Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Sanal Röportaj - 4

İddia: Dileğimiz; başka diller ile anadilimizin birbirinden ayrı tutulması, ikisi arasına çizgi çekilmesidir. Anadilimizi kullanırken de, duruluktan yana olunmasıdır. Böyle yapmasak, aşırıcı oluruz. Aşırılık karşıtını doğurur, sonra da onu besler. Türkçe karşıtlığını doğurmak için, art amaçlı olmak gerek. Oysa biz dilimizi seviyoruz.

Cevap:Duruluktan yana olmak’ elbette Türkçeyi seven herkesin boynunun borcudur. Fakat ‘duruluk’ adına ‘uyduruk’ kelimeler kullanıma sürülüyorsa o, Türkçeye ihânettir. Dikkatli olmak mecburiyetindeyiz. Çünkü:

Dost bî-pervâ felek bî-rahm devrân bî-sükûn,                                                                                                                                            
Derd çok hem-derd yok düşman kavî , tâli' zebûn.

(Dost umursamaz, felek acımasız, dünya karışık. Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, tâlih ise âciz.)                                                                                       

İddia: Ruminantlarda oluşan mastitis ve abortus semptomlarının etiyolojisi...’ diye yazıyordu ders kitaplarımızda. Bir dönem veteriner yardımcılığı okuduğum için biliyorum. Peki, bu tümcedeki sözcükleri anlayıp anlamamız yazanların umrunda mı? Bunu dile getirdiğimde ‘bilim evrenseldir’ diye yanıt veriyorlar, kullandıkları Latince sözcüklere kendilerince dayanak oluşturuyorlardı. Oysa orada şöyle yazsaydı; ‘Gevişgetirenlerde oluşan meme yangısı ile düşük belirtilerinin etkeni...’ hepimiz kolayca anlardık. Sonuç olarak Iğdır'daki bir ineğin düşük yapmasıyla, Latin Amerika'daki bir köyde yetiştirilen ineğin düşük yapmasının etkeni birdir. Evrensellik de buna denir. Dil yerel olabilir, evrensel olan bilimdir. Böylece özleştirme akımı geçerli nedenlere dayandırılır.

Cevap: Tamamen haklısınız. Fakat ‘Yangı’ ve ‘etken’ kelimeleri de milletimize, ‘iltihap’ mânâsındaki ‘mastitis’ ve ‘düşük’ karşılığı olan ‘abortus’ kelimeleri kadar değilse de yabancıdır. İltihap kelimesi beğenilmiyorsa, ‘şişkinlik’, ‘kızarıklık’, ‘ağrılı akıntı’ veya ‘yara’ denilebilir.

İddia:  Kesinkes bu sözcük kullanılacaktır ‘ diye kimse (‘kimseye’ olmalıydı) dayatma yapamayız, bunu vurgulamak isterim.

Cevap: Tekrar soruyorum: Câhil özentisine duçar olmuşları ne yapacağız? Dikkatli, hassas, disiplinli ve Türk dilbilgisi kaidelerine sıkı sıkıya bağlı kalmalıyız. Bu şartlar içerisinde ihtiyaç hâlinde yeni kelimeler üretebiliriz elbette. Fakaaaat Türk dilbilgisi kaidelerine uygun olarak…

İddia: Söz konusu yabancı sözcüğün dilimizdeki karşılığı olduğunu bilmek, yeri geldiğinde de o sözcüğü yeğlemektir yapabileceğimiz.

Cevap: Türk dilbilgisi kaidelerine uygun kelime türetme imkânı varken de mi?

İddia: Dileğimiz; başka diller ile anadilimizin birbirinden ayrı tutulması, ikisi arasına çizgi çekilmesidir. Anadilimizi kullanırken de, duruluktan yana olunmasıdır. Böyle yapmasak, aşırıcı oluruz. Aşırılık karşıtını doğurur, sonra da onu besler. Türkçe karşıtlığını doğurmak için, art amaçlı olmak gerek. Oysa biz dilimizi seviyoruz.

Cevap:Duruluktan yana olmak’ elbette Türkçeyi seven herkesin boynunun borcudur. Fakat ‘duruluk’ adına ‘uyduruk’ kelimeler kullanıma sürülüyorsa o, Türkçeye ihânettir. Dikkatli olmak mecburiyetindeyiz. Çünkü:

Dost bî-pervâ felek bî-rahm devrân bî-sükûn,                                                                                                                                            
Derd çok hem-derd yok düşman kavî , tâli' zebûn.

(Dost umursamaz, felek acımasız, dünya karışık. Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, tâlih ise âciz.)                                                                                       

İddia: Ruminantlarda oluşan mastitis ve abortus semptomlarının etiyolojisi...’ diye yazıyordu ders kitaplarımızda. Bir dönem veteriner yardımcılığı okuduğum için biliyorum. Peki, bu tümcedeki sözcükleri anlayıp anlamamız yazanların umrunda mı? Bunu dile getirdiğimde ‘bilim evrenseldir’ diye yanıt veriyorlar, kullandıkları Latince sözcüklere kendilerince dayanak oluşturuyorlardı. Oysa orada şöyle yazsaydı; ‘Gevişgetirenlerde oluşan meme yangısı ile düşük belirtilerinin etkeni...’ hepimiz kolayca anlardık. Sonuç olarak Iğdır'daki bir ineğin düşük yapmasıyla, Latin Amerika'daki bir köyde yetiştirilen ineğin düşük yapmasının etkeni birdir. Evrensellik de buna denir. Dil yerel olabilir, evrensel olan bilimdir. Böylece özleştirme akımı geçerli nedenlere dayandırılır.

Cevap: Tamamen haklısınız. Fakat ‘Yangı’ ve ‘etken’ kelimeleri de milletimize, ‘iltihap’ mânâsındaki ‘mastitis’ ve ‘düşük’ karşılığı olan ‘abortus’ kelimeleri kadar değilse de yabancıdır. İltihap kelimesi beğenilmiyorsa, ‘şişkinlik’, ‘kızarıklık’, ‘ağrılı akıntı’ veya ‘yara’ denilebilir.

İddia:  Kesinkes bu sözcük kullanılacaktır ‘ diye kimse (‘kimseye’ olmalıydı) dayatma yapamayız, bunu vurgulamak isterim.

Cevap: Tekrar soruyorum: Câhil özentisine duçar olmuşları ne yapacağız? Dikkatli, hassas, disiplinli ve Türk dilbilgisi kaidelerine sıkı sıkıya bağlı kalmalıyız. Bu şartlar içerisinde ihtiyaç hâlinde yeni kelimeler üretebiliriz elbette. Fakaaaat Türk dilbilgisi kaidelerine uygun olarak…

İddia: Söz konusu yabancı sözcüğün dilimizdeki karşılığı olduğunu bilmek, yeri geldiğinde de o sözcüğü yeğlemektir yapabileceğimiz.

Cevap: Türk dilbilgisi kaidelerine uygun kelime türetme imkânı varken de mi?