2018 yılına veda ederken

Kıymetli dostlar,

 Geçen hafta bir arkadaşımız 2017 yılı sonunda yazdığım yıla veda mesajımı hatırlatmış, arzuladıklarımı gerçekleştirip gerçekleştiremediğimi ve 2018 değerlendirmemi ve 2019 beklentilerimi merak ettiğini yazmış. Şunu ifade etmeliyim ki yazmak, yazdıklarımı paylaşmak beni çok mutlu ediyor.

 Kendi kendime çoğu zaman soruyorum. Beni diğer insanlardan farklı düşündüren, görüş belirten içimdeki tepkisel veya paylaşımcı itkinin nedeni nedir diye? Karakterim muhalif olma karakteri mi diye. Sonra bakıyorum kesinlikle öyle değil. Merak ediyorum, araştırıyorum, okuyorum, çalışıyorum, deniyorum. Hepsi belirli rasyonalite çerçevesinde oluyor. Çoğu zaman benim düşünce tarzımdaki farklılıkların genç yaşımda gittiğim ve 16 yıl yaşadığım İsviçre ölçüm mesnetlerine göre oluştuğunu söylüyorum. Bir grup arkadaşla eski diyanet işleri başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez’le kahvaltı yapıp sohbette bulunmuştuk. Ben değerlendirmelerimi gençliğimde gittiğim İsviçre’de oluşan ölçüm mesnetlerime göre yapıyorum deyince; „ölçüm mesnetleri“ kavramını ilk defa işitiyorum güzel bir kavrammış demişti.

İsviçre’ye tahsil için gittiğimde okuyacağım bölüm iki üniversitede vardı. Birisi doğu İsviçre’de Almanca konuşulan bir kasabada diğeri ise batı İsviçre’de Almanca-Fransızca konuşulan küçük bir şehirde. İlk başta fazladan Fransızca öğrenirim diye seçtiğim bu şehrin bana çok kültürlülüğü anlamak adına kattıklarını sayfalarca anlatabilirim.

Bu sadece ikinci bir zenginlik değil aynı zamanda kültürel bir zenginlikti. Bu ötekileştirmeyi değil kaynaşmayı öğreten bir farkındalıktı. Empati yapmayı öğrendim. İnsan gurbete gidince atalarımızın düşmanlık yaptığı milletlerin çocuklarıyla karşılaşıyor. Onlarında senin benim gibi insan olduğunu; duygularının, endişelerinin, sevinçlerinin, kızgınlıklarının olabileceğini fark ediyorsun. Kendini onun yerine koymayı, empati yapmayı öğreniyorsun. Bunun kötü bir şey olduğunu düşünenlerin sayısının az olmadığını buraya not düşeyim. Hem devlet, hem bazı dini cemaatler, sabit ırkçı kimliğe sahip siyasi görüşler ne idüğü bilinmez batı toplumlarda senin kaybolup gidebileceğin ihtimaline karşı önlemini almaya çalışıyorlar. Kişinin birey olmasını, özgür düşünmesini engelliyorlar. 60 yaşlarıma yaklaşırken fark ediyorum ki ben gençlik dönemi bireyselleşmeyi becermiş; özgür düşünmeyi öğrenmiş biri olmuşum. Bazı durumlar karşısında verdiğim tepkiler aynı görüştekiler tarafından aynı şiddetle, kararlılıkla karşı tepki olarak karşıma çıkıyor.

Bahçecilik işleri

2018 yılında doğayla bahçeyle daha fazla uğraşacağımı dile getirmişim. Elimden geldiğince bunu yapmaya çalıştım. Bakın şu resimdeki çiçeklere; uğraşmaya değmez mi? Bunlar benim diktiğim onlarca çiçekten bazıları. Bir de doğada kendiliğinden yetişenler var. Her zahmetin bir ödülü var.

Bir şeyler ekip diktim. Tam mahsul aldım mı? Hayır. Tecrübe edindim. Dikim mevsimine girmeden toprağı hazırlamamıştım. Dikim mevsimi geldiğinde yaptırdığım drenaj sistemi çalışmadığı için toprak çok ıslak hatta çamurdu. Diğer taraftan susuz günler için hazırladığım su deposu su tutmadığını fark ettim. Maalesef ülkemizde ustayım diye geçinenlerin belki %95 nin ustalıkla alakası yok. Toprak altında kalan bu deponun üstündeki toprakları açtırarak tamir ettirdim. Bu arada bazı ürünlerin dikim mevsimi geçti. Geçte olsa diktiğim kavun, karpuz, fasulye yaz başında yağan yağmurlar nedeniyle otlar arasında kaldı. Çapa yapamadan yabani otlar boyumu geçti. Domatesler hastalandı, altları karardı ve çürüdü. Sandıklara diktiğim biberler fena değildi. Gene bezelye, fasulye, baklalardan bir defa da olsa yemek yapıp tadına bakabildik. Pırasalarımız hala toprakta. Karalahanada var. Fakat sümüklü böceklere çok kızgınım. Geceleri ben olmadığım zaman yaprakları delik deşik ediyorlar. Serptiğim tohumlardan çıkan kıvırcık salataları köklerine kadar yemişler. Serptiğim ıspanaklar yeşerdi fakat aralarındaki otlar daha baskın çıktı, büyümelerine müsaade etmediler. Bu arada 9 adet kuşkonmaz pençesi toprağın altına koymuştum. Onlardan 4 dü toprak yüzeyine çıktı. Bu yıl köklerin kuvvetlenmesi için yapraklarının büyümesine müsaade ettik. Umarım 2019 da 1 yemeklik kuşkonmaz toplarız.

 

Meyvelerimi ilaçlamadığım için karıncalar bizden çok faydalandı. Kiraz, Trabzon hurması, hünnap karıncalar tarafından çok beğenildi. Hünnap çok verimli bir ağaç, hem karıncalara hem bize yetti. Elma, kayısı, erikler, muşmula, karadut tadımlıktı. Armut maalesef bize kalmadı. Böğürtlen, ahududunun tadına bakacak kadar oldu. 2019 tohumlarını tedarik etmeye başladık. Başarılı olmak için gerek tanıdıklarla konuşup, Pinterest’e videoları ve resimleri pinliyoruz. Zamanı geldiğinde güzel kokular almak için ıhlamur ve iğde ağaçları dikilmiş durumda. Ağaçlarıma sabırla, severek bakacağım. Bana ödül olarak daha çok ve leziz meyveler vereceğini biliyorum.

Bu arada bel küreği ile ekim yeri hazırlamak çok zahmetli. Bu nedenle bir çapa makinesi edinmek zorunda kaldım. Otları çapalamakta kolay değilmiş. Bir benzin motorlu misinalı tırpanı makine parkına kattım. 2019 da işimin nispeten daha kolay olacağını düşünüyorum.

Bahçe işleri hem bilgi, hem bedenen çalışma, hem sabır gerektiriyor. Şimdilik aklımız bilgi toplayabiliyor, bedenimiz çalışmaya müsaade ediyor. Sabredip ürünleri alınca mutluda oluyorum. İnsan parayla alıp tükettiği şeylerin kıymetini kendi yetiştirince daha iyi anlıyor. Marketlerde tipini beğenip almadığımız bir çok meyve ve sebzenin tipine bakmadan organikmiş diye afiyetle tüketiyoruz. Kanaatı, tevazuyu, düşünmeyi ,üzülmeyi, sevinmeyi öğreten; bir taraftan insanın yetersizliğini gösteren diğer taraftan başarıyı tattıran bir iş bahçecilik.

