Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

İki Mesele; Enerji ve Adalar

Televizyon muhabirleri zaman zaman sokak röportajları yaparak insanların gelişmeler karşısında görüşlerini alırlar. Ortaya konuyla alakalı olsun olmasın çok komik şeyler de çıkar. Bunlardan birisi “nerelisin?” sorusuna “İstanbulluyak ağam” cevabıdır. Bilmiyoruz, bu belki de bir zamanlar taşradan gelerek iş arayan bir ailenin İstanbul varoşlarında doğan çocuğudur. Eğitimi, muhiti, birikimi o kadardır. Üniversiteli gençlerle zaman zaman bir araya gelerek sohbet ediyorum. Onlara ilk tavsiye ettiğim husus; “İstanbul’da yaşıyorsunuz, buna İstanbul’u yaşamayı da ekleyin, ihmal etmeyin. İmkânınız ve zamanınızın fırsat verdiği nispette derslerinizi aksatmadan tarihi mekanları gezin, tiyatroya gidin, konserleri, spor müsabakalarını, panelleri, konferansları, fuarları takip edin, muhitinizi yenileyin, dostluklar kurun, uzman kişilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla tanışın, tartışın, sorgulayın! Maruf kişilerle özel bir hukuk oluşturmaya çalışın. Bir doğu, bir batı dilini öğrenin, yurtdışı tecrübesi kazanın, mesleğinizde iddialı olun. Böyle imkanları yerel yönetimlerden ısrarla talep edin, sorumluluk alın!” demek oluyor. Ne olur okuyup mezuniyet sonrasında diplomayla “İstanbulluyak” deyip “aspirinci, icracı vs olmayın, cerrah olun, ağır ceza davalarına giren, AB veya deniz hukuku davalarını üstlenen avukatlar olun, kitaplar yazan öğretmen aydınlar olun.” diyorum. Sonra da ekliyorum “Ülke yönetiminde sorumluluk alabilen gençlerimizin sayısı artsın” diye de ekliyorum.

TÜKETİLDİĞİ YERDE ÜRETİLMELİ

Hafta içinde İstanbul’da iki programa katıldım. Birincisi Adalet eski Bakanı İsmail Müftüoğlu başkanlığındaki her görüşe açık İstanbul Platformumuzun Kozyatağı Byhotel’deki yemekli aylık toplantısında, CHP Genel Başkan Yardımcısı Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’dan (Gönen 1973) Cumhuriyetimizin 100. Yılında Enerji Politikaları, Yenilenebilir Enerji Kaynakları konulu konferans oldu. Enerjinin temel insan hakkı olduğunu savunan Sayın Akın konuyla alakalı yurtiçi ve dışında araştırmalar yapıyor. Ahmet Akın’a göre; enerji bir tasarım işi. Vatandaş, özel sektör ve devlet; kazan kazan esasına göre çalışmalı. Enerji halkın ulaşabileceği bir politika ile yönetilmeli. Türkiye bu açıdan enerji yoksulu bir ülke. Çünkü planlama iyi yapılamıyor ve verimsizlik oluyor. Enerji çevreci olmalı, güven vermeli. Yeşil enerji öncelikli ve tüketildiği yerde enerji üretebilmeli. Dağıtım günümüzde enerjiyi engelliyor. Depolama çalışmaları yapılmalı. Enerjide başarı mükafatlandırılmalı. Kural ve kurumlar oluşturulmalı. Biran evvel Sosyal Enerji Fonu, İklim Bankası, Enerji verimliliği ve Dönüşümü Kurumu, Güneş ve Rüzgâr Enerjisi Kurumu, Enerji Kooperatifleri kurulmalı, enerji çeşitlendirilmeli. Enerji çiftçiye bedava verilmeli. Sıfır bürokrasi ile halka enerji sunulmalı. Biotermal enerjiler teşvik edilmeli. Kömürden çıkmak üzere bir yol haritası hazırladık. HES konusunda, vatandaş bilgilendirilmeli. En önemli bağımsızlık, enerji bağımsızlığıdır. Devlet yönetimi kumar oynamaz. Biliyorsunuz Isparta bir arıza dolayısıyla günlerce elektriksiz kaldı. Elektrikle çalışan her şey zarar gördüğü gibi, insanlar mağdur edildi, hastalandı. Başarısız olan şirketlerin kontratları feshedilir.

DENİZ DALGASINDAN ENERJİ

Ahmet Akın her soruya cevap verdi. Hemen hemen her masadan bir arkadaş soru sordu, cevap aldı. Benim sorum ise “Baltık ülkelerine Haziran 2022’de yaptığım gezide deniz içindeki rüzgâr güllerinin yanında, deniz dalgalarından da enerji üretildiğini gördüm. Acaba bizde de böyle bir çalışma söz konusu mu?” biçimindeydi. Sayın Akın’ın cevabı iktidarda olmamalarına rağmen beni heyecanlandırdı ve yüreklendirdi; “Deniz dalgalarından enerji elde etmek için üç yerde alan çalışması yapıyoruz. Bütün çalışmaları tamamlandı. Altılı Masa böylece her konuda ve her şey hazır.”

Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın toplantı sonrasındaki çay sohbetinde henüz tanıştığı herkese mobile telefonunun numarasını ve e-mail adreslerini vererek Türkiye Milletvekili olduğunun işaretlerini hissettirdi. Hazırlığı güven verdi, medeni ve insani ilişkileri de mütevaziydi.

Toplantıda iki sene kadar tutuklu kalan, sonra beraat eden, Büyük Orta Doğu Projesi, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi, IRA-ETA-PKK, Geleceğin Türkiye’si Yeni Osmanlılar adlı kitapların yazarı, siyaset bilimci, ekonomist ve uluslararası ilişkiler uzmanı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Gürses de Karadeniz lisanıyla bir değerlendirme konuşması yaptı. Prof. Gürses “İki Bakan Yönetimi Ele Geçirmek İstiyor”, “Tayyip Bey’e Sesleniyorum; Yanında Şeytan Var!”, “Türkiye ve Rusya Batı Kulübünün Dışındadır” kitap, çağrı ve açıklamalarıyla da epeyi süre gündemde kalmıştı.

GİRİT VE ADALARDA TÜRK İNSAN KAYNAĞI ZENGİN

Zeytinburnu İBB Sosyal Tesislerindeki kahvaltılı toplantıda ise Avukat Özcan Pehlivanoğlu “Türk Adalarından Balkanlara Bakış” konulu dolu dolu bir konuşma yaptı. Toplantıyı açış konuşmasında Aydınlar Ocağı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal, Türkiye’nin kuşatılmış vaziyette olduğunu, dolayısıyla savunma sanayinin daha da önemli hale geldiğini, ABD’nin ülkemizi dolandırdığını, Adalar Denizinde Türkiye’ye tuzaklar kurduğunu, Balkanlarda Osmanlının düştüğü hataya Türkiye’nin düşmemesi gerektiğinin altını çizerek çocuklarımıza sahip çıkılması gereği üzerinde durdu ve her evde bir kütüphane kurulması ihtiyacını bildirdi.

İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu Özcan Pehlivanoğlu(1963-Menemen) artık köye yerleşmiş, İzmir’den geldi, Urla’da yaşıyor. Orada hayatını idame ettirirken Urla’daki bazı Yunan sevici kişi ve isimlere de tepkili. Köy hayatından memnun ve mutlu. İstanbul’daki Rumeli, Bengütürk, Vatan ve Trakya Televizyonlarında da programlar yapmış. Rumeli Balkan Dernekleri ve Balkan Rumeli Göçmenleri Federasyonu’nda görevleri olmuş, kısa adı RUBASAM olan Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi kurucusu. Yayınlanmış iki kitabı, onlarca makalesi var.

Özcan Pehlivanoğlu, Balkan ülkelerindeki insanlara Osmanlı vatandaşı olarak bakıyor. Onlarca ünlü akademisyen, yazar, araştırmacı, bürokrat Türk İnsanının da adalarda doğduğunu ve buna misal olarak da Rodoslu Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’yı gösterdi. Eski bakanlardan Reşit Galip ve Şükrü Kaya, Boğazlıyan Kaymakamı Şehit Kemal Bey de Girit doğumlu. Rodos’ta Türk Varlığının 500.Yılı Sempozyumu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde gerçekleşiyormuş. Bu demektir ki Türkler beş asır Girit’te yaşamış, hizmet etmiştir. Oysa bugün Girit bir Amerikan Üssüyle adeta bölgeye meydan okuyor. Ege dememeye özellikle dikkat eden Özcan Pehlivanoğlu adalarda onca yıkıma ve yağmaya rağmen hala tarihi eserlerin %85’nin Türk olduğunu vurguladı. Girit’te, Rodos’ta, Midilli’de, Sakız’da, Kos’tan beyaz perdeye yansıttığı resimlerle bunun örneklerini verdi ve “Dilin, kültürün tamamen aynı olduğu bölgeler ve orada yaşayan halkın artık yabancı bir toplum gibi olması benim içime sinmiyor. Ülkemizin fiziki sınırlarını ötesindeki kültür sınırlarını görmek ve canlı tutarak eğitim programlarına sokulmasının güvenliğimiz açısından da önemli olduğunu gördüm.” dedi.

