Avukatlar Günüymüş!

Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü... Ben de biraz kendimi avukat olarak görüyorum. O nedenle sabahın erken saatlerinden bu yana telefonuma mesajlar gelip duruyor. Daha biraz önce Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün ve İstanbul Barosu'nun mesajlarını aldım ve otuz yıldır yapmadığım bir şeyi yaparak bir "Avukatlar Günü"nde bir kaç şey söylemeye karar verdim.

Niçin söyleyeceğim? Çünkü topluma ve gelecek nesillere karşı kendimi suçlu ve sorumlu hissediyorum da, ondan!

Bir defa Türkiye'de hukuk mukuk ve dolayısı ile yargı ve adalette yok! Var diye kendimizi kandırmayalım. Bu yeni mi, hayır... Bu topraklar da, yüzyıllar öncesine kadar giden bir durum bu... Belki de, bu coğrafya üzerinde yaşayan insanlar varoluştan beri adaletsizlikten sıkıntılı, bilemiyoruz tabii, bizimkisi mevcuda bakarak sadece geçmişle ilgili yaptığımız bir öngörü.

Yaşadığım 50 küsur yıllık hayat boyunca ülkemde genel olarak hep bir hukuksuzluk ve buna bağlı olarak ortaya çıkan bir adaletsizlik gördüm. Zaten yaşamım boyunca Türkiye'nin başına gelenler de, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Olsun buna rağmen hukuku üstün halde tutup adaleti tesis edebilmeliydik. Olmadı ve olmuyor!

Türkiye'de haklının hukuku yerine güçlünün hukukunun geçerli olduğu tartışmasız bir gerçektir. Güçlü kavramını tarif et derseniz bu güç zamana, mekana ve kişilere göre değişkenlik gösterse de adaletin üzerinde keskin bir kılıç gibi varlığını sürdürmüş ve sürdürmektedir.

Bugün "hukukun üstünlüğü"nden konuşmak abesle iştigaldir. Yargı benim meslek hayatım boyunca mezhepler, cemaat ve tarikatlar ve de şimdi bir siyasi parti üzerine şekillenmiştir. Fetö yargısından kurtulmaya çalışan ülkem şimdi parti yargısının pençesine düşmüştür ve bunun acı sonuçları da çok yakın bir zamanda görülecektir.

Yıllar süren yargılamalar, avukatlık mesleğinin etkisizleştirilmeye çalışılması, kanunların askıya alınması ve yargı üzerinde siyasetin ortaya çıkardığı garabet; vatandaşa yeniden "düşme mahkeme kapısına" dedirtmeye başlamıştır. Halbuki insanların hakkını aramak üzere koşarak gideceği tek yer mahkeme kapısı olmalıdır.

Bilmeyenlere söyleyeyim; benim avukat olmak istememin, hukuk fakültesini seçmemin tek nedeni uğradığım açık bir haksızlıktı. İdealist bir insan ve Cumhuriyetin temel ilkelerini benimsemiş bir genç olarak hukuk okuyacak ve adaletin tesisine katkı sunacaktım. Geldiğim nokta bugün itibarı ile koskoca bir sıfır... Hatta hukuk fakültesine adım attığım günden bu yana Türkiye hukuk çerçevesi içinde her açıdan geriye gitmiş durumda...sadece devasa "Adalet Saray"ları ve bolca "ceza ve tutukevleri" inşa ettik o kadar... Ama bunu gelişme olarak görenler bile var aramızda.

Hukukun yerle bir edildiği, mağduriyetlerin ve haksızlıkların arşa yükseldiği, yargının süründüğü ve avukatlığın itibarının kalmadığı bir ortamda "Avukatlar Günü"mü kutlamışsınız kaç yazar?

Bilmiyorum ama bu ülkenin gerçek adalet arayışçıları ne zaman ortaya çıkacak ve herkes için adalet diyecek? Ne zaman "hukukun üstünlüğü" hakim olacak bu topraklarda, ne vakit güçlü değil de haklı hakkını alacak, hangi gün başımıza ne gelir diye korkarak değil elbet adalet tecelli eder diye mahkeme kapılarına koşacağız? Ben bunu görmeyeceğim biliyorum ama inşallah gelecek nesiller bunu görür. Onun için "Avukatlar Günü"mü kutlamayın bu yolda mücadele edin. Böylelikle ben daha mutlu olurum...