Prof. Dr. Hacı DURAN

Akademisyen

duranhaci@gmail.com

Ramazan’ın Zamanı

Ramazan, Kur’an-ı Kerim’e ulaşmanın şükrüdür. Bu şükrü eda etme biçimlerinden bir tanesi gün boyunca her an tutulan oruçtur.  Oruç ibadeti, o kadar etkili bir şükür biçimidir ki, aynı zamanda günahlarımıza, yalanlarımıza[1], tembelliğimize, yoksulluğumuza kusurlarımıza ve suçlarımıza[2] bedel oluyor. Yani hem bir ibadettir, hem de günahlarımızın ve suçlarımızın kefaretidir.

Ramazan, alemlere rahmet olarak gönderilen Kur’an’ın;  indirildiği açıklandığı bir aydır.  Oruçlunun şükrü bir taraftan insanın sağlığına, bedenine, takatine, yeme içme nimetine duyulan şükrün bir diyetidir; diğer taraftan Allah’ın sözlü ayetlerinin bir karşılığıdır. Yani oruç hem hale teslim olmaktır, hem de kelamı kadime mukabele etmektir. Yüce Allah’ın kelamını, oruç tutarak Allah’ın âdetine, yani halimizi hale bırakmış ve tahvil etmiş oluyoruz. Bedenimiz oruç tutmakla, ilahi lütfun bir karşılığı olarak kendini sadece kulluğun tesbihatına bırakmış oluyor.

İnsan Allah’ın Kevni ve fiili ayetleriyle her zaman muhataptır.  Ama bu ayetleri anlama bilincine maalesef insan her zaman ulaşamıyor. Görünenler, yaşananlar ve yapılanlar, insanda alışkanlık peydah ediyor. Bu alışkanlık, Yüce Allah’ın tabii ayetlerini gözlemlemeyi unutturabiliyor. Çoğu kerede unutturuyor. Bundan dolayı insan nisyan ile maluldür, denmiştir. Oruç, insanın kendini dinlemesi, istikbal kaygısından arınması ve Allah’ın lütfunu idrak etmeye yönelmesidir.

Unutmaya ve alışkanlığa karşı insanın kendini eğitmesi gerekir. Nefis terbiyesi; oruçla sade ve yavaş yavaş, riyaya ve başka insanların yönlendirmesine ihtiyaç duyulmadan gerçekleşir. İnsanın; insan olma bilincini canlı tutması lazımdır.  Bu bilinç dinamik izleme, yani temaşa ile gerçekleşir, var olur ve yaşanır. Oruçlunun Kur’an-ı okuması, anlaması ve kendini onunla zamana göstermesi gerekir. Malum olduğu üzere, yüce Allah’ın doğal sünneti ve nimeti insanın uyanışına yetmiyor. Kur’an okumak, dinlemek ve Kur’an’ın mahrem kıldıklarına bağlı olarak yaşamak Allah’ın kelamına mukabele etmektir.

İnsan İlahi Söz’e, yani Kur’an’a muhtaçtır. İlahi Söz’le; ne olduğunu, bilgisinin sınırlarını, ne yapabileceğini ve neyin aktörü olduğunu anlayabilir. Kelamullah insana kimliğini hatırlatan ve gösteren ayetlerdir. İşte ramazan bu Yüce Söz’e ulaşmanın heyecanını duyumsamadır, hissetmedir. Allah’ın kelamına ulaşmanın şükrü, ancak bir aylık bir oruçla kısmen de olsa eda edilebiliyor.

Oruç, dolaşımdaki belirli günlerin ibadetidir. Yani bütün zamanların zamanıdır. Bir taraftan “sayılı günler” diğer taraftan bu günlerin yılın bütün mevsimlerine 33 yılda bir defada olsa dağılması, Ramazan ayını zamanın bir parçası olmaktan çıkartıyor, bütün zamanları tayin eden bir zamana dönüştürüyor. Belirli bir aralıkta tutmuyor. Onu belirli bir mevsimin veya zamanın renklerine bağımlı olmaktan çıkartıyor. Ramazan bu bakımdan tıpkı Kur’an gibi zamanın içinde ama zamanı da aşıyor. Yani her Ramazan yeni bir başlangıçtır, her oruç yeni bir arınmadır. Bize tekrar gibi, öncekinin benzeri gibi görünen hiçbir gün, bir önceki gün değildir. Dolayısıyla her gün yeniden oruca başlıyoruz, yeniden iftar ediyoruz. Orucun her bir saniyesi ciğerlerimize çektiğimiz nefes gibidir. Nefes alırken hava çekeriz, oruç tutarken dua çekeriz. Nefeslerimizi veririz, çünkü fazlasını yüklenecek takatimiz yoktur. Ama içselleştirdiğimiz duayı ne kadar yüklenirsek o kadar hafifleriz. O kadar daha çok isteriz. İşte orucun zamanı, sonsuz anlardan oluşan duaların, çağrıların, inayetlerin ve taatların zamanıdır.

