Yönetim
Mesut UĞUR
Danışman

Karın yolları kapadığı bir günde 1961 Şubatının ortasında Eskişehir’e 90 km mesafedeki Kadıkuyu köyünde çiftçi ve esnaf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişim. Çocukluk yıllarım köyümde geçti. Ebeveynlerim 1967 de Ankara’da, 1969 da İstanbul’da yerleşseler de tatiller dışında 1975 de kadar onlarla olamadım. Köyümde  dedemlerde büyüdüm. Köyde okunabilecek son okul olan Ortaokulu 1975 de bitirdim. Köyde o zamanlar evlerde su ve elektrik yoktu. Suyu kovalarla taşıyorduk. Bahçedeki kuyunun acı suyunu hayvanlarımız içiyordu. Geceleri gaz lambası veya lüks denen aydınlatıcıyla oturuyorduk. Köyümüz canlı-hareketli merkez bir köydü. Pazar günü kurulan pazarına bir çok çevre köylerden insanlar alışverişe geliyordu. Suyu olmayan yer haliyle çoraktı da. Büyük düz ovamızda arpa-buğday yetiştiriliyor. Çocukluğumuzda biçerdöver henüz yaygın olmadığı için ekinler basit makinelerle veya tırpanla biçilir, delice denen araçlarla harman yerlerine taşınır, döven ile harman sürülürdü. Gün boyu sürülen harman üçgen prizma şeklinde yığılır, akşam rüzgârı çıkınca savrulurdu. Ağır olan tahıl taneleri yakına hafif olan saman biraz uzağına düşerdi. Biçerdöver yaygınlaşınca harman yerleri tarla oldu. Samanı patoz ile yapar hale geldik. Dedemin aynı zamanda manifatura dükkânı vardı.  Kumaş çeşitleri ve ayakkabı satılırdı. Her köy çocuğu gibi bende ailenin tüm işlerinde çalıştım.

Lise okumak için ebeveynlerimin yaşadığı İstanbul-Sarıyer’e geldim. Babamın minibüsü vardı. Tam Sarıyer lisesine kaydolmak üzereyken bir köylümüz Maçka Endüstri Meslek Lisesi giriş sınavları olduğunu söyledi. Sınava katıldım. Hem babamın hem de benim gördüğüm için bildiğim Torna tesviye bölümünü ilk başa yazdık ve sınavı kazandım. Kerpiç evden gelen birisi için İstanbul’un en güzel binalarından birine okumak için kaydolmak çok gurur verici. Lise 1 deki gerek atölye derslerini, gerekse teorik dersleri zevk alarak öğrendim ve lise fen kolu eğitimi kabul edilen Teknik Lise makine bölümüne geçecek ortalamayı yakaladım. Artık önüm açıktı. Tek biyoloji eksikti. Hocalarımız kaliteliydi. Ama ülke sağ sol kavgası yaşadığı bir dönemdi. Çok türbülans vardı. Siyasette istikrar yoktu. Her gün gençler birbirini öldürüyordu. Üniversitelerde boykot, iş yerlerinde grevler vardı. Galiba dünyada petrol krizi vardı. Biz 1974 de Kıbrıs barış harekâtını yapmıştık. Dünyayı etkileyen petrol krizinden ne büyüklerimizin ne bizim haberimiz vardı. Yemek pişirmek için kullandığımız tüp, yağ, şeker gibi temel ihtiyaçlar karaborsadaydı. Sabahlara kadar babamın minibüsü için akaryakıt istasyonlarında kuyruk bekliyorduk.  Sabahları okula babamın minibüsünde muavinlik yaparak geliyordum. Akşamları belediye otobüsü ile eve dönüyordum. Toplu taşıma çok zayıftı. Saatlerce otobüs bekliyorduk. Otobüsler çok dolu geldiği için tıklım tıklımdı. 1977 Haziranında meşhur Mansur Şahin Makine (MŞM –Limandaki vinçlerde görmüşsünüzdür) fabrikasında karın tokluğuna staj yaptım. Stajda Pendik ray hattı bağlantı cıvatalarını revolver tornada üretiyordum. Elektrikler bazen 4 saat kesiliyordu, üretim duruyordu.  O Haziran genel seçimler oldu ve Ecevit’in CHP’si Kıbrıs harekâtının rüzgârıyla birinci oldu ama tek başına iktidar olamadı. Güneş Motel’de yapılan toplantılarda Adalet Partisi’nden milletvekili transfer edip hükümet kurdular. Ülke çok kötü yönetildi. Yokluk, karaborsa, sağ-sol çatışmaları artarak devam etti.

1979 da lise bitince yazın üniversite sınav sonuçlarını bekliyorduk. Bir arkadaşım Milli Eğitim Bakanlığı’nın İsviçre için açtığı burs sınavını haber verdi. Sınava katılma şartı teknik liseyi en az iyi dereceyle bitirmekti. Şartı sağlayan 150 kişiyle klasik yazılı sınava girdik. Kazanan 8 kişiden biri oldum. 1979 Ekiminde Kurban bayramına 1 hafta kala adeta anarşi ortamından kaçarcasına İsviçre’ye burs sınavını kazanan 5 arkadaş gittik. İnsanın kendinden üstün medeniyete alışması kolay oluyor. Dünyanın en müreffeh ülkesi; zenginlik, kalitede, sanat, üretim ve ürünler, ticaret her yerde refah kendini gösteriyor. Üniversite okuyacak kadar yabancı dili yaklaşık 1 yılda öğrendik. 3 aylık sınav hazırlık kursuna gidip okuyacağımız üniversitelerin yaptığı sınavlara katıldık ve sınavı kazandık. Hassas Mekanik Mühendisliği okumak için gönderilmiştim. Okuyacağım okulu seçerken şehrin konumuna, kültürel durumuna baktım. Saatçiliğin merkezi olan ve aynı zamanda Avrupa’nın en büyük iki lisanlı şehri olan Biel-Bienne’deki mühendislik okulunu tercih ettim. Şehir aynı anda hem Almanca hem Fransızca konuşulan 55.000 nüfuslu bir şehirdi. Her caddenin, sokağın, kurumun adı hem Almanca hem Fransızca yazılıydı. Tüm kurumlarda Almanca-Fransızca konuşuluyor ve yazışılıyordu. Sokakta, market kasasında kim Almanca selamlayacak, kim Fransızca selamlayacak bilemiyordun. Ben sınava Almanca anadili olanlarla girdim. Sınav Ocak sonundaydı, okul Kasım’da başlayacaktı. 15 aydır ailemi görmemiştim. Bu arada Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesi olmuştu. Nisan ayında Neuchatel şehrinde başlayacak Fransızca kursuna kaydolup 45 günlüğüne Türkiye’ye geldim. 1981 ilkbaharında bir ticaret okulunda 3 ay Fransızca kursuna gittim. Kurs bitip okul tatil olunca üniversite okuyacağım Biel-Bienne’e taşındım. Okulun açılmasına 4 ay olduğu için bir makine fabrikasına tornacı olarak işe girdim. Okul başlayana kadar torna ve taşlama tezgâhlarında çalıştım. Okul başladı. Sınıf iki lisanlı; yarısının anadili Almanca yarısının Fransızca. Hocalarda öyle. Anadili Almanca olan tahtaya Fransızca yazıyor Almanca – Fransızca anlatıyor; anadili Fransızca olan tahtaya Almanca yazıyor Fransızca ders anlatıyor. Sınıf zaten 20 kişilik küçük bir sınıf. Velhasıl ömrümün en güzel 4 yılı iki farklı dil konuşulsa da barış içinde yaşanabileceğini görerek geçti. O bölgede çalışan Türklerde vardı. Küçük bir mescidimiz vardı. Bizim Anadolu insanımız üniversite okuyana çok değer veriyor. Çok hoş günlerimiz, dostluklarımız oldu. Hep onların çocuklarına örnek olmaya, rol-model olmaya çalıştım. İlgi alanım