ADALARDA TÜRK OLMAK ZOR

İyi bir gözlemci ve araştırmacı Avukat Pehlivanoğlu’na göre; Anadolu’nun rahatlaması için Ege ve Akdeniz’de güvende olması gerekiyor. Sadece okumak, bunları öğrenmek için kâfi değil, bu bölgelere ve adalara gitmek gerek. Batı Trakyalı Türkler, kendilerini Yunanistan’da rehin olarak tutulduklarına inanıyorlar. Özcan Pehlivanoğlu’nun anlattıkları şöyle;

“Bir zamanlar sadece Midilli’de 147 mektep vardı. Daha önceki isimleriyle Boğazönü, Saruhan(Midilli), Saranlar’da vs büyük ekseriyetle Türk nüfus yaşardı. Bugün buraya Türkiye’den onlarca turist gidiyor ve levhalarda bu isimler değil, Yunanca isimler yazılı. Adalarda hala Türk düşmanlığı adeta yeniden ateşleniyor. Bölgede Türkçe isimler yerlerine konulmalı. Rodos’a gittiğinizde sizi bir Türk camisi karşılar. Hala ayakta dimdik. Uluslararası Anlaşmalarla Allahtan Rodos’ta bir Türk Konsolosluğu mevcut. Bir Girit ziyaretimde Türk turist grubunun azılı Türk düşmanı General Venizelos’un mezarında dua ederken görünce adeta kanım çekildi. Onları ikaz ettim. Bilgisizlik de büyük bir düşman maalesef. Girit Adası Atina yönetimi üzerinde çok etkili bir mekandır. Ama adalarda Türk olmak çok zor ve hayatı da fazlasıyla zorlaştırdılar. Adalarda Yunan nüfus azdı ve bunu Yahudi azınlık takip ederdi. Çoğunluk Türklerde idi. Halen bu bölgede can ve mal korkusundan Hıristiyan olmuş, isimlerini değiştirmiş onlarca Türk var. Adalarda Türk olmak çok zor. Yaşama şansı da yok.”

BALKAN TÜRKLERİNİN YÜREKLERİ ANKARA İÇİN ATIYOR

“Buna karşılık görüyoruz ki Ayvalık Belediyemiz 12 şapeli onarıyor, Yunan turistlere her türlü kolaylığı sağlıyor. Üstelik Yunanlılar Midilli’deki tarihi camiyi onarmadı, onarmıyor. Tam tersine düşmanlığı körüklüyor, ateşliyor. Adaların bir başka özelliği de yeraltı zenginlikleridir. Çok ciddi bir krom rezervi mevcuttur. Buradan çıkarılan kromlar Atina’ya taşınıyor.

Urla’dan ayrılan Rumlar bakıyorum hala Urla özlemi içindeler. Urla Türkiye sınırları içinde olmasana rağmen vazgeçmiyorlar! Bunların arasında patrikhane de mevcut. Doğduğum memleketim Menemen Meydanı’ndaki süsler Yunan motifleri, Urla’da ise bazı yerlerin adını Yunan seviciler koymuş; Agamemnon gibi.”

“Balkanlardaki Türkler yürekten Ankara’ya bağlıdır” diyen Avukat Özcan Pehlivanoğlu Yunan sorununda Türkiye’nin, Atina ile değil Amerika ve İngiltere ile savaştığını anlattı. Yunanistan’ın son olarak 60 Türk’ü vatandaşlıktan çıkardığını hatırlattı. Bunun için Batı Balkan Türklerinin de dahil olduğu Birleşik Türk Dünyası kurulmasını savundu.

Özcan Pehlivanoğlu’nun konuşması bir buçuk saat kadar sürdü, çok alkış aldı.

Bir zamanlar müdürlüğünü üslendiğim TRT Yurtdışı Yayınlar Haber redaksiyon Müdürü iken Elence yayınlarımız soydaşlarımız tarafından gerçekten büyük alaka ile takip edilir, bölgeden mektuplar gelirdi. İzleyicilerimiz sıkıntıya düşmesin diye isimlerini okumazdık ama sorunlarını dile getirirdik Elence yayınımızda. Mütercim ve spikerlerimiz ise yine Girit’ten Gazeteci Muammer Yaşar Bostancı’nın eşi Bilge Bostancı, Batı Trakya’dan Hasan Müminoğlu, Muzaffer Baca ve İskender Osman ile Ahmet Arkadaşımız idi. Gerçekten bölgelerinde Türk olmanın ne kadar zor olduğunu ve yaşamak için şartlarının çok zorlandığını da anlatırlardı. Ankara’da görevli bulunduğum sürede Batı Trakya İslam-Türk Cemaatinin seçilmiş merhum Müftüsü Mehmet Emin Aga her Başkentimize geldiğinde mutlaka birlikte olur, üniversitede okuyan Batı Trakyalı Türk öğrencileri davet eder, zorlukları ve güzellikleri paylaşırdık. Nurlarda uyusun. Sorun maalesef hala kanayan bir yara olarak gündemde duruyor.