 

Kültür Gezilerim

Bazı şeyleri kitaptan öğrenmek çok zor. Gezerek yaşayarak öğrenmek gerekiyor. Rehber eşliğinde yapılan geziler insana çok şey katıyor. Bazen insan kendini yüz yıllar öncesindeymiş gibi hissediyor. Toplulukların, insanların birbiriyle ilişkilerini, tabiatla olan ilişkilerini anlamaya, kendi ölçüm mesnetlerimizle ölçmeye çalışıyoruz. Gezi katılımcılarının ölçüm mesnetleri bir birinden farklı olduğu için herkesin algılaması, değerlendirmesi haliyle farklı oluyor. Her halükarda grupla gezmek yalnız gezmekten çok daha mantıklı ve verimli. 2019 da kültür gezilerine devam edeceğim.

2018 de yaptığım 2 önemli kültür gezisi oldu. İlkini Özbekistan’a yaptık. Semerkand, Buhara ve Taşkent’i gezdik. İpek yolunun iki önemli şehri Semerkand ve Buhara’da tarih yaşıyor. Timur’un ve oğlu Uluğbey’in yaptırdığı çok önemli medreseler var. Uluğbey sadece hükümdarlık değil aynı zamanda bilim adamlığı yapmış. Çağının çok ötesinde astronomi bilimi ile uğraşmış, yıldızları gözlemlediği rasathane yaptırmış. Uluğbey hem Semerkand’a hem Buhara’ya çok güzel medreseler yaptırmış. Semarkand medresesinin kitabesinde “Hükümranlık çöker, din duman gibi dağılır, ilmi alaem ebedül ebeddir” yazdırmış. Buhara medresesinin kitabesine “İlime olan çaba her Müslüman erkek ve kadının kutsal görevidir, farzdır” yazdırmış. Özbek yönetimi eski eserleri yaşatmakta çok kararlı. Yeni yapılan birçok yapıyı dahi eski yapıların malzemesi, sanat ve işçiliğiyle yapıyorlar. Bu geziler insana sadece tarih öğretmiyor, topluluğun güncel yaşamını, bir biriyle ve misafirleriyle ilişkilerini gösteriyor. Kurucu başkan öldükten sonra daha liberal düşünen, dünyaya açık bir başkan göreve gelmiş. Ülke giriş çıkışında işlemlerin çok kısaldığı, döviz bozdurmanın serbest piyasa koşullarına uyum sağladığı söyleniyor. Günümüz Özbekistan’ı gelişmeye açık modern bir toplum olurken geleneksel yapısını da muhafaza eder bir görüntü veriyor.

İkinci gezimiz Kasım 2018 başında Diyarbakır – Mardin –Midyat tarafına oldu.

Diyarbakır’a ulaştıktan sonra kahvaltı yapıp Batman sınırındaki Malabani köprüsüne hareket ettik. Oldukça heybetli bu Taşköprü yüzyıllara meydan okuyarak ayakta kalmış. Oradan Hasankeyf’e geçtik. Hasankeyf taş yapılarıyla Dicle nehri kenarında önemli bir tarihi kent. Yapılacak Ilısu Barajı gölü suları altında kalacağı için önemli tarihi taş yapıları sökülüp taşınıyor. Orada doğanlar için bir travma. Akşam üzeri Mardin’e geldik. Mezapotamya ovası üzerine kurulu bu şehrin tarihi belki 5 bin yıl öncesine dayanıyor. Çok kültürlülüğün, çok dinliliğin, çok dilliliğin ve çok mezhepliliğin bir merkezi. Taş binaları ve üzerindeki desenli işçilik burada yaşayanların estetikten, sanattan, malzemeden, yaşamaktan anladıklarına şahitlik ediyor. İlahi dinler öncesi Zerdüşlüğe kadar uzanan kalıntılar ve kültür izleri var. Dara Antik Kenti bunlardan biri. Kayalara kazılmış yaşam alanları, ibadethaneler, mezarlar kazılarla gün yüzüne çıkarılıyor. Kentin yakınında kurulu köy devasa taşlarla yapılmış zamanla çöl kulları altında kalmış bir harabenin üzerine kurulmuş. Sarnıç dedikleri 7-8 metre çatı yüksekliği olan bazı yapılar hala ayakta, ama üzerlerinde derme çatma köy evleri var. Nusaybin civarında Süryaniler, Yezidiler, Araplar, Müslüman Kürtler daha 80 li yıllara kadar yerel kıyafetleriyle yaşayıp kendi kültürlerini sürdürmüşler. Uğradığımız oldukça büyük bir Süryani köyünde yaşayan 8-10 hane kalmış. Birisi hala faal 3 kilisesi var. Fakat köyün 7 büyük çoğunluğu harabeye dönüşmüş. Darulzafaran Süryani Manastırı hala faal olan bir manastır. 1974 e kadar Süryani Patriği bu manastırda yaşamış. Daha sonra daha güvenli bulduğu Şam’a Suriye’ye taşınmış.

