Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Oruçsuzluk

Aziz okuyucularım mübârek Ramazan ayına kavuştuk ama ne yazık ki onu gene çeşitli sıkıntılarla boğuştuğumuz bu kâbus gibi günlerde karşılamak nasip oldu. İnşallah bereketiyle gelir, arkasında hayırlar, güzellikler, ferahlıklar bırakarak bizlere vedâ eder.

Büyük şâirimiz rahmetli Arif Nihat Asya ne güzel dua etmiş bizler de onun bu duasına iştirak edelim mi? 

“Bize güç ver… Cihad meydanını
Pehlivansız bırakma, Allah’ım!

Kahraman bekleyen yığınlarını
Kahramansız bırakma, Allah’ım!

Bilelim hasma karşı koymasını:
Bizi cansız bırakma, Allah’ım!

Yarının yollarında yılları da
Ramazansız bırakma Allah’ım!

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah’ım!

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız
Ve vatansız bırakma Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma Allah’ım!”

Eşim Ergun Göze de Ramazan’a denk düşen bu yazısıyla sizlerden bir Fatiha bekler.                                  

                                                             ORUÇSUZLUK

Ramazan ayının hususiyeti “Oruç”…

Sahurları, iftarı, teravihleri, şakaları, tiryakilikleri, ayrı mutfağı ve bütün bir feyz çağlayanı ile oruç. Hangimizin bir oruç hâtırası yoktur. Türk korsanlarının mâcerâlarını okurken en çok “Oruç Reis” ismi dikkatimizi çekmiştir. Hiç olmazsa bugün esprisine varıyoruz. Koca kahramanı anası düşmanlarına galibiyete oruç tuttursun diye doğurmuş. 

Tabiî oruç, her şeyi tabii ve hayvanî insiyaklarla ve maddî ve iktisadî oluşumla izah eden sosyalistler için çok anlamsız bir şey. Onlara küçüklerin “direkli” oruçlarındaki letafeti, hele “direksiz” tuttukları oruçların büyükler tarafından sunturlu hediyelerle satın alınmasındaki neş’eyi anlatamazsınız.

Mühim olan sâdece oruç tutmak da değildir. Orucu anlamaktır. Oruç aslında bütün müminlere verilmiş bir “açlık” ziyafetidir. Hiçbir ziyafet, bu açlık ziyafetinin müşterek dâvetlileri olmak kadar insanları birbirine yaklaştırıcı değildir. Bu bir ruh hâlidir. Her ibâdet gibi ruh’un ibâdetidir. Mideyle alâkalı görünse bile gönül bağıdır. Bunu anlamak için Türk olmak gerektir. Oruçsuz olmak bile bunu anlamaya mâni değildir. Yeter ki Türk olunsun. Bunun en güzel isbatını Büyük Türk şâiri Yahyâ Kemal Beyatlı şaheser şiirlerinden birisi olan “Atik- Valde’den İnen Sokakta” şiiriyle abideleştirmiştir.

İftardan önce gittim Atik valde semtine
………………………..
Semtin oruçlu halkı süzülmüş benizliler
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer
Bakkalda bekleşen fukara kızcağızları
Az çok yakında sezdiriyor top ve iftarı
…………………
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri
Bir nurlu ne neş’e kapladı kerpiçden evleri
Yarab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz

TENHA SOKAKTA KALDIM ORUÇSUZ VE NEŞ’ESİZ
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hâdsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı
Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime
“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür.
Mademki böyle duygularım kaldı, çok şükür”            

Gerçek oruçsuzluk şâirimizin vicdanından kopan şu sancıdan mahrum olmaktır. O mahrumiyetledir ki insan sigarasının dumanını oruçlu vatandaşın suratına savurabilir. Orucunuz kutlu olsun.                           

                                                                             Tercüman, 12. 11. 1969