C. Yakup ŞİMŞEK

Eğitimci, redaktör

C.Yakup_Simsek@hotmail.com

Nerde Kâmil Bir Muallim Var Hocam - 1

"Kâmil bir muallimin koridordaki yürüyüşü bile derstir..." 

Bu güzel ve hikmetli sözü yeni Maârif Vekîli'miz Prof. Ziya Selçuk söylüyor. 

(Tek farkla: "Muallim" demiyor, onun yerine Devlet İkaameli Türkçe olan "öğretmen" diyor. Bu devirde "maârif vekîli, muallim" benzeri kelimeleri benim gibi "garip" kişilerden duyabilirsiniz ancak.) 

Muhterem Ziya Selçuk'un "koridorda yürüyüş" misâliyle anlattığı şey aslında bir insanın bütün hâl ve gidişi, topyekûn davranış biçimidir. 

Daha kısa söylersek, karakter ve şahsiyet... 

Gerçi bütün "kâmil insanlar" diğerleri için birer "imtisal nümûnesi, örnek olacak insan"dır. 

Buna Kur'ân-ı Kerîm lisânında kısaca "üsve" denir. 

(İslâmî temeller üzerine kurulu zengin kültürümüzde mühim bir yeri olan bu kelime Kur'ân-ı Kerîm'de Peygamber Efendimiz için kullanılan "Üsve-i Hasene" tâbîrinden Türkçeye girmiş. Ferit Devellioğlu Lügati'nde geçen bu kelime TDK'nın lügatinde yazmaz, biliyorum; fakat Kubbealtı'nda da olmaması beni şaşırttı.) 

Neyse, haddimi aşıp da büyük lâflar etmeyeyim. 

Eğri oturup doğru konuşmak lâzım: 

Kâmil muallim”ler olamadık biz...  

*** 

"Kâmil bir muallimin koridordaki yürüyüşü bile ders" olabiliyorsa, bu sistemde "kâmil olmayan muallimler"in yürüyüşlerinden ne çıkar acabâ? 

Aslında bu suâli şöyle sormam lâzım:

Bu sistemde "kâmil bir muallim" var mıdır?.. 

Varsa, sistemden dolayı “var” değildir. Sistem de seçerken onun "kâmil" olup olmadığına bakmamıştır. 

Zâten bizim sistem bunu göremez. 
Buna bakmıyor ki...   

Öyle ya, devlet bu insanları "muallim" olarak seçerken sâdece bir kriter kullanıyor: 

"KPSS'den kaç puan almış?" 

Hepsi bu... 

Peki, bu KPSS denen meret, insanların cibilliyet, şahsiyet, haysiyet, zihniyet, meziyet, meymenet, merhamet gibi yönlerini ölçüyor mu? 

Yok... 

Ölçmek bir tarafa, bunların var olup olmadığını tesbît ediyor mu? 

Hak getire... 

O hâlde yalnızca KPSS ile seçilen kişilerin "kâmil muallim" olması, davultozu-minâregölgesi...

Tam tersi, her yönden "noksan insan" olması da mümkün ve kuvvetle muhtemel... 

Yâni oğul balımız-bahçe gülümüz, göz aydınlığımız ve milletimizin-devletimizin geleceği olan çocuklarımız, belki de "olur olmaz kişiler"e emânet... 

Hem de üç-dört yaşından yirmili yaşlarına kadar... 

Velhâsıl, evlâtlarımız Allah'a emânet... 

*** 

"Kardeşim, sen ne diyorsun, devlet diğer mêmurları seçerken de KPSS kıstasını kullanmıyor mu?"  diyeceksiniz, biliyorum. 

Haklısınız. 

Yâni devlet kadrolarına adam alınırken "ehliyet, liyâkat" gibi meziyetler aranmıyor. 

Bu da başlı başına ele alınacak bir mesele... 

Hattâ ülkenin ilk meselesi belki... 

Ama ne olur, hiç olmazsa "muallim"leri iyi yetiştirelim, çok dikkatli seçelim!.. 

Nûreddin Topçu der ki: 

“Muallim sadece bir mêmur değildir, belki genç ruhları kendilerine mahsus mânâdan bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir...” 

Ziya Hoca'm, biz yalnızca KPSS gümrüğünden geçtik. 

Nûreddin Topçu'nun târîf ettiği gibi, "genç ruhları kendilerine mahsus mânâdan bir örs üzerinde döverek işleyen bir demirci"  nasıl olalım? 

"Kâmil" olmayı kim kaybetmiş, biz bulalım?.. 

Bu düzende nasıl "kâmil" olalım?..

***

Ziya Hoca’m!

Siz kendinize “Hoca” denmesinden hoşlanıyorsunuz.

Ama bugün “Hocam” diye hitâb edilince burnundan soluyan ve kendisine yalnızca “öğretmen” dedirten, üstüne üstlük “Hoca câmide!” diye bilgiçlik taslayan sürü sürü “muallim” yetiştirmiş bir maârif sistemi işliyor...

Gelin, devlet tarafından resmî metinlerden kaldırılan şu “hoca” ve “muallim” kelimelerini kaanun metinlerine iâde edelim...

Tabii ki “kâmil muallim”in vasıflarını da...

Bakın, Mehmed Âkif, bize tam da bunu ihtâr ediyor:

“Muallim ordusu derken, çekirge orduları

Çıkarsa ortaya, artık hesâb edin zararı!

Muallimim, diyen olmak gerektir îmanlı;

Edebli, sonra liyâkatli, sonra vicdanlı.

Bu dördü olmadan olmaz, vazîfe çünkü büyük...”

***

Vazîfe büyük hocam, vazîfe çok büyük...

Kolay gelsin...