Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Prof. Dr. Turan Yazgan

‘Türk Dünyâsı’ Düşüncesinin Bânisi, Son Yüzyılın En Büyük Türkçüsü            
  ‘Türk Dünyâsı Vatandaşı

Prof. Dr. Turan Yazgan

(20 Ocak 1938, Isparta’nın Eğirdir ilçesi - 22 Kasım 2012, İstanbul)

Ebedî âleme intikalinin 10. yılında hasretle andığımız Turan Yazgan gerek bilgi hazinesi, gerek insan sevgisi ile dolu yüreği, çalışkanlığı, tevâzu âbidesi şahsiyeti ile emsaline az rastlanan kâmil insandı. İkokulu Eğirdir’de okudu. Ortaokula Ankara’nın Cebeci semtinde, amcaoğlunun yanında başladı, İstanbul’da Vefa Lisesi’nde bitirdi. 1955 yılında Kastamonu Lisesi’nden, 1959 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu.

1963 yılında ‘Güney İtalya Bölge Planlaması' konusunda staj yapmak üzere İtalya’ya gitti. 1966 yılında, mezun olduğu fakültede asistan olarak ilim dünyâsına adım attı. 1967’de “Şehirleşme Açısından Türkiye'de İşgücünün Demografik ve Sosyo-Ekonomik Bünyesi” konulu tezi ile ‘Doktor’, 1971’de Doçent’, 1979’da 'Profesör' unvânını elde etti.

Ocak 1979’da 'İki ayda bir’yayın programıyla, ‘Türk Dünyâsı Araştırmaları Dergisi’ni kültür hayatımıza kazandırdı. Bu dergi; sonraki yıllarda, devlet gücüyle bile gerçekleştirilmesi zor olan işleri başaran Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfı’nın çekirdeğini oluşturdu. Vakıf, 1980 yılında kuruldu ve Prof. Dr. Turan Yazgan, Mütevelli Heyeti Başkanlığı’nı üstlendi.

Adı ile özdeşleşen fikrî yapısı, Türk ve dünyâ târihine vukufiyeti, bilgileri yorumlama, günümüz olayları ile ilişkilendirme ve geleceği şekillendirme konusundaki dikkat çekici mahâreti, vakfın başarılı olmasını sağladı. Bulunduğu her çevrede engin sevgilerle, derin saygılarla karşılandı.

Turan Yazgan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) henüz dağılma sürecine girmeden önce; gerek Türkiye’de, gerekse dünyâda ‘Türk Dünyâsı’ deyimini ilk defa kullanan kişidir. Bu deyimin ifâde ettiği Türk yurtları, 1991 yılınca SSCB’nin dağılmasından sonra, dünyânın ve Türkiye’nin ilgi merkezi hâline geldi. Türkiye ile Türk Dünyâsı arasında; beşerî ve millî temeller üzerinde kültür bağları oluşturan ilk sivil toplum kuruluşu Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfı oldu.

Üretken bir fikrî yapıya, ürettiği fikirleri kafatasının içerisinde hapsetmeyip uygulamaya koyma becerisine ve heyecanına sâhipti. Uygulamaya koyduğu her projenin başarıya ulaştığı zaman diliminde yeni bir fikir, beyninin kıvrımlarında oluşmaya başlıyordu.

Dışarıdan görenler, başarıya ulaşmasında; O’nun fikir üretim ve uy-gulama becerilerinin, önemli bir faktör olduğunu anlamakla birlikte, şansının da yaver olduğunu düşünüyorlardı. Daha yakından bakanlar ise O’nun engelli maraton koşmakta olduğunu görüyorlardı. Yoluna döşenen dikenler, ayaklarını çizse, kalbini incitse bile; 'Şükretmek rahmeti, şikâyet etmek mihneti artırır. ’ fehvâsı gereğince başardıklarına şükrederek, mihnetleri ise sabırla karşılayarak sessizce yoluna devam ediyor, koşuyor, koşuyordu. Aşılamaz zannedilen engellerle karşılaştığında serî ve pratik çözümleri devreye alarak yoluna devam ediyordu.