sadece kendi okuduğum mühendislik olmadı. Sanat, seyahat, başka milletlerin kültürleri, yaşamları, davranışları görenekleri, olaylara yaklaşımları hep ilgimi çekti ve onları okuyarak, beraber yaşayarak öğrendim. İsviçreli arkadaşlar 5ci sömestir sonrası 4 ay askere gittiler. Yaz tatiliyle beraber 6 aylık boşluk oldu. O zaman şimdiki gibi kredi sistemi yoktu. Kimle girdiysen sınıfta kalmayanlarla beraber mezun olana kadar devam ediyorsun. Bu boşlukta 3 ay bir marangozda çalıştım. Boya yapılan ahşapları zımparaladım ve İngiltere’de en iyi kursa 3 ay gidecek parayı kazandım. Temmuz 1984’de Cambridge’te 3 ay İngilizce kursuna devam ettim. Hayatımda yaşadığım en güzel günlerdi. Gerek arkadaşlıklar, gerekse Cambridge’teki tarihi üniversite kampüsleri tek kelimeyle harikaydı.  İsviçre’ye dönünce okulun son iki sömestrinde uzmanlık alanı seçiliyor. Mikroteknolojinin mikroelektronik alanını seçtim. Elektronik ve programlama ağırlıklı derslerimiz vardı. Bitirme tezimi Elektromıknatıslanma üzerine yaptım. Türkiye’de okuduğum dalla ilgili yapılacak iş yok. MEB bir MYO okuluna hoca yapıyor, tecrübe yok. İsviçre’de kalmaya karar verdim ve iş aradım. 1986 başında Benninger tekstil makineleri fabrikasında çalışmak için iznim çıktı ve elektronik-kontrol mühendisi olarak AR-GE biriminde çalışmaya başladım. Dokumaya hazırlık makineleri kontrol sistemlerini geliştirdim. Bu arada kendimi geliştirmek için 1 sömestre haftada yarım gün bilgisayar ağları dersi aldım. 1988 de Cuma ve Cumartesi gittiğim yazılım mühendisliği mastır programına kaydoldum. 1989 da yazılım mühendisliği mastırı tamamladım. 1987 de Eczacı Fatma hanımla evlenip onu İsviçre’ye getirmiştim. Beraber kızımız 1989 da doğuncaya kadar 1,5 yıl bölgesel radyo Wil’de Salı günleri 45 dakika Türkçe radyo yayını yaptık. 1989 ortasında gene dünyanın en önemli tekstil makine fabrikalarından Rieter AŞ ye yazılım AR-GE mühendisi olarak geçtim. Orada 5 yıldan fazla sentetik iplik makinelerine proses kontrol sistemleri geliştirdim. Gerek Benninger AŞ de gerekse Rieter AŞ de geliştirdiğim sistemler tüm dünyada çalışmaktadır. Bu yazıyı okuyanlar mutlaka kullandıkları tekstil ürünlerinde benim geliştirdiğim sistemlerin katkısı olduğunu bilmelidirler. Bu arada bir tekniker okulunda 5 yıl mikro işlemciler tekniği ve dijital elektronik dersi verdim. 1992-1993 yıllarında İsviçre hükümetiyle beraber Türk gençlerinin meslek eğitimiyle ilgili bir programa katıldım. Türk gençlerinin meslek öğrenmeleri için onları yönlendirecek başta diyanet ve Milli Görüş imamları olmak üzere bir çok derneğe seminerler verdim, radyo programları yaptım.

