Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Demokrat Olmaya yahut Aydın Sorumluluğu Taşımaya Zaman Ayırmak

Korona salgını çözülmeye başlar başlamaz birkaç senedir yapılamayan etkinlikler yeniden hayata geçiyor. Mesela geçtiğimiz ay iftarlar, sanat ve kültür toplantıları, açık havada çay-kahve sohbetleri vs. Çok güzel oldu. Ne kadar da özlemişiz doğrusu.

Mesela Milli İrade Platformu’nun daveti Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleşti. Çok geniş bir güvenlik tedbiri alınmıştı. Sokaktaki insan bile “galiba Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gelecek veya geçecek” diye hemen anladı. Salona kadar çok ciddi bir polis kontrolü vardı. Davetiyeler bir de ilgililer tarafından kontrol edildikten sonra ancak içeri girebildik. Salon çok kalabalıktı. Herkes tanıdığının yanına oturuyordu. Ben de toplantıda çok sayıda dostum olduğunu uzaktan fark ettim. Ancak böylesi birlikteliklerde yeni aydınlar, taze görüşler, değişik bir muhit edinmek için hiç tanımadığınız insanların arasında oturmayı Endonezya Büyükelçimiz Haluk Kocaman’ın Jakarta’yı bir ziyaretimizde rezidansında verdiği bir ikramda (1980) öğrenmiştim. Bu defa da öyle yapmak geldi içimden. Haremlik-selamlık olmadığını öğrenince sivil toplum temsilcisi, iş kadını, üst bürokrat olduğunu daha sonra öğrendiğim bir masaya oturdum. Yanıma da Dersaadet Platformu Başkanı Yazar-yayıncı Mehmet Kâmil Berse oturdu. Çok şık, marka elbiseleri içinde pahalı kokuları olan hanımlarımızın başarılarını da böylece bu masada öğrendim. Artık kadınlarımız gerçekten sosyal hayatın içinde ve kendi sektörlerinde görevler alıyor, bir kısmı sadakat kültürü içinde örnek atılımlara imza atıyorlardı. Cumhurbaşkanı bazı iç ve dış güçlerin manialar koymasına rağmen ekonomimizin iyiye gittiğini, enflasyonun önümüzdeki aylarda çözüleceğine işaret etti. Toplantı geç saatlere kadar sürdü. 27 Mayıs Askeri Darbesi döneminin (1980) son MTTB Başkanı Vehbi Ecevit ile çıkışta karşılaştık. İş adamı ve Fatih Gençlik Vakfı yöneticilerinden Vehbi Ecevit aracıyla beni mahalleme bırakırken, memleket meseleleri üzerine derin sohbetler yaptık.

EŞKIYA HAREKETİ VE ÖNEMLİ BİR İLK

Öte yandan bir müddet sonra “Vatan Evlatları Buluşuyor” programına da kıymetli dostum Fatih Kavaloğlu davet etti.  Beşiktaş Polat Otel’deki etkinliğe bir kısmını şahsen ve ismen tanıdığım çok sayıda eski-yeni politikacılar, devlet adamları ve üst bürokratlarla, kıymetli müteşebbislerimiz katılmıştı. Bize ayrılan masada yeni tanıştığım ve ismini ilk defa duyduğum Kutlu Yol Partisi lideriyle Saadet Partisi temsilcisi yanında çok sayıda eski demokrat ailelerin iş adamı temsilcileri vardı. Yine ülke meselelerine ilişkin sohbet ettik.  Kıymetli Fatih Kavaloğlu açılış konuşmasında 27 Mayıs askeri darbesini bir eşkıya hareketi olarak değerlendirdi ve aynı görüşte olmayanlarla bir araya gelerek ülke sorunlarına çözüm aramamanın bir eksiklik olduğunu anlattı.  Süleyman Demirel’in bir zamanlar en genç kurmaylarından ve 18-19.dönem (1990’lı yıllar) Aksaray Milletvekili Ankara’dan kıymetli dostum Dr. Mahmut Öztürk’ü görünce sevindim. Mahmut Öztürk konuşmasında milli gelirimizin günümüzde en az 20-25 bin dolar olması gerektiğini, demokrasinin gelişmiş ülkelerde uzlaşma rejimi olarak uygulandığını, gıda güvenliğinin de ordu gibi bir ülke için şart olduğunu, bunun için de çiftçilerimizle helalleşme zaruretinin fark edilmesi gerektiğini anlattı.

Ana Muhalefet Partisi Lideri   Kemal Kılıçdaroğlu da toplantıdaydı. Notuma göre şöyle konuştu; “Ben Demirel ve Özal ile çalıştım. Her ikisi de eleştiriye açıktı ve bürokratları dinleyerek görüşlerini açıklarlardı. Rahmetli Özal’ın bürokratların yanlışlarını gördüğü bir toplantıda hazır bulundum. O bize kızmadı, biz de yanlışımızdan döndük. Devlet adamları her eleştiriye açık olmalı. Yeni bir süreç başladı. Farklı düşünceler elbette olacak. Siyaset böyle bir şey. Etnik, yaşam ve inanç üzerinden politika yapılmamalı. Yassıda Duruşmaları maalesef yüreğimizde derin bir yaradır. Keşke Yassıada beton yığını olmasaydı. Diyarbakır Cezaeviyle beraber insan hakları müzesi yapılsaydı. Dolayısıyla herkesle helalleşmeliyiz. Ardından adalet gelsin. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına başlıyoruz. Geleceği iyi inşa etmeliyiz. Umutsuz da değilim”

Toplantıda demokrat ve doğru yollu ailelerle helalleşme gerçekleşti.

İÇİMİZDEKİ BİLİM ADAMI ASKERLER

İstanbul Platformu’nun ilk konuğu ise emekli amiral Bahçeşehir Üniversitesi’nde Denizcilik ve Küresel Strateji Merkezi kuran Prof. Dr. Cihat Yaycı Mavi Vatanın Türk dünyası olduğunu söyledi ve ekledi “Türk-Yunan sorunu yok, Atina’nın talepleri var!” Gerçekten öyle, batının şımarık çocuğu Yunanistan hep böyle yapıyor. Doğrusu emekli amirallerimiz olan ve yarınımız için ufuk gösteren akademisyenlerimiz Cihat Yaycı ve Tolga Yarman gibi askerlerimizle gurur duydum.

İstanbul eski Defterdarı ve İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi aynı yerdeki bir başka toplantıda ise sermaye hareketliliğinin serbestliğinden bahsetti. 4. Sanayi devrimine dikkat çekti. Robotlar ve yapay zekayı işaret etti. Sık rastlanan krizlere karşılık vergi rekabeti ve vatandaşlık gelirini önerdi. Bu konuda Prof. Dr. Aziz Akgül dostumuzun da çok ciddi çalışmaları var. Vergi devletinden borçlu devlete geçildiğini ileri süren Akif Hamzaçebi, kamunun küçüleceğini ve yeni bir akımla özel sektörün devreye gireceğini savundu. Büyümenin herkesi kapsaması gerektiğini, Türkiye’nin fırsatlar ülkesi haline getirildiğine işaret eden Akif Hamzaçebi “Bütün dünyada değişim hızlı, çözüm ise eğitim. Çünkü beyinler özgür ve fen ilmine açık olmalı. “dedi.

MUSİKİ OMAZSA OLMAZIMIZ

Örnek bir sivil toplum kuruluşu, bağımsız ve memleket meselelerine eğilen Elginkan Vakfı 5. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Kurultayı ise İstanbul’da üç gün sürdü. Geçmişten günümüze yazılmayan Türkçe değerlendirildi. Türkçenin art ve eş zamanlı değişkeleri tartışıldı. İşitme engelliler konusundaki gelişmeler üzerinde de duruldu.

Öte yandan İstanbul’da konserler de başladı. Bu programların lokomotifi ise TURİNG ve değerli başkanı Dr. Bülent Katkak.

Üstelik bu etkinlikler medeniyetimizin temelini teşkil eden önce bir kitap tanıtımı ile başlıyor. İzleyiciler yeni bilgiler ediniyor. Konser ise Yurdal Tokcan, Ufuk Kaan İçli ve Tolga Karaaslan’ın usta çırak ilişkisi geleneğini meşk ile bütünleştirerek geleneksel musiki anlayışını günümüz tınılarıyla sentezleyen ve müzikal bir ifade gücü olan Ensemble Udi Project başlığıyla böyle bir etkinlikti.

Bir başka konserde ise kıymetli Belma Yamaner Kambur ile muhteşem sesi ve icrasıyla Serhat Oksay izleyicileri büyülediler. İyi ki musiki var ve iyi ki bu korana denilen salgın bitmek üzere. Rabbim herkese sağlık, imkan ve fırsat versin böylesi programları takip edelim.