 

Buralarda gezinirken eski yaşayanların yerine kendimi koyup empati yapmaya çalıştım. İçim sıkıldı, acı çektim. Keşke barış bozulmasaydı herkes atalarının kökleri olan yerleri terk etmeseydi diye düşündüm.

Bu yarı emekli dönemde adanmış olduğum iki konu sürekli kafamı kurcalamakta; vicdanım eylemde bulunmam için dürtmekte. Bunlardan birincisi temel insan kaynakları planlaması. İçinde olduğum için biliyorum ki devleti yönetenler de ve üst düzey bürokrasi de bu konuyla ilgili bilgi ve gördü eksik. Daha fazla üniversite açarsak, okulda kalma sürelerini uzatırsak, daha fazla meslek lisesi açarsak ülke daha teknolojik, yüksek katma değerli ürünler üretecek. Üniversitelerden mezun olanların gerçek hayatla ilgili tecrübeleri yok denecek kadar az. Stajlar göstermelik. Mesleği öğretmeden gençleri Meslek Yüksek Okulu denen yerde mesleğin yükseğini öğretmeye çalışıyorlar. Meslek yüksek okulları diploma diye bir kağıt parçasını mezun oldunuz diye gençlerimize veriyorlar. Bu gençleri istihdam etmeyi deneyen sanayici, işletmeci hayal kırıklığında. Türkiye’de meslek eğitimi olmadığını kanıtlamaya çalışıyorum. Budapeşte’de yapılan 2018 Avrupa Meslek Olimpiyatlarına (EUROSKILL 2018) katılamadık. 1946 dan beri yapılan Dünya Meslek Olimpiyatlana Türkiye birkaç defa pastacılık dalında katılabilmiş. 55 den fazla meslek dalında 8 yarışma var. Türkiye’nin 2 yılda bir yapılan WORLDSKILL’e en az 40 yarışma dalında katılıp madalya almadan yüksek katma değerli ürün üretmesi, rekabetçi bir üretim sektörünün olması imkansız. Bu konuda çığırtkanlık yapmaya 2019 da da devam edeceğim. Vakit bulursam daha önce yazmış olduğum birkaç yazıyı ve makaleyi kitap şekline getireceğim.