1994 de 6 ortak İsviçre’de Eskon Teknoloji AŞ ve İstanbul’da Elmak Elektronik Makine AŞ yi kurduk. 1994 Eylül’ünde 2 oğullarımız oldu. Onlar 6 aylık olunca 1995 Mart ayında Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Elmak AŞ olarak bir taraftan farklı makineler geliştirdik, bir taraftan proses endüstrisine proses kontrol sistemleri geliştirdik. Gıda, su – atık su arıtma, kimya, demir-çelik, cam, mdf, gübre, hava ayırma, enerji, ulaşım, ilaç, kağıt, tekstil iş tecrübesi kazandığımız proses endüstrisi dallarıdır. Maalesef 2001 deki hükümetin beceriksizliği bir ekonomik kriz çıkardı ve o zamana kadar oluşturduğumuz bilgi birikimi neredeyse sıfırlandı, iş yapamaz duruma geldik. O krize neden olanların bir kısmının hala siyaset sahnesinde iddialı oyuncu olması ve taraftar bulması en garipsediğim olaylardan birisidir. O kriz benim sektör değiştirmeme, tıbbi cihaz ve malzeme sektörüne geçmeme neden olmuştur. 2002 den beri tıbbi cihaz sektöründe ülke ekonomisine nasıl tasarruf ettiririm ve sağlığını kaybeden insanlara nasıl daha fazla yardımcı olabilirim diye öğrenme ve öğrendiklerimi uygulaması içindeyim. Bu zaman zarfında gördüm ki sağlık sektöründe de ciddi hatalar yapılmakta; can kayıpları olmakta, pahalı ve uzun tedavi süreçleri oluşmaktadır. Dilimin döndüğünce bu kayıpları nasıl engelleyebiliriz anlatmaya, öğretmeye çalışıyorum. 2011 yılında yeni kurulan Bilim Sanayi Teknoloji Bakanlığına bakan yardımcısı danışmanı olarak teklif aldım ve kabul ettim. Bakanlığın sanayici ile arasında köprü olmaya çalıştım. Bu görevimi TÜBİTAK başkan danışmanı ve Cumhurbaşkanı Bilim, Teknoloji, Sanayi ve Yüksek Öğretim politikaları başdanışmanlığında danışman olarak devam ettirmekteyim.

Kendimi adadığım en önemli konulardan biri insan kaynakları planlaması ve meslek eğitimi konusudur. Bu konu aslında ülkemizin maalesef siyasetçiler tarafından algılanamayan en önemli sorunudur.  Mevcut insan kaynakları planlaması ve eğitim sistemi ülkenin rekabetçi ve müreffeh hale gelmesindeki en büyük engeldir. Ülke bu sorunu çözmedikçe orta gelir tuzağından çıkamaz. Bu soruna maalesef bileşik kaplar misali siyasetteki hiçbir parti tarafından doğru tanı konulamamakta ve çözüm üretilememektedir. Adeta tüm ülkenin ortak körlüğüdür. Sırf bu konuyu gündemde tutmak için ve bu sorunu çözmek için siyasete geç yaşta girmeye çalıştım. Çünkü bunun sorun olduğunu siyasettekilere söylemek onların bu işi idrak etmesini sağlamadığını yaşayarak öğrendim.

Hayatta en önemsediğim şeyler ise seyahat etmek, yeni insanlarla tanışmak, yeni kültürleri öğrenmek, sanatla-estetikle ilgilenmek, okumak ve yazmaktır. Bildiklerimi, gördüklerimi başkalarıyla paylaşmaktır. Diğer yerlerde gördüklerimi öğrendiklerimi kendi toplumunun görgüsüyle mukayese ve muhakeme ederek mükemmeli ortaya çıkarmaya çalışmak çok önemsediğim bir konudur. Bilginin paylaştıkça artacağına inanırım. Çok kültürlü yaşamı, birbirine tolerans ve saygıyı, insan haklarına saygıyı benimle beraber olan, dostluk yapanların benimsemesini çok önemserim. Bizlere kendi büyüdüğümüz toplumun ileri gelenleri tarafından empoze edilen bir çok şeyin tam doğru olmadığını yurtdışında yaşadığım zamanlarda başka kültürlerden insanları tanıyınca kendim tespit ettim. Denenmiş, huzur ve refah getiren, mükemmeliyetçiliği sağlayan güzel şeyleri alıp kendi hayatıma uygulamaktan hiç gocunmaz ve çekinmez bir karakterim vardır. Bağnazlıktan ve tutuculuktan iğrenirim. Teknolojik gelişmelerdeki hızlı gelişmenin sosyolojik alanda da olduğunu düşünürüm.