Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Türkçülük / Türk Milliyetçiliği - 1

Türkçülük / Türk milliyetçiliği kavramını basit anlatımıyla; ‘Müslüman olsun veya olmasın, ‘Ben Türk’üm’ diyen her insanın, başı dik ve karnı tok, bağımsız olarak kendi vatanında, kendi millî bayrağının altında, kendi dilini konuşarak, inançlarının gereklerini serbestçe yaparak yaşama hakkına sâhip olmasını, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlamayı, sağlanan bütünlüğü güçlendirmeyi ve yükseltmeyi, millî ve mânevî değerlere bağlılığı pekiştirmeyi ideal olarak benimseyen ilmî, siyâsî, felsefî, iktisâdî ve Türk millî kültürüne dayalı düşünce sistemidir.’

Türkçü / Türk milliyetçisi; vatanının ve milletinin menfaatlerini; şahsî menfaatlerinin önüne koyabilen insandır. 

İktisadî Türkçülüğü; ‘sâhibi olduğu kaynakları Türk için, Türk’le birlikte değerlendirip üretim yaptıktan sonra, önce Türkler tarafından kullanılıp fazlasının yine Türkler tarafından dünyâ pazarlarına satışını sağlama ideali’ olarak târif etmek mümkündür.

Türk milliyetçiliği; ahlâklı, çalışkan, dürüst, bilgili, meslek sâhibi olmayı, ailesine bağlılığı gerektirir. Türk milliyetçisinde bu düşünceler kuru bir hamâset gösterisi malzemesi değil, kalben ve aklen inandığı, tasdik ettiği ve uğruna canı dâhil her şeyini fedâ edebileceği samîmi ideal olarak kalpte ve akılda oluşmalı ve yerleşmelidir. Bu ideali, varlık sebebi olarak kabul etmelidir.

Bu mânâdaki Türkçülük düşüncesinin oluşumu konusunda çeşitli görüşler vardır: 1-Fransız İhtilali ile Avrupa’da doğan milliyetçilik düşüncesinin etkisi ile oluşmuştur. 2-1800’lü yılların ilk yarısından itibâren Osmanlı devletindeki azınlıkların, dış tahriklerle ‘ayrılıkçılık’ olarak kendini belli eden düşüncelere karşı tepki olarak gelişmiştir. 3-Gaspıralı İsmail, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzâde Ali Turan gibi, Sovyet baskısından bunalan Türk aydınlarının aracılığı ile Türkiye’nin gündemine dâhil edilmiştir.

Bu satırların yazarı, bu görüşlerin hiçbirine katılmamaktadır.

Türk milliyetçiliği düşüncesi, Türk milletinin târih sahnesine çıktığı dönemlerde vardı ve zaman içerisinde yaşanan olaylarla gelişerek günümüze ulaşmıştır. M.Ö. 1. Asırda Hun Hükümdârı Ho Han’ın kardeşi Çi-çi’nin, savaşa çıkarken orduya hitâben yaptığı konuşma, günümüze intikal eden ve Türkçülük düşüncesini yansıtan ilk bilgidir. 8. Yüzyılda Bilge Kağan’ın Orhun Kitâbeleri’ndeki sözleri de Türkçülük duygu ve düşüncesinin emsalsiz örnekleridir. Bu sözler, apaçık bellidir ki uzun bir geçmişi olan kültürün, köklü bir düşüncenin ürünüdür. Bu görüş şüphesiz daha önce de pek çok uzman tarafından belirtilmiş, defalarca yazılmış, söylenmiştir. Ancak buna rağmen çok muteber ve saygı duyulması gereken bâzı ilim ve fikir adamlarımız yukarıda belirtilen üç görüşten birini benimsemektedirler. Türklüğe ve Türkçülük düşüncesine mesâfeli yazarlar da zâten bu fikirdedirler.

Türk milliyetçiliği düşüncesi, azınlık milliyetçiliğine tepki olarak doğmuş olsaydı, azınlık milliyetçiliğiyle birlikte târih sahnesinden çekilir, erirdi. Böyle olmamış, her devirde güçlenerek hayatiyetini korumuş ve geliştirmiştir. Türkçülük düşüncesi, iddia edildiği gibi; târihî derinlikten mahrum, yeni ve köksüz bir sistem olsaydı, şiddetli baskılar ve sindirme operasyonları karşısında ayakta durma ve gelişme imkânı bulamazdı. O, nasıl geçmiş bin yıllardan günümüze dinamik yapısıyla intikal etmişse, günümüzden gelecek bin yıllara da aynı diriliği ve tâzeliği ile kendini günün şartlarına göre yenileyerek, değişen tehlike unsurlarıyla mücâdele edecek şekilde kendi kendini teçhiz ederek ve güçlenerek yaşamaya devam edecektir.

DEVAM EDECEK