Prof. Dr. Hasan ONAT

Akademisyen

Kur'an'a Göre Hz. Muhammed

Hz. Muhammed, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O bir akıl ve özgürlük peygamberidir. O'nun sünnetine uymak, O'nu "örnek" almaktır. Hz. Muhammed'i doğru anlayabilmenin ana ilkelerini bize Kur'an verir. Kur’an’ın, bir peygamber olan Hz. Muhammed’e gelmiş olması, onun 23 yıllık peygamberlik sürecinde insanla buluşması, Hz. Muhammed’i tanıma ve anlama bakımından Kur’an’a çok özel bir değer katmaktadır. Kur’an, Hz. Muhammed’le ve onun yaşadığı zaman dilimi ile ilgili bir tür tarih vesikası işlevi de görmektedir. Bu bakımdan Hz. Muhammed’i doğru anlayabilmek için, ana çerçeveyi Kur’an’dan almak bir tür zorunluluktur. Bir başka ifadeyle, Kur’an, bize, Hz. Muhammed’i anlayabilmenin ve onu örnek alabilmenin temel ilkelerini vermektedir. Müslüman insan, peygamberlik anlayışını ve Hz. Muhammed’le ilgili bilgilerini Kur’an’ın ışığında gözden geçirmek durumundadır.

Kur’an’a uygun olmayan bir peygamber tasavvuru, hem Hz. Peygamber’in örnek alınmasını, hem de İslam gibi akla ve fıtrata uygun bir dinin sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını ve yaşanmasını engelleyebilir. Nitekim, günümüz Müslümanının sorunlarının önemli bir kısmı din alanındaki bilgi boşluğundan veya yanlış bilgilerden kaynaklanmaktadır. Kur’an’a göre Allah insanlık tarihi boyunca, Allah katından gelen mesajlarla insanları uyarması için pek çok peygamber göndermiştir. Peygamberlerin en önemli görevi, Allah’tan almış oldukları vahyi/mesajı geldiği haliyle, hiçbir değişikliğe uğramadan insanlara ulaştırmaktır. Bu konuda peygamberlerin hata yapmaları söz konusu değildir. Kur’an, Hz. Muhammed’in esas görevinin tebliğ olduğunu şöyle belirtir: “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et; eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun” (Maide, 5/67).

Kur’an-ı Kerim, Allah katından Hz. Muhammed’e, 23 yıl içinde ayet ayet indirilmiştir. Hz. Muhammed de, kendisine gelen vahyi, hemen vahiy katiplerine yazdırmıştır. Hafızası güçlü olan Müslümanlar, gelen vahyi hemen ezberlemişlerdir. Böylece Kur’an, hem yazılı metin halinde, hem de hafızadan hafızaya aktarılarak günümüze ulaşmıştır. Bugün de, dünyanın dört bir yanında binlerce insan, Kur’an’ın tamamını hafızasında tutmaktadır. Kur’an bütün peygamberlerin esas görevinin tebliğ olduğuna da dikkat çeker: “Peygamberlerin görevi sadece tebliğ etmektir. Allah sizin açıkladıklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir” (Maide, 5/99). En’am suresinin 48. ayetinde de şöyle buyrulmaktadır: “Peygamberleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz.

Kim inanır ve nefsini ıslah ederse, onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir”. Kur’an, Hz. Muhammed’in peygamberlik görevini yerine getirirken, insanları zorlayamayacağını, onların üzerinde vekil, ya da bekçi olmadığını da belirtir. Bu husus Şura suresinin 48. ayetinde şöyle ifadesini bulur: “Ey Muhammed! Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Biz seni onlara bekçi göndermedik; sana düşen sadece tebliğdir” Kur’an’ın Hz. Muhammed’le ilgili dikkat çektiği en önemli hususlardan bir diğeri de, onun bir beşer olduğu gerçeğidir. Hiç kuşkusuz sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed de bizim gibi bir insandır. Bu gerçek Kehf suresinde son derece çarpıcı bir şekilde şöyle dile getirilir: "De ki: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın." (Kehf, 110).

Bu ayet, Hz. Muhammed’i diğer insanlardan ayıran en önemli özelliğin, Allah katından vahiy almak olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Muhammed Peygamberliği boyunca, her fırsatta insan olduğunu söylemiş; kendisine olağanüstü sıfatlar verilmesini hiç hoş karşılamamıştır. Bir gün, bir adamın titreyerek huzuruna girdiğini ve ayağına kapanmak istediğini görünce şöyle demiştir: "Sakin ol ey insan, ben de sizin gibi bir insanım. Ben, ne kralım, ne padişahım; ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum." Hz. Peygamberin insanlardan ayrıldığı en önemli noktanın kendisine Allah'tan vahiy gelmesi olduğu Fussılet suresinde de şöyle belirtilir: "Onlara söyle; 'Ben de sizin gibi bir insanım. Bana tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor.

Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!" (Fussılet, 6). Kur'an'ı dikkatle incelediğimiz zaman, bütün peygamberlere düşen görevin, her şeyden önce "tebliğ" olduğunu görürüz. Allah'tan vahiy alan sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed de, birinci planda Allah'tan aldıklarını hiç eksiksiz insanlara duyurmuştur. Vahiyle insanları uyarmıştır. İnsanlara doğru yolu göstermeye çalışmıştır. Bu husus Ahzâb suresinin 45, 46 ve 47. âyetlerinde şöyle belirtilir: "Ey Peygamber! Biz seni şahid, müjdeci ve uyarıcı; Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir. İnananlara, Rablerinden büyük bir lutuf olduğunu müjdele." Yüce Allah, Al-i İmrân sûresinin 31 ve 32. âyetlerinde şöyle buyurmaktadır: "Ey Muhammed, de ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder.

De ki: Allah'a ve peygambere itaat edin. Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah, inkar edenleri sevmez". Bu âyetler, önemli bir gerçeği gözler önüne sermektedir: Peygamber'e itaat etmek, onun gösterdiği yolda yürümek, onun sünnetine uymak, Allah sevgisinin getirdiği bir sorumluluktur. Şimdi hemen soruyoruz: Hz. Peygamber'i tanımadan, anlamadan ona itaat etmek, onun sünnetine uymak hiç mümkün olur? Hz. Peygamber'i sevdiğini söyleyen her Müslüman, onu tanımanın, anlamanın, Müslüman olmanın getirdiği en önemli sorumluluklardan birisi olduğunu çok iyi bilmelidir. Açıkça görülebileceği gibi Kur'an, Hz. Peygamber'in bizim bir insan, Peygamberlikle görevlendirildiği için vahiy alan, insanları uyaran bir kimse olduğunu bildirmektedir.

Bu demektir ki, Hz. Peygamber'in insan olduğu gerçeğini göz önüne almazsak, Hz. Peygamber'i yanlış değerlendiririz. Onun görevinin, her şeyden önce Allah'tan aldığı vahyi insanlara duyurmak, insanları uyarmak olduğunu bilmezsek, ne Hz. Peygamberi ne de İslâm'ı anlayabiliriz. Hz. Muhammed’i doğru anlamak konusunda temel ölçüt Kur'an'dır. Hz. Peygamber, Kur'an'ı insanlara duyuran bir elçi olarak O'na ters düşmeyeceğine göre, ondan gelen haber ve uygulamaların en azından Kur'an'a aykırı olmaması lazımdır. Bir haber, nerede olursa olsun, kimden gelirse gelsin, eğer açıkça akla ve Kur'an'a ters düşüyorsa, ona İslâmî bir değer vermenin hiç bir anlamı yoktur. Müslümana düşen aklın ve vahyin birlikte etkin olmasını sağlayarak, Hz. Muhammed’i örnek almaktır. Peygamberimizi sevdiğimizi söylüyorsak, bilgi olmadan sevgi olmayacağını da bilmek durumundayız. Sevgi, hiç bir zaman, kuru bir sözden ibaret olarak anlaşılmamalıdır. Sevgi, ilgi, bilgi ve sorumluluk varsa sevgi olabilir. Seven insan, sevginin gereklerini de yerine getirmelidir.