Ali DEMİREL

Yazar - Ziraat Mühendisi

Hellen ve Hellenistik Yalanları - 1

Antalya Müzesini gezdiğimde gördüğüm, diğer müzelerimizin pek çoğunda da olan hatta başka ülkelerin müzelerinde de olduğunu sandığım, vahim bir yanlışlığı/aldatılmışlığı serimlemek için bu yazı hazırlanmıştır.

Sözünü ettiğin sahte bilgiler sadece müzelerle sınırlı değil; çeşitli yazı, makale, basında çıkan haber yazılarından bazı ders kitaplarına kadar pek çok durum ve ortamda karşımıza çıkmaktadır. Yanlış, daha doğrusu kasıtlı olarak oluşturulmuş sahte/yalan bilgiler, başlıkta olduğu gibi Hellen ve Hellenistik ile ilgili. Geçmiş zamanlara ait olan hangi taşı kaldırsanız, hangi tarihi yapıt – yazı – tamga ortaya çıksa hemen Hellen, genelde de Hellenistik yaftası yapıştırılıyor.

Bu iş o kadar çığırından çıktı ki; Örneğin Afyonun bir köyünde köylünün biri tarlasında birkaç çanak-çömlek bulmuşsa hemen Hellenistik deniyor, basın böyle yazıyor ve de kayıtlara böyle geçiyor. Müzelerimizde de bilgi olarak böyle yazılıyor! Akıl alacak şey değil! Afyonun bir köyünde bulunan çömleğin Hellenistik dönemden (gerçekte böyle bir dönem YOK!) kalmış olması tarihe, akıl ve mantığa ve de bilime uymaz-aykırı… Böylesi örnekler yüzlerce hatta binlerce denilebilir. Bu yalanları ve hırsızlıkları anlayabilmek için Hellen’e ve Hellenistik’e akıl, mantık ve tarih bilimi çerçevesinde bakmak gerekir.

Şimdi bu ikisini (Hellen ve Hellenistik) ayrı ayrı irdeleyelim. Hellen uygarlığı (Yunanlılar ve batılılar uygarlık olarak görüyorlar); Akhalar denilen ektiler topluluğu, şimdiki Yunanistan (İÇ ÜY ÖK) topraklarına geldiklerinde o yerlerin sahibi vardı. Şimdiki Yunanistan’ın asıl sahipleri, Asya (Turan) kökenli bir budun olan Pelasglaridi. Yöredeki gerçek uygarlık; günümüzden yaklaşık 7000 (yedibin) yıl önce kurulmuş olan OY – URUM ATIN konfederasyon Devletinin uygarlığı idi. Asya (Turan) kökenli budunların kurduğu bu devletin başkenti Astanboluq (İstanbul) idi. Bu devlet; Batı Anadolu’da, Ege’de Trakya (TRYK = Türkiye) dave her iki boğazın doğusundan Bolu (Boluq) ötesine kadar uzanan bölgelerde hatta daha sonraları Anadolu’nun Akdeniz kıyı şeridinde bulunan onlarca site/kent devleti ile bir konfederasyon çatısı altında birleşmişti. Site/kent devletlerinin halkı da Asya (Turan) kökenlidir. Yani bu coğrafyanın gerçek uygarlığı OY – URUM ATIN devletinin ve birliğe (konfederasyona) bağlı budunların uygarlığı idi. Konfederasyonun ‘ağabey’ konumundaki devleti Oy – Urum Atın idi…

