Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOĞAN

Akademisyen

engurdogan@gmail.com

Devletler Ordularıyla Değil Adil Yönetimleriyle Ayakta Kalırlar

Üç kıtada geniş bir alana yayılan, Osmanlı coğrafyasındaki savaşlar, dünya barışının güvencesinin ordulardan önce, adil yönetimlerin olduğunu gösteriyor. Yirmi birinci yüzyılda,  savaş dünyasının yerine, barış dünyasının geçmesi, ülkeleri orduların değil, adil yönetimlerin ayakta tuttuğunu, bütün dünyanın gündemine taşımıştır. Duvarların yıkıldığı dünyada, devletlerin savaştan daha çok, barışa yatırım yapmaları önem kazanıyor.

*

Türk ve İslam dünyasındaki savaşlar, geçmiş yüzyıllarda Osmanlı Devlet’inin adaleti ve güvenliği sağlama gücünün, ne kadar hayati olduğunu gözler önüne seriyor. Kemal Karpat’ın Wisconsin Üniversitesi’nde, “Osmanlı Devleti ve Dünya Tarihindeki Yeri”ne, dönük çalışmaları bir dönemin tarihine ışık tutuyor. Osmanlı coğrafyasındaki ülkelerin ekonomik, siyasal ve kültürel tarihini araştıranlar, dünya barışına giden yolun haritasını bulurlar. 

*

Chicago Üniversitesi’nde Osmanlı Tarihiyle ilgili, kalıcı çalışmalar yapan Halil İnalcık’tan sonra, Osmanlı tarihi çalışmaları durdurulur. Ancak Türk ve İslam dünyasındaki savaşlar, üniversite yönetimini kararını değiştirmeye zorlar. Türkiye’nin ekonomik desteğiyle üniversitede, kanuna saygısıyla, adaletiyle ve gücüyle, Osmanlı Devletini zirveye taşıyan Kanuni adına, “ Kanuni Sultan Süleyman Araştırma Merkezi” kurulur.

Kanuni kanun odaklı yönetimiyle, farklı dinlerden, farklı soylardan, farklı renklerden onlarca milleti, İstanbul şemsiyesi altında toplamayı başarır. Osmanlı yüzyıllarını tarihçiler, “Pax Ottomana” olarak nitelendirirler. Dünyada “Osmanlı Barışı”, hukukun üstünlüğüne önem veren, soykırım yapmayan, zora başvurmayan, hiçbir soyun dilini, dinini ve rengini küçümsemeyen, yüzyıllar içinde oluşan, erdemli bir devletin, erdemli bir yönetimin adıdır.

*

Osmanlı devlet yönetimi, Yirmi birinci yüzyılın demokrasilerinin ulaşamadığı, demokrasi dışı değil, demokrasi üstü bir yönetimdir. Türkler değişik dinlerden, değişik ırklardan ve değişik renklerden insanlarla, bir arada barış içinde yaşamasını bilirler. Kimseye baskıyla kendi dillerini, kendi dinlerini, kendi kültürlerini benimsetmeye çalışmazlar. Osmanlı ülkesindeki insanlar, Yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar, barış içinde birlikte yaşarlar.     

Sınırların birbirine karıştığı Yirminci yüzyılın başında, Ortadoğu, Balkan ve Kafkas ülkelerini, “Millet Sistemi” altında toplayan, Osmanlı Devleti’nin küçülmesiyle, doğan güç boşluğunu, Yirmi birinci yüzyılın başında, dünyanın doğal kaynaklarını yağmalama peşinde koşan, hiçbir Avrupa ülkesi dolduramamıştır. Bu yüzden Tacikistan’dan Libya’ya kadar, Türk ve İslam dünyasındaki savaşların, biri bitmeden biri başlıyor.

Yararlı savaşın, yararsız barışın olmadığı dünyada, savaş isteyen devletler, savaş açtıkları devletlerden önce, kendileri büyük kayıplara uğrarlar. 

Yirmi birinci yüzyılda ilk yapılması gereken, devletlerin yıkıcı silahlı güçlerini, milletlerin silahsız yapıcı güçlerine dönüştürmektir. 

*

Ülkelerin birbirlerine komşu oldukları yüzyılda, devletlerin savaşlarıyla değil, milletlerin üretimleriyle ayakta kalınır.