C. Yakup ŞİMŞEK

Eğitimci, redaktör

C.Yakup_Simsek@hotmail.com

Ben Bu TDK'nın Ensesindeyim

TDK'yı bilirsiniz. 

Kendisi Öz Türkçe Mahallesi, Kararsız Kılavuz Bulvarı, Uydurukça Lügat Çıkmazı, Düşük Cümle Sitesi, Kurumlu Apartmanı, 1932 numarada oturur.

Yâni Türkçemizin de 70-80 yıl önce devlet karârıyla taşındığı mahallede...
Ne iş mi yapar?
Gerekli gereksiz, kilitsiz küreksiz ve temel direksiz kaaideler yazar; çay kenarında kuyu kazar, bol bol gezip tozar...
Bendeniz de dokuz yıldır TDK ile uğraşırım. 
Sürekli onların adresindeyim.
Ben bu TDK'nın ensesindeyim...
***

Yüzlerce, binlerce yıldır milyonlarca, milyarlarca insanın dilinde ve elinde nesilden nesile gelen; onların irâdesi, ifâdesi ve müsaadesiyle şekillenen-dillenen Türkçe, 1930'larda hâkim gücün emir-kumanda zincirine bağlandı. Yedi sekiz asırdan beri Türkçenin zengin terkîbine karışan, varlık sırrına erişen, derinlerine yerleşen, kökleriyle birleşen, sonra göğerip fidan olan, çınar gibi gürleşen binlerce kelime vardı. Osmanlı yıkılır yıkılmaz yeni devletin karârı, TDK'nın ısrârı ve Agopların ızrârıyla bu çınarlar, toprağından koparıldı, kökünden söküldü. Gövdelerine balta vuruldu, dalları kırıldı, yaprakları "yeni dil" rüzgârıyla savruldu.

Bu dil, asıl sâhibinden kaanunsuz ve uygunsuz olarak, cebren ve hîleyle alınıp birtakım politikacı ve müteahhitlerin ihtirasları için dozer paletleri altında çiğnenmiş güzelim bir bahçe gibi talan ve târumâr edildi...

Türkçemizi îmar hevesindeyim.

Ben bu TDK'nın ensesindeyim...

***

"Türkçeye sâhip çıkalım...” gibi muğlâk, yuvarlak ve muallâk sloganları dillerinden düşürmeyenler bu vaziyet karşısında gık demedi, demiyor...
1947'de "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!" diye haykırarak başladığı "Destan" şiirinde Necip Fâzıl Kısakürek bu "yeni dil" karârını şöyle bir benzetmeyle anlatıyordu: 
"Bülbüllere emir var: Lisân öğren vakvaktan..."
O dertli bülbülün kafesindeyim.
Ben bu TDK'nın ensesindeyim...

***

1932'de TDK'nın kurulması, onun eliyle kelime uydurulması ve asırlık sözlere zincir vurulması Türkçenin genlerini bozmuştur. Kelimelerin işâretiyle ve sözlerin delâletiyle düşünerek dertlerimizi anlatıp unutmak varken dilimizin kendisi bize başlı başına bir derd oldu. Hem de ne dert: Yaza yaza, anlata anlata bitmez...

Milletin düşünme, anlama, anlatma, anlaşma yollarını çok daraltan; hatırlama, varlığını hissetme kaabiliyetini hayli körelten ve "kökü mâzîde olan âtî" hayâlimizi karartan Dil Darbesi'ne karşı kitaplar dolduracak yazılar yazdım.

Bilmem ki onların nicesindeyim.

Ben bu TDK'nın ensesindeyim...

***

Dil Darbesi, Türkçeye meşrû ve doğru yollardan girmiş olan binlerce kelimenin unutulup ölmesi için yerlerine binlerce kelimeyi îmâl ve ikaame edip dilimize soktu... Arapça ve Farsça asıllı 10.000’e yakın söz “Osmanlıca ve yabancı” diye yaftalanıp postalandı: Müslüman-Türk uğuru, yedi yüz yılın buhuru, Osmanlıvakuuru fakat Dil Darbesi mağdûru... Onların yerine Avrupalı binlerce kelime arkalandı, bir kısmı da “öz Türkçe” diye markalandı, Türkçeye kakalandı...

Avrupalı kelimelerin "öz Türkçe" sayılıp -Cep Kılavuzlarına bakınız- dilimize alınmasında büyük bir rol oynayan TDK, şimdi de yabancı kelimelerin Türkçeye girmesine mâni olmaya çalışıyor gûyâ... 1930'larda başlatılan Dil Darbesi'yle kimyâsı bozulan, çözülen ve ezilen Türkçe, bugün İngilizceye nasıl karşı durabilir ki?

Bir isyânın kısılan sesindeyim.
Ben bu TDK'nın ensesindeyim...