Bunları yazmak istedim çünkü bilinmeli ki; Akhalar daha Yunanistan’a gelmeden çok önceleri bu coğrafyada zaten büyük bir uygarlık vardı… Oy –Urum Atın Devleti çeşitli nedenlerle, özellikle de TUR ve SAKA erk çatışması sonucu yıkıldı. Onlarca site/şehir ve ada devleti, ağabey devlet yıkılınca hepsi kendi başına devlet oldular. Tabii ki her biri bağımsız olunca zayıf devletçikler haline geldiler… Sonraları bu birliği (konfererasyonu) Luvi’ler kurmuş. Luvi birliği dağılınca birliği Neşili İmparatorluğu (Hetoğulları - Hitit) birliği sağlasa da zamanla hanedan arasındaki çekişme, Neşililerin konfederasyondaki ağabey rolünü işlevsiz hale getirmiştir… Böylece onlarca site/kent devletçikleri yine kendi başlarının çaresine bakmaya başladılar. İç ÜyÖk’e (Yunanistan’a) gelerek yerleşen Akhalar nasıl bir topluluktur? Savaşçı, vuran – kıran, yağmalayan, çalan, zorbalıkları ile her türlü çıkar elde etmeyi meslek edinen, hileci, dalavereci vb. kötü özellikleri olan bir topluluktur. Onların bu özelliklerinden ötürü bazı batılı topluluklar (özellikle Fransa yöresindeki halklar) Akhalılara‘ Greece - Greek – Grek’ demişler. (NOT: Latince sözlüklerde "grek" kelimesinin karşılığı; "fripon, escroc(hilekâr, dolandırıcı)" anlamındadır. Fransizca Larousse Ansiklopedisinde de ayni anlam yazılıdır. Bu yazılanlar Yunanlıların ısrarlı karşı çıkmaları sonucu. II. dünya savaşından sonra, "grek" kelimesinde düzeltme yapılmıştır. Grek kelimesinin kötü anlamı dolayısıyla Yunanlılar, "hellen" sıfatını kendilerine daha uygun görmektedirler. Günümüz Yunalıları ile M.Ö. 1300 yılarındaki Hellenler aynı budun mudur?.. M.Ö. 1300 yıllarındaki Hellenler tam bir çapulcu çetesi ama aynı zamanda politikacılardı (politika = çok yüzlü – ikiyüzlülükten de öte). Bu günkü anlamıyla diplomatik söylemleri de kullanarak çevrelerindeki site/şehir devletlerini etkileri altına alıyorlar eğer söz geçiremiyorlarsa şiddete/saldırıya başvuruyorlardı. Ada ve kıyı kent devletlerini haraca bağlıyorlar vermezlerse saldırıyor, öldürüyor yakıp, yıkıp yağmalıyorlardı. Giritliler ile savaşa girmekten kaçınıyorlardı (onlardan korkuyorlardı). Persler Anadolu’yu işgal edip satraplıklar (vilayetler) kurarak yönetimler oluşturduğu devirde Hellenlerin işleri kesat gitmeye başladı, artık çalma ve yağma yapamıyorlardı. Satraplıklardaki (vilayetlerdeki) yöneticileri (valileri) birbirine düşürmek, halkı yönetime karşı kışkırtmak, en küçük bir haksızlığı bile kullanarak halkı isyana teşvik etmek gibi faaliyetlere başladılar... Sonunda başarılı oldular, kent/site devletleri ve halkları Perslere karşı isyan başlattı… Hellenler Perslere karşı Delos birliği adı altında, site ve ada devletleri ile müttefiklik oluşturdu. Yapılaması tasarlana Savaş için harcanmak üzere ve itiyat akçesi olarak ada ve site devletlerinden (geri verilmek üzere) pek çok para ve değerli eşya toplandı ve paralar Delos adasında muhafaza edilmeye başlandı, böyle anlaşmışlardı. Ancak Hellenler sözlerinde durmadılar, toplanan servetler gizlice Atina’ya taşındı ve bir daha sahiplerine asla verilmedi. Sanırım Hellenlerin nasıl bir ahlak ve sömürü anlayışları olduğu anlaşılmakta… Hellenler Zorbalıkla sömürülerinin yanı sıra zamanla ticaretle de sömürmeye başladılar. Denilebilir ki dünyada kapitalist sömürüyü başlatanlar Hellenler olmuştur. Ticarete başlamış olmaları onların uygarlaştığı anlamına gelmiyordu. Yine saldırıyorlar, yağmalıyorlar, öldürüyorlar ve yakıp yıkıyorlardı. Sözle/politika ile istediklerini elde edememişlerse ve de güçleri de yetmiyorsa başkaca küçük devleti/devletleri de yanlarına alıp müttefik olarak hedef devlete saldırıyorlardı. Bu tutumlarının en bilinen örneği; Oy-Urum Atın Konfederasyonunun önde gelen varislerinden TURIYA’ya saldırmalarıdır… Hellenler, hiçbir zaman Anadolu’da, Ege’de, Akdeniz kıyılarımızda egemen olmamıştır – olamamıştır. Sadece bazı ticari merkezlere tüccarları gelip gitmiştir. Bir de Doğu Roma İmparatorluğunda etkili etnik gurup olmuşlardır, hepsi bu!.. Ama! Bu Doğu Roma İmparatorluğu içinde etkili bir azınlık halinde olmaları onlara pek çok avantaj sağlamıştır. İşte bu dönemde Hıristiyanlığın bir meshebini de kullanarak; Anadolu’da ve adalarda hemen her yere yazılar yazarak, şekil ve tamgalarını işleyerek güya bu yerleri ve eserleri, kendilerininmiş gibi gösterme çabasına girmişlerdir. Hellenlerle ilgili sözde tarihi kalıntı, yazı ve tamgalar; yalan, uydurma, sonradan yazılma ve yerleştirmelerdir. Batılılarca yazılıp, yeni gelişmelere göre değişiklerle ısıtılıp ısıtılıp sunulan tarih yanlıştır ve yalandır, uydurmadır. Hellenler ve onlardan sonrakiler zaten ta başından beri bu çalma ve kendilerine mal etmeyi yapmaktaydı ama sahtekârlıklarda yalnız değiller, işin içine batılı sözde tarih yazanları da katıldılar. Bu sahtekârlıklar aşağı satırlarda yeniden deşelenecek, şimdilik bir örnekle yetinelim. Yahudi Tarihini yazan Flavius Josephus, eserinin Yunancaya tercüme edilmesini kesinlikle istememiştir. Bu tutumuna gerekçe olarak; eğer eseri Yunancaya çevrilirse “Yunanlıların, Yahudiliği kendilerinin keşfettiklerini iddia edebileceklerini” söylemiştir!.. Bu yazdıklarıma hemen karşı çıkacak olanları tahmin ediyorum. Tarihten, felsefeden ve bilimden dem vurmaya başlayacaklar. Pek âlâ: Felsefe ve matematik/geometri vd. bilimlerin özellikle de Hermetik (İdris Peygamber) bilgilerin ana kaynağı Sümer Uygarlığıdır. Sümerlerden Masar’a (Mısır), Sümer öğreti merkezlerinde yetişen mısırlı rahipler tarafından taşınmış. Bu rahipler Mısırda da okullar (bilim ve inisiye okulları) kurmuşlar. Zamanla ün kazanan Mısırdaki okullara çeşitli ülkelerden öğrenciler gelmeye başlamış. Öğrenim sonunda kendi ülkelerine dönen yetişmiş kişiler genelde tapınaklara yerleşmişler ama bildiklerini kendi aralarında sır gibi saklayarak varlıklarını ve bildiklerini nesilden nesile devam ettirmişlerdir. Hellen’den, ada ve site devletlerinden giden öğrenciler öğrendiklerini kendilerine saklamayıp yazmışlar, dahası kendi ülkelerinde okullar açmışlar ve öğrenciler yetiştirmeye başlamışlardır. Mısırda bilgiyle donatılmış hatta bazıları inisiye olmuş bu bilge kişilerin pek çoğu; Egenin çeşitli yerlerinden, bazı adalardan hatta Sinop gibi Anadolu kent devletlerinden gidip öğrenim görmüş bilginlerdir. Hellenlerin bu konuda yaptıkları en yararlı (kendileri için) şey bilge kişileri huzurlarına çağırıp (para karşılığında) kendilerine bilgi ve tarih/destan anlatmalarını istemeleridir. Bir de bilge kişilere sınırlı ve kısıtlı da olsa okul açma izni vermişlerdir. Soygun ve sömürü dolayısıyla para da çok olunca bazı dini binaların yapılmasına para ayırmışlardır… Aslında Hellenlere mal edilen yazının da Fenike kökenli olduğu biliniyor (Fenikelilerin bu abcyi nereden aldıkları da tartışmalıdır). Söz konusu yazıyı ilk Anadolu’daki Site devletleri mi Fenike abc sinden uyarlayıp kullanmaya başladılar, yoksa Hellenler mi kullandılar? Hellenler daha Yunanistan’a gelmeden 300 yıl önce söz konusu yazım kültürünün var olduğu göz önüne alınınca… Şimdi siz gelin; Ege bölgesindeki kent ve tapınak kalıntılarına, Trakya bölgesindekilere, Akdeniz bölgemizdeki kent tapınak ve tiyatro kalıntılarına, hatta Anadolu’nun en ücra köşelerinde, Hellen tüccarlarının bile ayak basmadığı yerde bulunan – kazılarda çıkan çanak çömleğe bile ‘Hellenlerden kalma’ yaftasını vurun!.. Bu nasıl bir akıl – akılsızlık? Böylesine çarpık bir düşünce ve saplantının Yerlikçe kaynaklarını, aşağıdaki satırlarda deşeleyip üzerlerindeki pası silip gerçeğin ve yalanın görülecek hale getireleceğini yazmıştım, deşeleyeceğiz. Şimdilik kısa örnekler verelim: MÖ 560-527 yılları Anadolu İyon kültürünün Yunanistan’ı derinden etkilediği yıllardır. MÖ 430 da Herodot şöyle yazıyor; “Homer ile Hasiodos, Grek tanrılar hanedanını kurdular, onlara adlarını taktılar, görevlerini ve sanatlarını tayin ettiler. ”Bu arada, Homer’in Simirana’lı (İzmirli) olduğuna dikkat çekerim. Yunanlılar bile kendi kültürlerinin başka toplumlardan geldiğini, antik kaynaklarda bizzat Yunanlılar ifade ediyorlar. Buna karşın ne ilginçtir ki; Yunan seviciliğini hastalık halinde tutku/saplantı haline getiren batılı tarihçi/düşünürler bu duruma çok bozuluyorlar! Örneğin J. Bury; “Kendilerinden başka her ulusu ‘barbar’ diye alaya alacak derecede Hellenlikleri ile öğünen Yunanlıların, atalarının ve mitlerinin/söylencelerinin başka ülkelerden gelmiş olduklarını ileri sürmeleri çok gariptir.” Diyerek şaşırmaktadır!.(Son Truvalılar S.M. sa. 119) Yukarıdaki satırlardan anlaşılacağı gibi Akdeniz, Ege, Karadeniz, Balkanlar ve Anadolu’yu kapsayan bölgelerimizdeki yüksek uygarlık kalıntıları; şimdiki Yunanistan topraklarında, tarihin bir döneminde barbarca, ekti zihniyetiyle hüküm sürmüş olan Akhalara (Hellenlere) ait değildir, sadece onlarınmış gibi gösterme gayreti vardır… Şimdi gelelim daha yaygın ve baskın şekilde insanlığa yutturulmaya çalışılan sözde Hellenistik medeniyetine! Hellenistik yani Hellene benzeyen, Hellen gibi. Açıkcası Hellen değil benzetilmişi (çakması).

Özellikle batılı sözde tarihçilerin uydurup sanki gerçekmiş gibi bütün insanlığı inandırmaya çalıştıkları şu ‘Hellenistik’ nedir? Bakalım: Batılı tarihçilerin şişire şişire sürekli büyüttükleri ‘Büyük İskender ve Hellenistik Çağ’ dedikleri 13 (sadece onüç) yıllık çağa!.. Biraz yakından bakalım.M.Ö III. Yy. ortalarında Tarihi Makedonya’nın Kralı II. Philipçevredeki bazı site devletleriyle savaşmış ve zaferler kazanmıştı. Bu arada Kral Yunanistan’a karşı da savaşmış onları da yenmişti. Kral II. Philip bilime ve yeni fikirlere önem veren bir kişilikti o kadarki oğlu Aleksandır’ın eğitim ve öğretimi için gereğinden fazla para vererek öğretmenler tuttu. Kralın tuttuğu öğretmenler Mısır’da öğrenim görmüş kişilerdi. Genç Aleksandır’a en uzun süre hocalık yapan kişi ise Yunanlı (Hellen) Aristo olmuştur. Makedonya Kralı II. Philip bir düğün sırasında öldürülünce (kimler ve niçin öldürdüler belli değil!) henüz 20 yaşında olan Aleksandır babasının yerine kral oldu. Aristo’nun yetiştirmesi olan bu genç kral, hemen büyük bir ordu hazırlama çalışmalarına başladı. Babasının kazandığı zaferlerle elde ettiği serveti de kullanarak çoğunluğu paralı askerlerden oluşan, o günün koşullarında çok büyük bir ordu hazırladı. Hedefi; doğuya uzun soluklu bir sefer yapmak, ülkeler fethetmek ve çok çok zengin olmaktı.