Şükretmek Hazret-i Süleyman’ı, sabretmek Eyüp Sultan’ı nasıl yüce mertebelere erdirmişse, Turan Yazgan’ı da başarıların doruğuna ulaştırdı.

O, fikir ve eylem adamı idi. Bu iki özelliğin aynı kişide toplanması, ender görülen bir vâkıadır.

Turan Yazgan da zâten, ender yetişen değerlerden biri idi.

Ocak 1987’de, ilmî bir yayın olan ‘Türk Dünyâsı Araştırmaları Dergisi’ne, kuşe kâğıda renkli baskısı ve albenili, muhtevâsı ile güven uyandıran bir kardeş geldi: ‘Türk Dünyâsı Târih Dergisi ’ Dergi, sonraki yıllarda adına 'Kültür’ kelimesini ekledi. Her iki dergi de bir kültür hâzinesi olarak yayınına devam ediyor. Umuma açık kütüphanelerde ve binlerce kitaplıkta ihtiyaç sâhiplerine bilgiler sunuyor.

Turan Yazgan yönetimindeki Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfı; SSCB’nin totaliter rejimi biraz gevşeyince, dünyâ târihinde bir ilki gerçekleştirdi: İstanbul’dan kalkan bir uçak, Moskova’ya uğramaksızm doğrudan Bakü havaalanına indi. Kızıl Komünist yönetimin son kalıntıları olan Azerbaycan’daki Rus yöneticiler, uçağın üç saat gecikmeli olarak geleceğini duyurup, karşılayıcı kalabalığın dağılmasını ihtar etmesine rağmen bir tek kişi bile bulunduğu yeri terk etmedi. Uçaktaki 169 kişiyi, gecenin hayli ilerlemiş saatinde, on binlerce Azerbaycanlı soydaşımız kucakladı. Sevinç gözyaşları yanaklarda parlıyor, gözlerdeki ışıltıyla âdeta yarış ediyordu. Çarlık Rusya’sı dönemi de dâhil edildiğinde, 200 küsür yılın hüznü, kavuşmanın sevincinde boğulmuştu.  

Hava alanında, kardeşlerin kucaklaşması ile oluşan heyecan fırtınası, Rusların yönetimindeki Bakü polis teşkilatının; telaşa, hatta paniğe kapılmasına yol açtı. Turan Yazgan ve ekibindekiler, ihtar mâhiyetinde bir günlüğüne şehir dışına götürüldüler.

Türkiye’ye dönüldükten kısa bir sonra Turan Yazgan, Azerbaycan Akademik Dram Tiyatrosu’nu İstanbul’a dâvet etti. Dâvetin sebebini şöyle açıkladı: ‘Tiyatrolarımız, milletimizin kültür değerlerine ters düşen oyunlar sergiliyorlar. Bu sebeple insanlarımız tiyatroya gitmiyor. Azerbaycan tiyatro ekibinin sergilediği millî konulu oyunlarla, seyirci tekrar tiyatro salonlarını dolduracaktır. ’

Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini geliştirmek maksadıyla konferanslar, bilgi şölenleri, açık oturumlar düzenlendi. Kalıcı faaliyetler de ihmal edilmedi. Vakfın eğitim kurumları Azerbaycan’da faaliyete geçirildi.

Yazgan Hoca, yapılanları yeterli görmüyor, Türk Dünyâsı’nda ortak alfabe ve ortak iletişim dili oluşturulmasını, Türk Dünyâsı’nda işbirlikleri kurulmasının buna bağlı olduğunu ısrarla belirtiyor ve işbirliğinin “Allah’ın emri” olduğunu vurguluyordu.

İşbirliği kavramını, karşılıklı ticâretin ötesine taşıyor; ‘Türkiye İsrail ile de, Ermenistan ile de ticâret yapıyor. İşbirliği, Türklere ait kaynakların, Türkler tarafından işlenmesi-işletilmesi, elde edilen mâmul malın, Türkler tarafından Türklere pazarlanması ve arta kalanların da yine Türkler tarafından piyasa değeri ile dünyâ ülkelerine ihraç edilmesidir.’ diyordu.

