İnsan Niçin Değerlidir

"Wired Magazine" adlı bir dergi insanın değerini araştırmış. Kişilik veya huy olarak insan değerini ölçmenin mümkün olmadığını söyleyerek; "madem ruhsal değeri ölçmek mümkün değil, biz de bedensel değeri ölçelim" demişler.

Yapılan bu araştırmayla, insan vücudunun maddi değerinin, kullanılabilir parçaların ayrı ayrı satılması halinde; “45 milyon doları geçeceği” sonucuna ulaşılmış.

ABD’de insan hayatının değeri; 5 milyon USD civarında çıkmakla beraber, devlet Afganistan ya da Irak’ta ölen askerlerin ailelerine 500 bin USD tazminat ödemektedir.

Hollanda’da, yıllık gelir 28 bin Euro, ortalama yaşam beklentisi 78 yıl ve sosyal indirim oranı %4 olduğu dikkate alınarak yapılan çalışmada, insan hayatının değeri; “400 bin Euro” olarak belirlenmiştir.

Fakat bilinen bir gerçek var ki, hiç bir insan bu fiyatlara, hatta daha fazlasına hayatını asla satmaz. İnsanın, hem maddi ve hem de manevi yönüyle çok daha değerli olduğu, vaz geçilemez olduğu ortadadır.

İnsanı değerli kılan en önemli hususu ise; aklı ve iradesidir. Onu çözmeden, onu anlamadan, onun gibi yaşamadan dünyayı da hayatı da anlayamayız. Bu özelliği sayesinde; meslek sahibi ve üretici olması, güzel huylara, hasletlere kavuşması, kendisine, ailesine, ülkesine ve insanlığa hizmet etmesi mümkündür.

İnsana değer vermek, onun yaratılış üzere yaşamasını temin etmek ve doğuştan kazandığı hakları gözetmekle olur. Abraham Maslow 1943 yılında ortaya çıkardığı ‘’İhtiyaçlar Hiyerarşisi’’ kuramında, insanın yaşam içerisinde motivasyonunu oluşturan güdülerinin kendi içerisinde bir sistemi olduğuna ve bunların da 5 ana grupta toplandığını söylemiştir. Maslow bu 5 grubu;

1 - Fizyolojik ihtiyaçlar,

2- Güvenlik ihtiyaçları,

3-Aait olma ve sevgi ihtiyacı,

4- Saygı ihtiyacı,

5- Kendini gerçekleştirme ihtiyacı olarak açıklamıştır.

İnsanın bu temel ihtiyaçlarının giderilmesi, sadece onun sorunu değil, aynı zamanda tüm insanlığın da sorunudur. İnsana, insanlık adına değer verilerek gözetilmelidir. Dünya, hava, su, gibi insanlığın ortak mirası olan her şey herkesindir. Birilerinin bu hakları gasp etmeye kalkışması insana ve insanın yaşama hakkına müdahaledir.

İnsanlığın ve toplumun en önemli görevi, özgür iradesiyle hayatını sürdürecek maddi ve manevi hak ve yetkinliklerle donatılması gereken insana bu ortamı sunmak olmalıdır. İnsana hak ettiği değeri vermek ve bunun için mücadele etmek insanlığın kendine gelmesi ve kendi onurunu koruması da demektir.

İnsanın “kendini gerçekleştirmesi” ve kendine gelmesi, insanlığın kurtuluşunu ve mutluluğunu da gerçekleştirecektir. İnsan bir ''değer'' ise o değere sahip çıkıp onun için mücadele etmek de '''insani değer''dir. İnsanı değerli kılan özelliklerin başında, insani özelliklere sahip olması gelmektedir. Bunlara güzel ahlâk ve güzel meziyetler diyoruz.

Güzel ahlakı meydana getiren özelliklerin başında; “dürüstlük, iffetli olma, çalışkanlık, üreten, azim, bilgili, nazik, güvenen, güven veren, medeni, kendisine başkalarına yararlı olan, değerlere saygılı, sevgi ve saygı sahibi, değer verme, affetme, sabır, sebat, samimi, kendisini, ailesini, vatanını, milletini seven saygı duyan, kıskanç ve kibirli olmamak, adalet, sözünde durmak, yardımsever olmak, hoşgörülü, ötelemeyen, empati, güler yüz, dedikodu etmemek, cömertlik, cesaret, birlikte iş yapma arzusu, yaşama sevinci, birleştirici ve arabulucu vb.” güzel hasletler gelmektedir.

Bunlar çok kıymetli ve evrenseldir. Bu özellikleri hayatının parçaları haline getirenler, değerli bir insan olurlar. Dünyada hiçbir şeyin satın alamayacağı maddi ve manevi kazançlar elde ederler. Kendini gerçekleştiremeyen insanlarda, olması gereken insani özelliklerin bazıları ya az bulunur, ya da hiç bulunmaz. Bu da insanın, olması gereken değerinin düşmesine neden olur.

Yaradılışta değerli potansiyelle dünyaya gelen insan, mükemmelliğe ulaşması yolunda, ya da değersizleşmesi hususunda nötrdür. Beyaz bir sayfa gibidir. Onu iyi ya da kötü yapan; kalıtımla getirdiği özellikler, eğitim ve sosyal çevredir.

Örneğin, cömertlik bir insanın sergileyebileceği en hayranlık duyulan özelliklerden biridir. Cömertlik sadece vermekten ibaret değildir. Verdiği kişiden en ufak bir beklenti duymadan vermektir. Cömert insanlar paylaşmaktan zevk alırlar. Gerçek cömertler verdiklerinde hiçbir şeyleri eksilmez, başkalarını sevindirdikçe kendilerine daha fazla geldiğini görürler.

Zarafet de bir insanı diğerlerinin gözünde yücelten bir özelliktir. Zarafet anlam olarak kişinin hal ve hareketlerinde nezaket, sabır, ince ruhluluk, zariflik, kıymet bilme ve lütuf edici özellikleri içerir.

İçten minnettar olma zarif bir ruh oluşturur. Sonuçta sabırsızlık duygusu içinde olduğumuzda sabırlı olmayı, sinirli olduğumuzda nazik olmayı, karşımızdakine haklı imiş gibi davranmayı, bir insanı eleştirmek yerine incelikle düzeltmeyi, takdir etmeyi tercih eder hale geliriz. Gerçek zarafet bütün bunları herhangi bir beklenti içinde olmadan yapabilmektir.

İki örneğini verdiğimiz güzel huyların her birinin onlarca yararı vardır insana. Bu hasletler arttıkça insan da o denli değerli olacaktır haliyle. Bu hasletlerin kazandırılması ise büyük ölçüde aldığı eğitime bağlıdır.

İnsan, canlı varlıklar arasında eğitilebilir ve eğitime muhtaçlığı en belirgin olanıdır. Oysa hayvanlar içgüdü denilen hazır tepki kalıplarıyla dünyaya geldiklerinden kısmen eğitilebilirler; ancak eğitime muhtaç değildirler.

İnsan, gelişmiş sinir sistemi, mükemmel bedensel yapısı, üstün öğrenme yeteneği, yaşamayı ve öğrenmeyi sağlayacak güdülerle dünyaya gelmektedir. İnsanlaşabilmesi ve insanca yaşayabilmesi için bilgi, beceri ve tutumlarla donanması, yani eğitilmesi gerekmektedir.

Eğitim, bireyleri bir yandan topluma rahat ve mutlu şekilde uyacak davranışlar kazandırmaya, bir yandan da yarınların toplumuna hazır esneklikte düşünme gücü ve becerisine sahip davranışlar kazandırmaya yarayan planlı ve kasıtlı öğretim faaliyetlerinin tümünü içeren bir süreçtir. Bireyin insan onuruna yakışır şekilde davranışlar kazanması için kendisini değerli, güçlü ve sevilen biri olarak görmesi yanında olumlu duyguların etkili olduğu ortamlarda bilgi ve sevgi ile donatılması gerekmektedir.

Eğitimin nihai amacı, bireyin kendini gerçekleştirmesidir. Kendini gerçekleştiren birey, yeteneklerini ve gizilgüçlerini içinde yaşadığı ana ve ortama göre sonuna kadar kullanabilen kimsedir. Kendini gerçekleştirme bir süreç olarak, insanın kapasite, gizilgüç ve yeteneklerinin, çevrenin sınırsız olanakları içinde gelişme ve zenginleşme eğilimi göstermesidir.

Dünyaya biyolojik anlamda insan olarak gelmekle insan olunmuyor. Bebeklikten itibaren sağlıklı bir aile ortamından sonra, sırasıyla tüm öğretim kurumlarında gelişimin bütün alanlarında, kapasitesi ölçüsünde ve doğrultusunda, gelişimini sağlayacak eğitim olanaklarından yararlanan bireylerin, başarılı ve mutlu olmaları; saldırgan eğilimlerden kurtularak insanlaşmaları mümkündür.

Çocukların sevgiden ve bilgiden nasibini almaları insanlaşmalarının ön koşuludur. Bunu sağlayacak olan yetişkinlerin eğitim anlayışlarını sürekli yenilemeleri de bir zorunluluktur.

Sevgiyle kalın…