Bir 12 Eylül Vahşeti…

ÜLKÜCÜ ŞEHİTLER HALİL ESENDAĞ VE SELÇUK DURACIK 12 EYLÜL'ÜN KAHPE VE KALLEŞ CUNTACILARI TARAFINDAN 5 HAZİRAN 1983 SABAHI DARAĞACINA BÖYLE GÖNDERİLDİ. 

Koğuşta 23 Ülkücü var, ceplerindeki para bir kefen almaya bile yetmiyor. Sonunda bir arkadaşlarının ailesinin getirdiği iki beyaz nevresimi cezaevi terzisine diktiriyorlar. 

Cezaevi terzisi geliyor. "Bu gece Halil Esendağ ile Selçuk Duracık'ı asacaklar, haberiniz olsun!" diyor… Koğuş sessiz, çıt çıkmıyor; diller lâl olmuş, yüzler donuk…

Toplanıyor bütün koğuş, dillerde Kur'an, gönüllerde iman…

Vakit gelince, yürüyorlar darağacına, yanyanalar; savaşırken de, ölürken de…

Kur'an-ı Kerim okudu ikisi de, helallik istediler, tekbirler getirdiler. Önce Selçuk yürüdü yağlı urgana; mertçesine, yiğitçesine, Türk'çesine, dirilircesine.. Tabureye çıktı, yağlı urganı geçirdiler boynuna. Arkasına döndü, helallik istedi celladından. Sonra vurdular altındaki tabureye… Sallanıyordu Selçuk, ölürken dirilircesine, dirilirken yiğitleşircesine… Sallandı, sallandı; Kıbleye doğru dönmüştü ki yüzü, o an durdu… Herkes şaşkın, tesadüf diyenler, dalga geçenler çoğunlukta…

Sonra Halil geldi, dilinde "Allah-u Ekber" sesleri, yürürken attığı vakur adımları… Yağlı urganı geçirdiler boynuna, sonra Kelime-i Şehadet getirdi… Celladına döndü, O da helallik istedi… Ve bir tekmeydi bir koç Yiğit’in daha ebediyete göç etmesine sebep olan… Sallanıyordu Halil de… Başbuğ'u görürcesineydi yüzündeki tebessüm… Sallandı, sallandı; Kıble'ye döndü mübarek yüzü ve bir bıçak gibi kesildi hareket edişi… Kıble'ye dönmüştü artık, Selçuk gibi durmuştu cansız bedeni…

İnfaz erkanı şaşkın, titrek, tedirgin…

"Nasıl olur bu?" sorusu ile inliyor heryer. İçlerinden birisi çıkıyor bir adım ileri, işaret parmağını kaldırıyor havaya ve avazı çıktığı kadar  bağırıyor, meraklı gözlerle bakanların suratına:

"Vallahi bunlar ŞEHİT, Vallahi bunlar ŞEHİT!"

Ve… İnfazda bulunan Buca Muradiye İmamı şöyle diyordu. "Bana hiç evliya gördün mü diyenlere; evet... Halil ile Selçuk'u gördüm diyeceğim..." 

****

Rahmetli Halil tutuklanmadan kısa bir zaman önce evlenmiş, murat alamadan hapishane köşelerine düşmüştü. 

Halil'in babası çok inançlı, çok mütevekkil bir adamdı. Annesi de öyle. Halil’in eşyaları gönderildikten takriben iki hafta sonra Halil'in babasından bütün arkadaşlarını ürperten bir mektup gelir. Mektupta şöyle diyordu:

Halil'in annesi; “Oğlum şehit oldu mu? Olmadı mı?” diye çok üzülüyordu. Bir gece rüyasında kendini cennette görüyor. Bütün sahabeler toplanmış Hz. Peygamber(s.a.v.)'i bekliyorlar. Halil'in annesi hanım sahabelerden birine yaklaşıp soruyor: “Bugün burada ne var ki böyle toplanmış bekliyorsunuz?” 

Hanım sahabe cevap veriyor: “Bilmiyor musun? Bugün burada şehit Halil Esendağ'ın düğünü var. Nikahını Hz. Peygamber (s.a.v.) kıyacak, onun için bekliyoruz.” 

Ruhları şad, mekanları cennet olsun…

ALINTIDIR.