Seyfettin KARAMIZRAK

Ders Kitapları Çıkmazı

Okullar “Yüz Yüze Eğitim” e açıldı. Veliler, öğrenciler, öğretmenler ve yöneticiler mutlu. Seven ve özleyenlerin kavuşması gibi her kes mutlu.

Umarız Millî Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer’in; “tüm kademelerde, haftada beş gün yüz yüze tam zamanlı olarak eğitim” temennisi ve tüm eğitim bileşenlerinin de bu arzusu sekteye uğramaz.

“Kritik bir ortamda açılan okullarımızda, öncelikle hizmetli ve yardımcı personel eksiğinin ivedilikle giderilmesi gerekmektedir.”

Okulların açılması ile okul bahçelerinde stant kurularak sağlık gruplarının, “aşı olmayan ya da eksik doz aşı yaptıranların aşılarını tamamlamaları için” ikna çalışmaları yapması güzel ve olumlu bir düşüncedir. Fakat hala gerekli aşılarını yaptırmayan ve yaptırmakta inat eden, öğrencilerle bir araya gelmesi zorunlu olan; “öğretmen ve okul çalışanları” büyük risk içermektedir.

İlgili personelden aşı olmayanların ise, “haftada iki kez PCR testi yaptırması” nda, daha ilk haftada sorunlar yaşanmıştır. Kimi randevu, kimi de test sonucunu zamanında alamamıştır. Bakanlığımızın bu tür sıkıntıları daha pratik çözebilme yöntemleri geliştirmesi elzemdir.

Daha da kötüsü bu testi yaptıranlarda pozitif vakaların görülmesidir. Testi pozitif çıkan öğretmenlerin derse sokulmaması durumunda, ilgili derslik öğrencilerine kimler ders verecektir? Öğretmen vakaları arttıkça boş geçen dersler de çoğalacaktır. Bu duruma nasıl bir çözüm düşünülmüştür?

ABD başta olmak üzere birçok ülkede, aşı olmayanlara getirilen sert önlemlerin çoğaldığını haberlerde izlemekteyiz. Hayatın normalleştirilmesi için eğitimin normalleştirilmesi şarttır. O yüzden tüm sağlık önlemlerinin eksiksiz ve ivedi alınarak okulların açık tutulması çok önemlidir.

Bu ortamda, öğretmenlerimize,  servis şoförlerine, servislerde görevli yardımcı personele, okullardaki idari personele, kantin ve yemekhane çalışanlarına ve eğitim-öğretim ortamına dâhil olan tüm çalışanlara “aşı olma zorunluluğu” getirilmelidir. Bu tedbir kamu yararı ve biricik öğrencilerimizin sağlığı açısından elzemdir.

Umarız gelişmeler üzücü olmaz. Tüm öğrencilerimize, değerli eğitimcilerimize ve ailelere sorunsuz verimli geçecek bir ders yılı diliyorum.

Diğer bir sorun da öğrenci ders kitaplarıdır. İki binli yıllarda, okullar açıldığında ders kitabı temini, içinden çıkılmaz bir karmaşa içindeydi. Öğrenciler birkaç aya kadar kitaplarını tamamlayamazdı. Mağdur ve bitkin düşerlerdi.

Üstelik her sınıfta farklı kaynaktan ders kitaplarının bulunması eğitim-öğretimdeki birlikteliği de zorlaştırmaktaydı. Devletin, ders kitaplarını ücretsiz olarak basıp, zamanında öğrencilere ulaştırması isabetli ve güzel bir uygulama olmuştur. Okul yönetimlerini ve velileri büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştır.

Bu uygulamayla birlikte, okullara kaynak kitap alma yasağı da getirilmişti. Yani her eğitim kurumu, devletin temin ettiği ücretsiz ders kitapları ile ders yapmaya başladı. Denetimlerle kaynak kitap alımı engellenerek veliler de masrafa sokulmaktan kurtarıldı.

Uzun bir dönem sorunsuz yürüyen bu uygulama, zamanla işlerliğini yitirdi. Yasal olmadığı halde, birçok kurum ve öğretmen, devletin ücretsiz verdiği ders kitaplarını tercih etmeyerek, kaynak ders kitaplarına yöneldiler. Tabi bu artışta, “Maarif Müfettişleri” nin teftiş görevlerinin uhdelerinden alınmasında da büyük etki var. Çünkü okullar artık teftiş edilmemektedir.

Neden öğretmenler devletin verdiği ücretsiz ders kitaplarını tercih etmeyerek velilere yeniden fahiş fiyatlarla ders kitabı aldırmaktadırlar? Bu sorunun tek bir nedeni olmayabilir.

Tanıdığım öğretmen ve yöneticiler, “Bakanlığın bastırdığı kitapların güncelliğini yitirdiğini, tekdüze olduğunu, öğrencinin ilgisini çekmediğini, müfredat programlarına cevap veremeyecek düzeyde olduğunu” söylemektedirler.

Kaynak kitap aldırmanın başka gerçek nedenleri de olabilir. Doğrusu, alanda yapılacak ciddi bir araştırma ile ortaya çıkacaktır.

Bu sorunun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından araştırılarak sebebinin ortaya konması ve ona göre yol haritası çizmesi gerekmektedir. Çünkü her yıl devletin ücretsiz dağıttığı milyonlarca ders kitabı, büyük masraflarla, okullar açılmadan öğrenci sıralarına konulmasına rağmen, bazı kurumlarda hiç açılmadan dönüşüme gönderilmektedir.

Burada yapılacak en isabetli karar, önce nedenin ortaya konmasıdır. Sonra da; Bakanlık ya ücretsiz ders kitabı basmaktan vaz geçerek tercihi okullara bırakacaktır. Ya da ders kitaplarındaki olumsuzlukları gidererek, ücretsiz basıp dağıtmaya devam edip, kaynak kitap alımını “kesinlikle” yasaklayacaktır. Şu an ortada iki uygulama bulunmaktadır.

1.Devlet eliyle, devasa harcamalar yapılarak bastırılan ders kitaplarının ücretsiz verildiği halde tercih edilmeyerek heba edilmesi.

2. Ücretsiz ders kitabı verildiği halde okullar tarafından velilere büyük masraflarla yenide kaynak kitap aldırılması.

Artık bu ikilemin bir an evvel çözülmesi kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü devletin devasa masraflarının heba edilmemesi, ya da velilerin gereksiz yere masrafa sokulmaması gerekir.

Bir eğitimci olarak kaynak israfının bir an evvel giderilmesini arzu ve temenni etmekteyim. Eğitim, ihmal ve hata kabul etmez. Yanlışların telafisi zor, hatta bazen imkânsızdır. Yetkililer bizzat alanda çalışan, uygulamaların içinde bulunan; öğrenci, yönetici ve öğretmenlerin talep ve önerilerini dikkate almalıdır.

Eğitim tecrübe, gözlem, deney ve bilim işidir. Bunu herkes bilir, fakat uygulamak zordur. Eğitim doğruyu arayıp bulan ve kararlılıkla uygulayanların elinde çağdaş hedefleri yakalayacaktır.

Günümüzün eriştiği bilgi ve teknoloji düzeyi, çağdaş eğitimin gerektirdiği, bilimsel ve doğru değişiklikleri zorunlu kılmaktadır. Küçülen dünyamızda,  büyümemiz ve yarınlarımızın aydınlığı çağdaş eğitim sayesinde olacaktır.

Sevgiyle kalın.