Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Ermeni Yalanları

İKİNCİ BÖLÜM

Osmanlı Devleti, cinâyet şebekesi gibi çalışan Ermeni Komitelerinin kapatılması  ile alakalı kararı  24 Nisan 1915 târihinde Ermeni Komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2.345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tevkif edilmiştir. Osmanlı Hükümeti'nin bu kararı üzerine harekete geçen Eçmiyazin Katalikosu Kevork, ABD Cumhurbaşkanı'na şu telgrafı göndermiştir:

Sayın Başkan, Türk Ermenistan’ından aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdâhale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum.
Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temasları tâkip etmiştir. Bütün olup biten, yasadışı Ermeni komitelerinin kapatılması ve elebaşlarının tutuklanması olmasına rağmen, olayı bir katliam gibi göstermeye çalışan Ermeniler, başta ABD ve Rusya olmak üzere, çeşitli sömürgeci devletleri kendi saflarına çekmeye çalışmışlardır.
Diaspora Ermenilerinin her yıl sözde Ermeni soykırımının yıldönümü diye andıkları 24 Nisan, devlet aleyhine faaliyette bulunan ve mâsum insanları katleden 2.345 komitecinin tutuklandığı târihtir. Görüldüğü gibi bu târih, sözde soykırım şöyle dursun, sözde soykırım iddialarına temel oluşturduğu iddia edilen nakil ve iskân  uygulamasıyla bile ilgili değildir. Bu târih Müslüman Türkleri katleden Ermeni terör örgütlerinin yöneticilerinin ve militanlarının, cinâyet işlemekten alıkonulduğu târihtir.
Nakil ve iskân  olayına gelince: Doğu cephesinde Ermenilerin ihânetine uğrayan Osmanlı Hükümeti ülke bütünlüğüne karşı yöneltilen bu faaliyetlerin engellenmesi maksadıyla Ermeni komitelerini kapatmanın ve liderlerini tevkif etmelerinin yanı sıra Doğu Anadolu'da savaş bölgesi hattı içinde kalan Ermenileri 27 Mayıs 1915 târihli bir kanun çerçevesinde imparatorluğun güneydeki savaş dışı kalan bölgelerine (Suriye'ye) sevk etmiştir.

Osmanlı yönetimi, Ermeniler için kıyım emri vermiş değildir. Ermenilerin kalabalık olduğu yörelerden şiddete, ihanete bulaşmış Ermenilerin Osmanlı'nın diğer topraklarına nakledilmesi planı uygulanmıştır. Maksat, bulundukları yerlerde Ruslara yataklık etmelerini, Türk kanı akıtmalarını önlemekti. Ne yazık ki o târihe kadar Hınçak ve Taşnak Ermeni çetelerinin kanlı baskınlarıyla, yüz binlerce hatta milyona yakın Müslüman Türk öldürülmüştü, köyleri yakılmıştı. Ermeniler vahşet kelimesinin bile hafif kaldığı türden işkencelerle Türkleri katletmişlerdi. Bazı köylerde bütün Türklerin çoluk-çocuk, kadın-erkek, yaşlı-genç demeden gözleri oyulmuştu. Hâmile Türk kadınlarının ise karınları deşilmiş, çıkarılan ceninler bile parçalanmıştı. O döneme ait fotoğraflar Ermeni çetelerinin yaptıkları vahşetin en büyük delilidir.

Ermeni târihçi Leo'nun da belirttiği gibi, Osmanlı Hükümeti Rus kışkırtmalarına kapılarak ve Rus silâhlarına güvenerek karışıklık ve isyanlar çıkaran Ermeni komiteleri karşısında kendi varlığını korumak hakkını kullanmıştır. Sevk ve iskân uygulaması Ermeni çevreleri ve hasım devletlerce Ermeni katliamı olarak adlandırılmış ve Osmanlılara karşı büyük bir propaganda kampanyası başlatılmıştır.

Oysa nakiller güvenlik sebebiyle belirli bir grubun belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesi uygulamasından ibârettir. Savaş hâlinde, düşman ile işbirliği yaptığı sâbit olmuş ve üstelik bu işbirliğini bir iftihar vesilesi olarak gören toplulukların zararlı faaliyetlerinin önlenmesi bakımından belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesinin devletin en tabiî haklarından biri sayılması gerekir. Bu tedbir ülkesinin güvenliği ve toprak bütünlüğü açısından benzer tehlikelerle karşılaşan bütün devletlerin başvurduğu bir uygulamadır. İkinci Dünya Savaşı'nda bile başta ABD olmak üzere çok sayıda devlet tarafından aynı önleme başvurulmuştur.

Sevr Antlaşması'nı geçersiz kılan ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran 24 Temmuz 1923 târihli Lozan Antlaşması'nda ise Ermeniler hakkında hiçbir hüküm yer almamaktadır. Esasen, Lozan Antlaşması'ndan önce 16 Mart 1921'de SSCB ile imzalanan Moskova Antlaşması Türk-Rus sınırını çizmiş, bu sınır ile Kafkasya'da Erivan merkez olarak kurulan Ermenistan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafından da 13 Ekim 1921 târihli Kars Antlaşması ile kabul edilmiştir. Ermeni toprak talepleri böylece târihe gömülmüştür.

1990 yılında Ermenistan bağımsızlığını ilan ettiği zaman, bunu ilk tanıyan devlet Türkiye Cumhuriyeti olduğu halde Ermenistan düşmanca tavırlarından vazgeçmemiştir. Sözde Ermeni soykırımı ve iddiaları için yurtdışında Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden çok sayıda diplomat ve görevli Ermeni teröristlerce katledilmiştir. Ermeni terör örgütü ASALA’nın da Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik hain plânlarını da unutmamak gerekir.

Târih boyunca sâdece hainlikten nasiplenmiş bir topluluk olan Ermeniler hep kaşınmış fakat Türklere karşı giriştiği silahlı mücâdelede devamlı kaybettiği ve kaybetmeye mahkûm olduğu için tâbiri caizse çamura yatmıştır... Günümüzde düşmanlar artık silahlı eylemler düzenlemek yerine milletlerarası arenada siyasî mücâdele vermektedirler. Dünya üzerinde Türk'e dost olan bir tek ülke bile olmadığından dünya kamuoyu önünde bu siyasî propagandaların ardı arkası kesilmemektedir. Ama bir şeyi çok iyi bilmemiz gerekir: Soykırım, bir devletin sınırları içerisinde belirli bir azınlık gurubunun planlı ve bilinçli şekilde fizikî olarak ortadan kaldırılmasıdır. Osmanlı böyle bir şeye girişmemiştir. Bizi soykırımla itham edenler Türk'ün şanlı târihine baksınlar, çünkü târih boyunca dünya üzerindeki birçok devlet (bu devletlerin çoğu bugün Ermeni soykırımını destekler durumdadır) sömürge düzeni içinde soykırıma girişmiştir. Türkler dünya varolduğundan beri soykırım yapmamış, sâdece yiğitçe savaşmıştır... Problem, bugün olduğu gibi geçmişte de Türk düşmanlarının birtakım olayları kendilerinin görmek istediği gibi göstermek istemesinden başka bir şey değildir.

(Ermeni Yalanları başlıklı makale bitti)