Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Hasbihal

Zaman zaman Türkçemiz hakkında yazılar yazıyorum diye olmalı, edebiyat fakültesi ikinci sınıf öğrencisi olduğunu belirten bir genç soruyor: ‘Hocam, Lise öğrencisi kardeşim Hâluk, ‘de’ler mi ayrı yazılacaktı, ‘da’lar mı?’ diye sordu. Biz daha o kısmı okumadık. Siz yardımcı olur musunuz?’
Bu şartlar altında on kişiden sekiz-dokuzu üniversiteli olsa ne çıkar? 
İnsan topluluklarını millet hâline getiren unsur ‘dil’dir. Bahtiyar Vahapzâde, ‘Bir milleti zayıflatmak yok etmek istiyorsanız dilini bozmak yeterlidir’ diyor.  
***
Milletlerin temeli ahlâktır. 
İktidar, ordu, ekonomi, teşkilât… bunlar her ülkede var. Ahlâklı insan yoksa bunların da kıymeti yoktur. 
Dinin temeli ve özü de ahlâktır.  ‘Sözde Dindar gençlik’ yetiştirmeyi bıraksak da ‘Özde dindar ve ahlâklı gençlik’ yetiştirmeye çalışsak ne iyi olurdu. 
‘Komedyen’ diye ortalıkta dolaşan adam, filminde alenen en galiz şekilde sin-kaflı küfür ediyor. Gençlerimiz de aynen tekrarlıyor… 
Film sansür komisyonu bir şey yapamıyor. ‘Bâb-ı Âdi’nin müptezelleri tarafından topa tutulmaktan’ korkuyor olmalıdır. Her şey için komisyonlar kuruluyor. Kimseden korkmayan, ahlâkı koruyan bir komisyon kurmaktan âciz miyiz?
***
Ekonomi, rayında imiş ve hızla ilerliyormuş. Ne güzel. 
Peki gelir dağılımı?
Türkiye’nin hayli kabarık olan ‘beka meselesi’ listesinde bulunması gereken bir husustur. 
Şöyle ki: 
Ülkemizde 1950’ye kadar herkes fakirdi. 1950’den sonra kimi kişilerin zenginleştiğini gördük. Zengin insanların varlığı, ülkemiz açısından elbette faydalı olmuştur. 
Gelir dağılımı göstergeleri gerçek rakamlarıyla açıklansa, zenginin kazancının arttığı, fakirin gelirinin azaldığı görülür.
Her ülkede halk söylemi ile ‘yağ ve bal yiyenlerle zeytin ekmeği bulamayanlar’ var. Bu iki grubun bir arada huzur içerisinde yaşayabilmeleri için millî şuurun ve moral değerlerin çok güçlü olması gerekir. 
Toplumumuzda çok şükür her ikisi de var. İnşallah eksilmez, artar. Yoksa Allah korusun, sonumuz felâket olur.
Gelir dağılımındaki dengesizliğin giderilmesi konusunda, ne kadar iyimser olunursa olunsun... müspet sonuç alınabileceğini söylemek çok zor. Açıkça ifade etmek gerekirse: Zengin daha zengin, fakir daha fakir olacak.  İnsanlar, meşru  veya gayrimeşru zeminlerde bir yarışa girip, kendilerini kurtarmaya çalışacaklar. 
Nasıl bir yarış? Bunu bir fıkra ile anlatayım:
Bir İngiliz ile bir Japon arkadaş olmuşlar, dünyayı geziyorlar. Bir gün yolları bir ormana düşer. Görürler ki uzaklardan bir arslan, üzerlerine doğru gelmektedir. Japon, sırt çantasından koşu ayakkabılarını çıkarır. Onları giyerken İngiliz: 
- Sen, der, bir arslandan daha hızlı koşacağını mı zannediyorsun?  
Japon, koşu ayakkabılarının bağcıklarını bağlarken arkadaşına cevap verir:
- Arslandan değil, senden hızlı koşarsam, bana yeter. 
İnsanlarımız arasında işte böyle bir yarış yaşanabilir. 
Bu yarışa hazır mıyız?