En çok önem verdiği konu eğitim idi. Türk dünyâsında millî uyanışın eğitimle sağlanabileceğine inanıyordu. Bu projelerin tamamına yakınını uygulamaya koymayı başardı.

1993 yılında yine Vakıf olarak İdil-Ural-Altay bölgesine gezi düzenlendi. İlim ve iş adamlarını yazılı ve sesli-görüntülü basın mensuplarını Türklerin ata yurtlarına götürdü, tanıştırdı, kaynaştırdı. 1994 yılında Çuvaşistan, 2002 yılında Kazakistan gezileri gerçekleştirildi.

Bu geziler neticesinde iş adamlarımız gittikleri yerlerde tesisler kurdular. Siyasî şartların ayırdığı târih ve kültür birliğine dayalı beraberlikler yeniden oluşturuldu. Bu oluşum sebebiyle geleceğe güvenle bakabilen insanların sayısı arttı.

Türkiye-Türk Dünyâsı ilişkilerinde eğitim meselesini dâimâ ön planda tuttu. Kırgızistan’da, Azerbaycan’da, Kazakistan’da, Tataristan’da, Türkmenistan’da, Çuvaşistan’da okullar, kurslar açıldı, öğretmenler görevlendirildi. Eğitim politikasının temel hedefini; ‘Okulları bilgi verme-alma mekânları, öğretmenleri bilgi veren, öğrencileri bilgi alan kişiler olmanın dışındaki fonksiyonlarla donatmak...’ olarak belirledi. Üç değerin öğrencilerde şuur hâline getirilmesine çalıştı: Millî değerler, dinî değerler ve insanî değerler.

Açtığı okullarda, düzenlediği kurslarda eğitim-öğretim Türkçedir. Yazgan Hoca, İsmail Gaspıralı’mn başlattığı ‘Dilde, Fikirde, İşte Birlik’ idealinin, ancak Türkçe eğitim-öğretimle yeniden hayata geçirilebileceğine inanmaktaydı. Türkiye’nin Türk Dünyâsı’nda devlet ve özel sektör eliyle yabancı dille eğitim-öğretim yapmasının affedilmez ölçüde büyük bir hatâ; hattâ pedagojik cinâyet olduğunu ısrarla belirtiyordu. Türk cumhuriyetlerinin yöneticilerine bütün okullarda Türkiye Türkçesi ile eğitim yapılmasını tavsiye ediyordu. Bu maksatla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin karşısındaki Şehzâde Mehmet Medresesi’ni ‘Şehzadebaşı Ahmet Yesevî Misâfirhânesi’ adını verdiği bu eğitim kurumunda, 50 kişilik gruplar hâlinde dersler verildi. Buradan sertifika alanlar, ülkelerindeki lise ve üniversitelerde Türkçe öğretmeni olarak hizmet verdiler.

O’nun Türkçeye bağlılığı platonik bir aşk değildi. İlmî gerçeklerin ışığında doğan ve gelişen târihî bağlılıktı. Türkçenin, zannedildiği gibi Karamanoğlu Mehmed Bey ile devlet dili olmadığını, binlerce yıl önce de Türkçenin devlet dili olarak kullanıldığını belirtiyordu. Türklerin 1071 yılında Anadolu’ya geldiğini iddia edenlere, bildiklerinin doğru olmadığını ısrarla anlatıyordu. Türklerin Anadolu’daki mâzilerinin en az 6000 yıllık olduğunu ispat ettiği gibi...

Türkiye Türkçesi yaz kursları, Yazgan Hoca’mıza bağlı ‘Kut Yay’ aracılığıyla düzenlenen seminerler, Türk Dünyâsından gelen üniversite mezunlarına yüksek lisans ve doktora eğitimi için sağlanan imkânlar, Süleymaniye Kültür Merkezi’nde umuma açık olarak düzenlenen konferanslar ve açık oturumlar, müzik çalışmaları ve diğer faaliyetler, Vakfın önemli hizmetleri arasında yer alır.

Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfı, yayıncılık konusunda da üstün başarılara ulaşmıştır. Bu yazının başlangıç bölümünde adı geçen dergilerin dışında, bazıları 5-10 baskı yapan 500’e yakın kitap basıldı.

Vakfın en renkli faaliyetleri, şüphesiz Türk Dünyâsı Çocuk Şöleni ile Türk Dünyâsı Çocukları Ses Yarışması’dır. Türk Dünyâsı Çocuk Şölenlerinde 300.000.000luk Türklüğü temsil eden çocuklar; kendi bayrakları ve kendi millî kıyafetleriyle, Atatürk’ün; ‘Türk Birliğine İnanıyor ve Onu Görüyorum' vecizesinin yazılı olduğu dev bez afişin altında ülkelerinin müzik ve folklor güzelliklerini sergiliyorlar. Bu şölenler, İstanbul’un en büyük stadyumlarında yapılıyor ve 40-50.000 kişi tarafından takip ediliyor. Şölenler ve ses yarışmaları, Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfı’nın, gençliğe yatırımıdır. Türkiye’nin ve Türk Dünyâsı’nm geleceğini inşa etme hizmetidir.

Günümüzün en önemli Türk milliyetçilerinden biri olan Prof. Dr. Turan Yazgan’ın ve O’nun çok sevdiği dördüncü evladı olan Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfı’nm Türkiye’ye, Türklüğe ve Türk Dünyâsı’na hizmetleri sayfalara sığmaz.

Temel hedef olarak belirlediği Türk Dünyâsı’nda Türkiye Türkçesini ortak dil yapmak, Türk birliğini gerçekleştirmek ülküsü üzerinde; mezuniyet, yüksek lisans, doktora ve doçentlik tezleri hazırlanacak, ders olarak okutulacak kadar önemli ve geniş kapsamlıdır.

Prof. Dr. Turan Yazgan, hayatı dâhil maddî-manevî bütün varlığını, Türk Dünyâsı’na adamış bir idealist, bir alp-eren, bir Türk milliyetçisi idi. Bedeni Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfı’nda, kalbi Türk Dünyâsı’nda, aklı Türk Birliği’ndeydi. 300.000.000 milyonluk nüfusu, 22.000.000 kilometrekarelik alanı ile bütün bir Türk Dünyâsı, gönlünde taht kurmuştu. Elinde demir asa, ayağında çelik çarık yoktu. Büyük kurtuluşun şifresini müjdelemek için bir büyük mânevî yürüyüşe çıkmış, diyar diyar dolaşmakta idi. Hizmetlerini dünyâya getirilişin sebebi gibi görüyor, yaptıklarıyla övünmüyor, kasılmıyor, tevâzu âbidesi bir halk adamı olarak yeni hizmetlerin planlarını yapıp uygulamaya koyuyordu.

Türk Birliği için çalışırken Türkiye'nin bütünlüğünü asla ihmal etmiyor, Türkiye'de yeni azınlıklar oluşturulması çalışmalarına dikkat çekiyordu. Târih bilgisi ve olayları tahlil kabiliyeti ile batılıların, 1830lardan beri hep azınlıkları bahane ederek Türk Devleti'ni bölmek için çabaladıklarını, Lozan'da kaybettikleri bu silahı günümüzde yeniden kullanmaya başladıklarını delilleriyle ortaya koyuyordu.

Ben Türk'üm’ diyemeyenler de dâhil olmak üzere, Türklükle ilgisi olan herkes, Turan Yazgan'a; sevgi ve saygı, minnet ve şükran borçludur.

Hiç kimsenin şüphesi olmamalı. “Ben Türk’üm” diyen insanların %50’si, farz-ı ayn olarak kabul ederek Yazgan Hoca’ya olan borcunun en az %10’unu ödese, Türk Dünyâsı, dünyâyı döyenebilen güç konumuna erişir.

Hocamızın makamı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun.