Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Kurdun Dişisi ve Yavruları

İşte büyük şâîrimizin düşmanlarımızı çıldırtan o yazısı… Yahya Kemal’e Millî Mücâdele esnasında bir tek satır bile yazmadı diyerek iftira edenlerin suratına fırlatılacak yazılarından birisi. Bir Millî Mücâdele Destanı olan “Eğil Dağlar” adını taşıyan kitapta toplanan 88 müstakil yazıdan, Mustafa Kemal Paşa’nın okuduktan sonra kesip kesip sakladığı yazılardan sadece birisi…

                               Kurdun Dişisi ve Yavruları

Ulvi olan ancak sükûttur
Mâadâsı  zaaftır.

Fransız mekteplerinde çocuklara şâir Alfred de Vigny’nin “Kurdun Ölümü“ diye meşhur bir şiiri okutulur. Bu şiiri dinlerken çocukların gözleri dolar, gönüllerinde saf bir dağ rüzgârı eser. Fikirlerini hürriyet ve istiklâl sevdası alır. Eski bir hanedanın asalet ünvanını taşıdığı gibi hilkaten de asil olan şair Vigny sâkin, münzevi, mütevekkil ve ahlâka en yüksek târifini veren kadim felsefenin Revâkıyye mezhebindendi. Kendi yaradılışına tamamiyle uygun bu mezhebin felsefesini hikâye kılıklı küçük bir şiirde canlandırmış. 

Şair bu şiirinde bir kurt avındaki serencamını anlatır: 

Şair, dostları birçok asilzâdelerle dağlarda bir kurt avına çıkar. Vakit gece, ıssız bir ay aydınlığı var. Alevlenmiş gibi yanan ayın üzerinden   bulutlar geçiyor. Siyah ormanlar ufuklara kadar dayanıyor. Tabiatin böyle tenha bir saatinde avcılar birbiri ardından tüfekleri tetikte yürüyorlar. Bir aralık avcıların kurt avlarında en ziyâde tecrübelisi yere yatıyor ve yerde   tâze tırnak izleri görüyor ve avcılara haber veriyor ki: Bu izler oradan biraz evvel iki kurtla iki yavrusunun izleridir. Bütün avcılar hemen bıçaklarını hazırlıyorlar ve tüfeklerinin beyaz parıltılarını saklıyorlar. Ağaç dallarını ayırarak adım adım yürüyorlar. O sırada üç avcı duruyor, şâir Vigny de ne gördüklerini aranıyor: Kurt! Biraz ötede yavruları ve gölgeleri raksa benzeyen bir kımıldanışla kımıldanıyor. Kurdun yavruları sessiz sessiz oynuyorlar, yavru olmakla beraber bir kurt sevk-i tabiisiyle biliyorlar ki düşmanları olan insanoğlu birkaç adım yakında pusudadır. Kurdun dişisi bu tehlike karşısında, bir zamanlar Roma’nın bânileri Romus ve Romulus’ü emzirdiği için Romalıların taptığı heykel gibi câmid duruyor. 

Erkek kurt anlıyor ki bütün yollar kapalı, ricat kesilmiş. Geliyor, ön ayaklarının tırnaklarıyla kumluğa saplanarak çömeliyor, üzerine atılan köpeklerin en ziyade cüretkârca saldıranını seçiyor, o köpeğin gırtlağına dişlerinin bütün savletiyle sarılıyor. Avcılar üstüne vîrâ ateş ediyorlar, vücudunu delik deşik bir hâle sokuyorlar, bıçaklarını kurdun böğrüne üşürüyorlar. Lâkin Kurt, demir gibi çene kemiklerini çözmüyor, köpeği bırakmıyor, nihayet köpeği gebertiyor. Kurt, etine kabzasına kadar saplı duran bıçaklarla çömelmiş, kanlar içinde avcılara bir bakıyor. Avcılar tüfekleri tetikte etrafını sarıyorlar. Kurt ağzından akan kanları diliyle yalıyor, avcılara bir daha bakıyor. Nihâyet nasıl öldürüldüğünü bilmeğe tenezzül etmeksizin iri gözlerini kapıyor ve hiç ses çıkarmadan ölüyor.

Şair Vigny, bu mâcerâdan sonra başını tüfeğinin namlusuna dayıyor, dişi kurtla yavrularının peşinden koşmağa karar veremiyor ve diyor ki: Eğer bu iki yavru olmasaydı o güzel kederli dul erkeğini bu büyük imtihan karşısında yanız bırakmazdı! Lâkin bir vazifesi vardı. O iki yavruyu dağlara kaçırmak, onlara orada açlığa tahammül etmeği öğretmek ve şehirde bir lokma ekmeğe ve bir yatacak yere mukaabil insanın önünde av avlayan zelil hayvanların insanla akdettiği ittifaknâmeye hiçbir zaman dâhil olmamayı öğretmekti.

Şâir Vigny hikâyesinin bu noktasında kalmıyor ve felsefesinin cezbesiyle şiirini bitiriyor; diyor ki “Hayattan ve bütün ıztıraplardan nasıl feragat edilir? Ey ulvî hayvanlar, yalnız siz biliyorsunuz. Yeryüzünde ne olduğumuzu ve arkamızdan ne bıraktığınızı bir kere iyice hesap ettikten sonra anlaşılır ki ulvî olan ancak sükûttur, mâadâsı zaaftır.”

Şâir, kurdun o son bakışında ne demek istediğini anlıyor. Asil hayvan o son bakışıyla demek istiyor ki: “İnlemek, ağlamak, yalvarmak hepsi zillettir. Kaderinin seni sevkettiği yolda uzun ve ağır vazifeni dişini sıkarak ifa et! Sonra da benim gibi hiç ses çıkarmaksızın ızdırap çek ve öl.”

Bu kurt hikâyesi kaç defâ beni derin derin düşündürdü.  Zannettim ki şâir Vigny bizim mâcerâmızı anlatmış!  O erkek kurt, ölen ordudur; o dişi kurt, anne Anadoludur, o kurdun yavruları İnönü ve Dumlupınar çocuklarıdır ki dul annelerinden aldıkları dersi tekrâr ediyorlar:

“ Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl