Akça Koca Kültür Platformu’nun Özbekistan Seyahati (5)

Bundan önceki yazımda Buhara da Car Su Pazarını (Dört Yol Pazarı) gezdiğimizden bahsetmiştim.

Car Su Pazarından sonraki ziyaret yerimiz ARK Kalesi oldu. ARK Kalesi 4 hektar genişliğinde, 20 m. yüksekliğinde bir kale olup, geçmişte hem karargah hem de Buhara Emirlerinin sarayı olarak kullanılmış. Kale surlarının görünüşü itibariyle, tarihteki ihtişamını yansıtmaktadır.  Kalenin içinde, Emirin kaldığı oda, korumalar bölümü,  mutfak eşyaları, elbise, halı, hazine bölümü, hapishane olarak kullanılan zindan ve cami görülebilir. Üç tarafı revaklar ile çevrili olan caminin iç süslemeleri, tavanın güzelliği ve mihrabı dikkati çekmektedir.

Kalenin içinde emirlerin oturduğu bir taht bulunmaktadır.  Bu tahtın yanına emirlerin giydiği kaftan ve taç ile bir kılıç koymuşlar. Gelen ziyaretçiler,  kaftanı ve tacı giyip, eline kılıcı da alıp, fotoğraf çektirmektedir. Burada fotoğraf çektirmek bizim para ile beş lira. Bu cümleden olarak, bizim ekipten bazı arkadaşlar da fotoğraf çektirdiler. Bu arada, kaftanı ve sultanlık tacını giyip eline kılıcı alan Avrupa Birliği Eski Bakan Yardımcısı Alaattin Büyükkaya kendisini Buhara Emiri olarak ilan etti. Ben Buhara Sultanı Alaaaddinnn… diye  başlayan bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşma alkışlar ile karşılandı. Laf aramızda Sultanlık Alaattin Beye çok yakıştı.

Kalenin dış tarafında meydana bakan bir taht bulunmaktadır Bu taht Buhara Emirine ait olup, Emir buradan meydanda infaz edilen idamları seyredermiş.

Rehberin verdiği bilgiye göre, ARK Kalesi, Cengiz Hanın askerleri tarafından büyük ölçüde tahribata uğratılmış. Bu günkü son halini yapılan tamiratlar ile ancak 16. yüzyılda almış. Bu kale hakkında daha çok yazılacak şeyler var ama şimdilik bu kadarı ile iktifa edelim, aksi takdirde yazı uzayıp gidecek.

Kale ziyaretinden sonra vakit bir hayli ilerleyip akşam olduğundan dolayı yemek için Buhara’nın önde gelen lokantalarından birisi olan Lebi Havuz Restorana gittik. Lokantanın hoş bir görünümü vardı.  Burada yemekler et ağırlıklı olarak ikram ediliyor. Zira, burada et çok ucuz. Etin kilosu bizim para ile 20 TL imiş.

Akşam yemeğinden sonra 04 Mayıs 2018 Cuma günkü programımız tamamlanmış olduğundan, kaldığımız otele dönüp, istirahate çekildik.

05 Mayıs 2018 Cumartesi günü, sabah kahvaltısından sonra kaldığımız odaları boşaltıp, valizlerimizi alt katta bulunan salona bıraktıktan sonra, Buhara gezisine kaldığımız yerden devam etmek üzere, saat 9.oo da otelden ayrıldık.

Bugün ilk ziyaret yerimiz Şah-ı Nakşibendi  Hz. nin  Türbesi ile Müzesi  oldu.  Buraya gelince diğer camilerde olduğu gibi ilk işimiz Tahüyetül Mescit Namazı kılmak oldu. Arkasından duygulu bir şekilde dualarımızı yaptık.

Bahattin Nakşibendi Hz.leri 1318 yılında Buhara da doğmuş olup, babası ile birlikte nakışçılık yaptığı için Nakşibendi Lakabı ile meşhur olmuş. Evliyaların en büyüklerinden olarak bilinen Nakşibendi Hz.leri, Müslümanlar nazarında çok mühim bir yere sahip bulunmaktadır. Bu itibarla, türbesi, her gün dünyanın birçok yerlerinden gelen ziyaretçiler ile adeta dolup taşmaktadır. Allah şefaatlerine nail eylesin. Amin…  

Bundan sonra Buhara’dan 30 Km. kadar uzaklıkta bulunan Seyit Amir Hz. nin Türbesini ziyarete gittik. Burasının da önemli ziyaret yerlerinden birisi olduğu söylenmektedir.. Ayrıca, Seyit Amir Hz.nin, Nakşibendi Hz.nin hocası olduğu ifade edilmektedir. Bu türbenin yanında oldukça geniş bir cami de bulunaktadır.

Buhara’ya ait hatıralarımı bitirmeden önce, Eyüp Peygamber Çeşmesi ziyaretimizi anlatmadan geçemeyeceğim. Çünkü burası Özbekler tarafından çok önemli bir yer olarak görülmektedir. Buraya Özbekler Çeşme-i Eyüp demektedirler.

Rehberin anlattığına göre, M.Ö 3700 yıllarında Eyüp Peygamber Buhara’ya geldiği zaman halka nasihatte bulunmuş. Kuraklık döneminde halk, Eyüp Peygamber’den su istemiş. O da dua ederek asasını yere vurmuş ve oradan kaynak suyu çıkmış. Bu su halen sırrını muhafaza etmektedir. Çıkan suyun üzerine 10. yüzyılda Samaniler döneminde ilk defa kubbeli bir mekan yapılmış.  Yapılan bu mekanın 19. yüzyıla kadar zaman zaman tamiri yapılmış.  Bu kuyuda halen su olup, bu suyun şifalı olduğu söylenmektedir. Bu sebeple burayı ziyarete gelenler bu sudan şifa niyetine içilmektedir.

Yine rehberin anlattığına göre, Çeşme-i Eyüp, Cengiz Han tarafından yıktırılmayan iki eserden birisiymiş. Bir diğeri de bundan önceki yazımda bahsettiğim Kalan Meydanında bulunan Kalan Minaredir. Bu eserin Cengiz Han tarafından yıkılmamasının sebebi, Özbekler buranın yıkılmasını önlemek için üzerini kum ile kapatmışlar. Böylece Özbekler için çok önemli olan bu eser yıkılmaktan kurtulmuş.

Bu suretle hayırlısı ile Buhara ziyaretimiz tamamlandı. Ancak bu yazı mecburen(DEVAM EDECEK). Çünkü Taşkent bizi bekliyor.