Sözde asıl amacını ise şöyle açıklıyordu; doğuya yapacağı büyük seferle Persleri yenecek ve gittiği her yere yeni bir Hellen (kendisine öğretilenleri ve benimsediklerini Yeni Hellenizm şeklinde) anlayışını götürecekti... Kendince planlar yaptı. Artık, ‘Kral III. Aleksandır’, namı diğer ‘Büyük İskender’ diye anılacak olan genç kralın kafasını kurcalayan sorun, ele geçireceği ülkelerdeki halkın ileri gelenlerinin kendisine itaat etmelerini nasıl sağlayacaktı? Bu konuyu Hocası Aristo’ya mektupla şöyle sordu: “Ele geçireceğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için toplumların ileri gelen kişilerine şu uygulamalardan hangisini yapmalıyım?” 1) Onları sürgüne mi göndereyim? 2) Hapse mi atayım? 3) Kılıçtan mı geçireyim? Aristo’nun cevabı aynen şöyledir: 1) Sürgünde toplanıp sana karşı baş kaldırırlar. 2) Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar. 3) Onlardan sonraki kuşak öç alma hırsıyla büyür, seni hedef alırlar.

Aristo çözüm olarak şu ünlü öğüdünü verir: “İnsanlar arasına nifak/fitne tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın.” Eskisiyle, yenisiyle (Hellen – Hellenistik) Hellen anlayışının, günümüzden 2300 yıl önceden, insanlığa nasıl bir fitne sokma yolunu gösterdiği açık değil mi? Daha da önemlisi; batılı dostlarımızın! Hellenleri neden kendilerinin kökü ve pirleri olarak gördükleri açıkça anlaşılmıyor mu?.. Her neyse, biz Makedonya Kralı III. Aleksandır / Büyük! İskender’in ünlü doğu seferini izleyelim. DEVAMI; ‘Hellen ve Hellenistik yalanları -2’ adlı yazıda.