Kafamı kurcalayan ve beni sürekli araştırmaya ve okumaya sevkede konu ise travma sonrası, enfeksiyon sonrası mikro sirkülasyon fizyolojisi. Uzun yıllar yanık ilkyardımıyla, vücut sıcaklık manipülasyonuyla ve mikro sirkülasyon ölçümüyle uğraştığım için tıp literatürünün yazmadığı veya yanlış değerlendirdiği bazı şeyleri keşfettiğimi düşünüyorum. MR dahi 200 mikrondan kalın damarları gösteriyor. Hücre girişinde damar çapları 7 mikrona kadar düşüyor. 7-200 mikron arası kapiler yatak denen bölgede travma sonrası ne oluyor. Tıp literatürü kılcal damarların parçalandığını ve kan dışarıya aktığını söylüyor ve buna hemoraj diyor. Ben travma sonrası ilk yardımı doğru yaptığımda bu süreç olmuyor. Demek ki literatürün yazdığı kılcal damar yırtılması doğru değil. Tıp akut dönem sonrası beklemeye giriyor, hasta suni komaya sokuluyor metabolizma yavaşlatılmaya çalışıyor. Buna rağmen bazı prosesler işliyor. Oksijensiz ortamda oluşan bazı bakterilere bakarak bu durumun sebebi bu bakteridir, bunu antibiyotikle baskılayıp yok edersek hasta düzelir diyorlar. Halbuki başta doğru davranıp o bakterilerin yaşayıp çoğalacağı ortamın oluşmasını engelleselerdi müşahede sonrası tedaviye bile ihtiyaç kalmayacaktı. Mühendis olarak tıp camiasının karşısına geçip bir iddiada bulunmak kaale dahi alınmamanız anlamına geliyor. Araştırma yapıyorum ya, geçen gün Alman Bayern televizyonunda Sepsis - Kan zehirlenmesiyle ilgili 40 dakikalık bir program izledim. Almanya’nın da buradan farkı yok. Hep ortaya çıkmış sonuçla uğraşıyorlar. Halbuki durumun sepsise götüreceği endikasyonlar önceden belli. Bu endikasyonlar mikro sirkülasyona ne etki yapar, bu etkiyi nasıl engelleriz bakan yok. Keza kafa travmaları sağlık ekonomisine çok büyük maliyet oluşturan yaralanmalar. Aslında maliyeti birincil hasar değil önlenmesi bilinmeyen ikinci hasar oluşturuyor. 2018 başlarında Deniz Baykal’ın beyin damarı tıkandı ve bir tarafı hareket etmedi. Tıkalı damarı girişimsel radyoloğun yaptığı işlemleaçtıklarını, tutulum olan kol ve bacağın normal işleme döndüğünü, Sayın Baykal’ın iletişiminin normal olduğunu duyurdular. Damarı açmak için yapılan işlemin cerrahi travmaya neden olduğunu söyleyebiliriz. Bu travma sonucu ikincil hasar oluştu. Bu ikincil hasar süreci şu şekilde oldu. Travma bölgesinde kan akışında hızlanma, buna bağlı sıcaklık artışı sıcaklık artışına bağlı endotel hücrelerin ayrılması ve damar içi sıvının dışarı kaçışı yani ödem, ödeme bağlı kafa içi basınç artışı ve damarların büzüşmesine bağlı kan akımında zayıflama – iskemi, iskemiye bağlı hipoksi, hipoksiye bağlı hasarlanma. Burada ezilmeye (Balon ve stent) bağlı kan akışı sonrası oluşan sıcaklık artışı bir şekilde emilip yok edilseydi diğer süreçler olmayacaktı.

 

2019 yılında merak etmeye, yeni şeyler öğrenmeye, öğrendiklerimi denemeye başkalarıyla paylaşmaya devam edeceğim. Özellikle yukarıda biraz detaylandırdığım 2 konunun anlaşılması için mücadele edeceğim. İkisi de temel sorun. İnsan kaynakları planlaması genelde ülkemizi ilgilendiren bir konu. Travma sonrası mikro sirkülasyon fizyolojisi konusu ise tüm dünyayı etkileyecek, sağlık ekonomisine milyarlarca dolar tasarruf ettirecek bir konu. Bu iki konuda da karşımda çok büyük direnç olduğu için zihinsel olarak çok yorucu oluyor. Bahçe işlerinle uğraşırken hem bedenen yoruluyorum hem doğada olup bitenleri izleyerek zihnimi dinlendiriyorum.

Tüm tanıdıklara sağlıklı, verimli, mutlu bir 2019 temenni ediyorum.

Mesut Uğur

31.12.2018, İstanbul