gördüğümüz olumsuzluklar burada da karşımıza çıktı. Bu güzellikleri çok hoyratça kullanıyoruz. Yediğimiz içtiğimiz her bir tarafta. Her taraf çöp. İnsanımız bu eğitimi almamış, bunu anlıyoruz. Ama yerel yönetimler neden buraları temiz tutmak için bir uğraş vermez… Belki gereğini yapıyoruz ama yine her şeylerini atıyorlar diyecekler ama yine de bu güzelim vatanımızın en ücra noktasını bile temiz tutulması gerektiğine inanıyorum, bir kez daha temizleyelim. Belediyece buraya gerekli uyarı levhalarını koyalım vs. Burunu dolandıktan sonra burunun güney kısmı ise evlere şenlik. Böylesi güzellikleri bünyesinde barındıran şehrin çöplüğü denize doğru bir alanda hem denizi kirletiyor hem Sinop’u. Karşısında şehir mezarlığı mevtalar için fark etmez diye düşünmüşler. Üzüldük.

Sinop Hapishanesini görmek üzere aracımızı park ettiğimiz yerde Ünlü Filozof Diyojen’in bir heykeli ile karşılaştık. “ Gölge etme başka ihsan istemem’’ diyor. Ne alaka diye düşünmeden edemedik. Sinop’ta yaşadığını okuduk. MÖ 413-404 yılları arasında yaşamış, başka da bir bilgi yok.

Hemen ardında meşhur Sinop Hapishanesine yöneldik. Hapishane şehrin merkezinde. Sinop Surlarının hemen yanı başında yer alıyor. Her bir odasını, galerisini gezdik. Allah kimseyi oralara ve o gibi yerlere düşürmesin. 16 YY dan itibaren cezaevi olarak kullanılmaya başlanmış aynı zamanda zindan olarak faaliyet göstermiş. Bodrum ve Sinop, o yıllarda sürgün yeri olarak kullanılmış. 19. ve 20. YY da ise ağırlıklı olarak siyasilerin hapishanesi olarak ünlenmiş. Yazılı açıklamalardan Ülkemizin birçok aydını oralarda mahpus tutulmuş. Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refii Cevat, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Osman Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kerim Korcan, Zekeriya Sertel. Duvarları sanki Sinop Kalesi’nin taşlarıyla oluşturulmuş. Çünkü duvarlarda ki taşlar yontulmuş tarihi kalıntılar gibi. Bir yeri yaparken bir tarihi yok etmişiz.

Sinop Kalesinden birkaç sur kalmış onlar da bir köşeye sıkışmış mahzun durmakta.

Şehir merkezinde Sultan Alaattin zamanında yaptırılmış Alaattin Camii ve hemen yanında türbeyi ziyaret ettik. Camii Alaattin Keykubat zamanında şehrin zaptından sonra yaptırılmış enine bir plan olarak yapılmıştır. Etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş ortasında bir şadırvan bulunmaktadır. Birçok kez restorasyon ve tamir görmüş. Aslında burası Külliye olarak yapılmış. Hamam ve türbe, camiinin hemen yanın da yer almış. Üç kapıdan girilmektedir. Sağ kapının girişinde hamam, orta kapının tam karşısında Pervane medresesi, sol kapının çıkışında Yeşil Türbe yer almakta. Ayrıca camii duvarları içinde ve Pervane Medresesinin içinde ayrı ayrı iki türbe daha bulunmaktadır. Hamam bir sosyal kuruluşa ev sahipliği yapmakta, Medrese de şu anda turizme hizmet etmekte. Sinop’un birçok el sanatlarının yapıldığı ve satıldığı yer olarak faaliyet göstermektedir. Dikkatimizi bir husus çekti; tur otobüsleri yolcularına hapis haneyi ziyaret ettirdikten sonra bataryalara gitmekteler ancak hapishanenin hemen bitişiğindeki Mustafa Paşa camiini, Alaattin Camii ve külliyesini medrese ve türbeleri hamamı göstermiyorlar.

Teyzenin yerinde Sinop’un meşhur mantısını yedikten sonra Paşa Tabyalarını görmeye gittik. Sinop’un müdafaasında çok önemli yeri olan tabyalar sığınaklar, askeri personelin barınma yeri ve o zamanki toplardan oluşmuş. Tabyaları üstü kemerli ve toprakla kaplanarak güçlendirilmiş. Şu anda 5,6 adet değişik top ve mermileri sergilenmekte. Alanın bir kısmı kır düğünlerine ayrılmış. Zaman zaman festivaller de yapılmaktaymış.