İnsan ne kadar yavaş hareket ederse o kadar çok yaşadığını hisseder ve algılar. Buna karşın ne kadar hızlı hareket ederse o kadar az yaşadığını düşünür. Hatta hızlandıkça düşünme melekesini tamamen yitirir.  Bu durum ışık hızına yakın bir hızla seyahat eden adamın yaşadığı paradoks gibidir. Çok mesafe alırsınız. Ama gezdiğiniz hiç bir yeri hatırlamazsınız. Dolayısıyla yaşamamış olursunuz.

Aymatov’un “gün olur asra bedel” romanını okuyanlar fark etmiştir. Öyle bir anda öyle bir geçmişi hatırlarsınız ki, anlatmaya kelimeler kafi gelmez. Bütün hayatınızı o anın içinden duyumsarsınız. Kat ettiğiniz mesafeleri, gördüğünüz geniş coğrafyaları ve yaşadığınız her şeyi görmek için, durmak gerekir. Seyretmek lazımdır. O zaman Aymatov gibi algılarsınız, Yunus gibi, yaratılanı yaratana atfedersiniz, Mevlana gibi yılları kederinden inleyen bir nağmeye sıkıştırırsınız. Orucun zamanı işte böyle bir zamana kapı açıyor, yemiyorsunuz, içmiyorsunuz, okuyorsunuz, hissediyorsunuz, yavaşlamanın asgari biçimlerine doğru seyre çıkıyorsunuz.

İnsanın bazen yavaşlaması, kendi üzerinde düşünmesi, kimliğini idrak etmesi, varoluşunun nedenlerini anlamaya çalışması gerekir. Bunu yapmadığı müddetçe yaşadığını fark etmez; hep yaşayacağını umduğu ve ne olduğunu bilmediği meçhul bir zamanın peşinde seğirten bir meteor gibi koşturur. Meteorun hareketi şeytanın hareketinin bir misalidir. İnsanın koşturmaktan geri durması, durup düşünmesi, bilmesi ve öğrenmesi gerekir. Kendi üzerine düşünen nefis kendi zamanına yönelir ve kendi zamanını yaşar. Allah Ramazan ayı oruçlarıyla bunu müminlere her yıl yeni bir zamanda yeniden tekrarlatıyor. İşte Ramazan’ın zamanı böyle bir vakittir.

Ramazan’ın her bir anı ramazan dışı anların binlerce anları kadar geniştir, rahmetle doludur. Bu rahmeti seyretmek için yavaşlamak, hatta durmak gerek. Oruç sadece yeme ve içmeyi sınırlandırma bile olsa yine de bedeni durdurup seyre çıkmaya kâfidir. Ama oruç sadece yemeyi ve içmeyi sınırlandırma değildir, Kur’an okumaktır, mukabele yani Allah’ın kelamına karşılık vermektir.

Allah’ın kelamı Allah’ın sevgili Resulüne yirmi üç yılda ayet, ayet; sure, sure ve harf, harf indi ve tamamlandı. Ama her Ramazan’da Kuran’la mukabele eden müminin gönlünde harfler, ayetler ve sureler yenilenmiş bir kul bilincini yeniden inşa eder.

Ramazan’ın zamanında her bir günümüz, Ramazan dışı zamanın binlerce gününe denktir. Çünkü oruç tutarak bilinci dünyevi ve deni zevkten kurtarıyoruz. Bilinci özgürlüğüne kavuşturma sınırlarına doğru yönlendiriyoruz. Böylece bilinç varoluşunun gizemlerine erme imkânı buluyor.

Ramazan’ın zamanı hakkında hiçbir zaman son söz söylenmeyecektir. Çünkü her bir günün orucu her zaman yepyeni bir günü inşa ediyor. Her zaman her şeyin en doğrusunu Rahman ve Rahim olan Allah bilir. Bizim Ramazan’ın ve orucun zamanı hakkındaki bilgimiz, beşeri bir temsil olmaktan öte bir şey değildir. Cenab-ı Hakktan bütün müminlere oruç tutmayı nasip etmesini diliyorum. Oruç sağlıktır. Tefekkür etmektir. İbadet zamanıdır. Zamanın ibadettir.

[1] Maide 89

[2] Nisa 92