Dr. Zülfikar ÖZKAN

Avukat - Yazar - NLP Trainer

zulfikarozkan@hotmail.com

Kim Sevgiye İhtiyaç Duyar, Kim Duymaz?

Psikolojide “Zeigarnik etkisi” denilen bir kavram vardır. “Zeigarnik Etkisi” 1920 yılında pozitif psikoloji ekolünün kurucularından olan Bluma Zeigarnik tarafından keşfedilmiştir. Zeigarnik etkisi, yarım kalmış, tamamlanmamış şeylerin daha kolay hatırlanabildiğini ortaya koyan bir kavramdır. Bu etkiye göre, bitmemiş işler zihni meşgul ediyor, iş bitince zihnin meşguliyeti de bitiyor ve rahatlıyor.

Zeigarnik etkisini ilişkilerimizde de görmek mümkün. Mesela, evlilik ilişkisi içinde olduğunuz bir kişi ile ilişkiniz, sizin etkiniz olmadan sebepsizce son bulabilir. Bu durumda zihniniz size bunu sürekli hatırlatır ve hatıralarınız bir süre taze kalır. Kişi hayatında sürekli ayrıldığı kişiyi düşüneceğinden takıntı, saplantı gibi psikolojik rahatsızlıklar oluşur.

Zeigarnik etkisi sayesinde yarım kalmış durumlar daha kolay hatırlanır ve sürekli beynimizde dönüp durur. Kişi yaşadığı durumu tamamlama ihtiyacı hisseder. Beynimiz tamamlanmamış durumları daha kolay hatırlatır. Çünkü beynimizde bu durumlar için seçicilik mevcuttur. Bizi mutlu eden şeyleri hatırlamaktan daha çok, üzen olayları hatırlıyoruz. Yarım kalmış işler ruh sağlığımızı olumsuz etkiliyor ve hatta bozuyor. Sevgi eksikliği de tamamlanmak ister.  

Eğitim hayatını fakültede yarım bırakmış kişilerin fakülte anılarının zihinlerinde daha çok taze kalır. Dizilerin sonunda gördüğümüz “Devam edecek” cümlesi de zeigarnik etkisi ile ilgilidir.

Ruh sağlığımızın iyileşebilmesi için mahrum kaldığımız sevginin en azından bir kısmını herhangi bir şekilde karşılamamız gerekir. 

Sevgi açlığının doğurduğu hastalık belirli durumlarda sevgi eksikliğin giderilmesi ile iyileşebilir. Sevgi açlığı tuz eksikliği veya vitamin eksikliği gibi bir eksiklik hastalığıdır. Bu eksikliği duymayan sağlıklı kişi sevgiyi yalnızca belirli destekleyici dozlarda alır ve kimi dönemlerde bunlar olmadan da yaşayabilir. Kafasını sevgi konusuna takmaz. Sevgi ilişkilerinde doyuma ulaşmış insanlar ise, sevgi almaya ve vermeye daha az ihtiyaç duyar. Sevgi eksikliği duymayan kişiler sevgi almaya daha az ihtiyaç duymalarına karşılık, daha çok sevgi verebilmektedirler (Maslaw, 2001, s. 49). 

Sevgide doyuma ulaşmış kişiler, kendilerini hoş tutmak ve anı yaşamayla fazlasıyla meşguldürler. Onlar yaşarlar, yaşamaya hazırlanmazlar. Sağlıklı bir şekilde gelişirler. Kendilerini keşfetmeye çalışırlar. Bu kimselerde kaygı ve kin gütme en alt düzeydedir. Sevgi ihtiyaçları karşılandığı için başkalarını bir araç olarak görmezler. İnsanlara değer biçmezler, yargılamazlar, kınayıcı tutum sergilemezler. Kendilerini eksiksiz ve bütün olarak görürler. Başkaları tarafından kullanılmayı kabul etmezler. Kendini tanımaya, yeteneklerini ve gizli güçlerini kullanmaya bütünlüğe ve birliğe ulaşmaya ihtiyaç duyar (Maslow, 2001, s. 41).

Sevgi açlığı içinde olan insanlar ise uzak hedefler ve gelecek uğruna yaşarlar. Onlarda her zaman bir derece kaygı ve kin vardır. Bunlar sınıfların kesin sınırlara ayrıldığı Aristocu bir dünyada yaşarlar. Kendilerine, erkek-dişi, bencil-fedakâr, yetişkin çocuk, kibar-acımasız, iyi-kötü de olduğu gibi karşılıklı dışlayıcı ve uyumsuz bir dünya oluştururlar. Oysa bir insanın aynı hem iyi hem de kötü yönleri olabilir. Bu kimseler sevgi açlıklarını giderme çabası içindedirler. 

Daha sağlıklı insanlar, daha sevgi doludur.  

 

MASLOW, H. Abraham. İnsan Olmanın Psikolojisi, çev. Okhan Gündüz, Kuraldışı Yayınları, İstanbul, 200. 

ÖZKAN, Zülfikar. Beynin Mutluluğa Ayarlanması, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2021.