Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

suleymancoskuner@hotmail.com

“İş Kazası Diye Bir Şey Vardır”

Son günlerde bir çok televizyon kanalında, Aile,Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca, “zorunlu yayın” adı altında bir uyarı kısa filmi gösterilmektedir. Filmde bir iş kazası gösteriliyor ve vurucu cümle söyleniyor: “İş kazası diye bir şey yoktur, tedbir alın” diyor.
İçimdeki sevimsiz bir ses; “emredersiniz” demek istiyor ama, hemen susturuyorum. Hiçbir çalışanın isteyerek ve bilerek iş kazasına maruz kalıp, ölmek veya yaralı kalmak istemeyeceğini hepimiz bilebiliriz. Bu güne kadar meydana gelen iş kazalarında bir çok canımız hayatını kaybetmiş, birçokları da yaralanmıştır. 
Elbette yeterli tedbirlerin alınmadığı yerlerde iş kazaları daha fazla meydana gelirken, yeterli tedbirlerin, hukuki ve çalışma şartlarının gerektirdiği tüm önlemlerin alınmasına rağmen, yine de çalışanlarımız çeşitli iş kazalarına maruz kalabilmektedirler.
Hatırlayalım mı? Özel bir maden ocağındaki kazada yüzlerce canımızı kaybettiğimiz olayın sonunda, bazı yöneticilerimizin; “madenciliğin ruhunda ve yapısında bu tür kazalar kaçınılmazdır” demişlerdi. Bu bir kabullenmekti.
Her ne şekilde olursa olsun iş kazalarını, ruhu ve yapısı ile ilişkilendirip makul karşılamamız ve kabullenmemiz doğru bir yaklaşım değildir. Hiçbir şekilde insanlarımızın ölmesini ve yaralanmasını makul olan hiçbir insan kabul edemez. 
Peki o zaman AFAD’da ve Kızılay’da neden ceset torbaları hazır bekletiliyor? İnsana soğuk geliyor ama, bilmeliyiz ki, her türlü tedbire rağmen iş kazaları, trafik kazaları olmaya devam edecek ve canlarımızı kaybedeceğiz.
Kışın buzda araba sürmek çok zordur. Buzda fren yaptınız mı yandınız. Ne lastikler buza tutunur, ne de direksiyon sizin istediğiniz tarafa gider. İstediğiniz kadar usta şoför olunuz. Kazalar kaçınılmaz hale gelir.
Bazen her türlü tedbiri aldığımızı zannederiz. Ama hesaplamayı aklımıza getiremediğimiz veya uzmanlığımızın dışına çıkan fizik kuralları, müthiş kazalara ve birçok toplu ölümlere sebep olabilir.
Geçtiğimiz aylarda bir yolcu uçağı hiç akla gelmeyen bir şekilde yere çakılmış ve yüzlerce insan ölmüştü. Zannedersem hiç kurtulan olmamıştı. Hangi yolcu uçağı bütün tedbirleri ve önlemleri almadan uçuşa geçebilir? Buna hangi teknisyen, hangi pilot, hangi kule izin verir?
Pilotaj hatası ve hiçbir teknik hata yok. Ama uçağın düşüş şekli, sebebi açıkça ortaya koyuyor. Uçak normal yükseklikte ve normal seyirde giderken, gerekli olan bir virajı dönme anında, fizik kurallarının en küçük bir ihlali ile, uçak süratle burnunu göğe dikerek, yönetimi pilotlardan cebren ele almış ve burkumlar çizerek hızla yere çakılmıştır.
Sebep; kargo bölümüne yüklenmiş tek parça, oldukça fazla ağırlıkta, yeterince sabitleme yapılmayan veya yapılma imkanı olmayan bir makine  kayarak uçağın dengesini bozmuş ve kazaya sebebiyet vermiştir.  
Evet kaza diye bir şey vardır. Memleketim Bucak’ta yıllardır kamyonculuk yapan değerli arkadaşım ve kamyonculuktan meslektaşım, adaşım Süleyman DEMİREL, ustalığının en doruk noktalarında Kızılcahamam rampalarında kamyonunu devirmişti. Araba cam yüklüymüş, delikanlı oğlunun yüzlerce yerinde cam kesiği vardı. Aylarca tedavi görmüştü. Ankara Gazi Üniversitesinde öğretim üyeliği yıllarımda idi. Haber alır almaz yardımlarına koştum ve Bucak’tan ambulans getirtmiştik.
Sordum adaşıma: “Sen usta şoförsün hayırdır” dediğimde aldığım cevap, düşen uçağa benziyordu: “Yüküm virajda kaydı adaşım”. Halbuki camlar çok iyi bir şekilde paketlenmiş iki büyük parça halinde vinçlerle konulmuştu. Hangi virajda, hangi hızla, ambalajla kamyon kasasının birbirinden ne kadar nefret ettiğini ölçecek veya hesaplayabilecek fizik bilgisine hangi kamyoncu, hangi pilot sahiptir?
Pilotluk veya şoförlüğün optimal uygulanmasını etkileyen,  kahramanlarımızın uzmanlık alanının dışına çıkan sayısız faktörler vardır. Lastiklerin kalitesi ve tırnak büyüklükleri, iklim şartları (özellikle kar ve buzlu yollar). Yazın da aşırı sıcaklar (lastiklerin cesametini azaltarak abse yapıp patlamaya sebep olur). Yol şartları. Yükün ağırlığı ve özelliği. Şöförün açlığı, susuzluğu, morali, uyku durumu, yalnızlığı, borcu ve daha birçok sebepler…
İnsanın olduğu her yerde hata beklenmelidir. Hatasız sadece Allah-ü Teala’dır.
Bütün insanlar çıraklık ve acemilik dönemlerinde sayısız hatalar yaparlar. Esasen bu hatalar ustalığın merdiven basamaklarıdır. Ustalaştıklarında ise, kendine aşırı özgüven yükleyerek, yapamazsam ustalığıma yakışmaz düşüncesiyle hata yapabilirler. Kamil oldum, duayen oldum egosu da hatalar yaptırır. İnsan makine değildir. Anlık değişen çeşitli duyguları vardır. Bazı işlerin doğası gerçekten kazaya daha yatkındır. (Maden ocakları, yüksek gerilim hatları işçileri, kesici-delici-fırlayıcı makine ve cihazlarda çalışanlar.)
Üstelik, önlem alma konusundaki aşırı ikazlar, çalışanların zihnine gereksiz bir aşırı korku yükleyerek hatayı arttırabilir. Sorunu olan çalışanların dikkatleri azalır. Çocuğunu evde 40 derece ateşle bırakan bir baba veya annenin aklı işinde değil, evde hasta bıraktığı çocuğundadır.
Yaşlı anne veya babasını evde yalnız başına bırakarak işe giden bir çalışanın aklı fikri evdeki Alzheimer’li babasındadır.
En güçlü önlemleri de alsanız, ki zaten alıyorsunuz. İş kazaları vardır efendim. Halının altına süpürmek en tehlikeli yaklaşımdır. En süper önlemleri de alalım ama, iş kazalarının sıfır olmayacağını bilerek hazırlıklı olalım.

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.