Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Türklerde Vatan Kavramı

Vatan; ‘millet’ denilen insanlar topluluğunun, bir devlet çatısı altında bağımsız olarak yaşadığı toprak bütünüdür.  Vatan sevgisi; üzerinde bağımsız bir şekilde yaşadığı topraklar için insanların; gerektiğinde her türlü fedâkârlığa katlanabilme ve hattâ hayatını fedâ edebilme duygusudur.  Vatan sevgisi insanlara has en asil, en yüce duygudur.

Türklerde vatan; uğurunda kanlar dökülen, canlar fedâ edilen en değerli varlıktır. Milletler vatansız olabilirler fakat vatansız bir devlet düşünülemez. Millet, toprağı; toprak da milleti tamamlayarak devleti oluştururlar.

Özellikle eski Türklerde hâkanın Gök Tanrı tarafından görevlendirildiğine inanılmasının bir sebebi de, insanoğlunun yaşayabilmesi için toprağın ve suyun sâhipsiz kalmamasını ve korunmasını sağlamaktır. Türklerde vatan anlayışı ilk çağlardan beri var olmuş ve gelişmiştir. Vatan, devletin temeli ve Türk milletinin ortak malıdır. Bu anlayışın en çarpıcı örneklerinden biri, ‘Mete Han’ başlıklı bölümde nakledilmiştir.      

Türk milleti târih boyunca bir yandan vatanlarını korumaya çalışırken diğer yandan ‘gökyüzü çadırımız ’ anlayışı ile vatan sınırlarını genişletmeye çalışmıştır.

Türkler İslâmiyet’i kabul ettikten sonra vatan sevgisi farklı bir boyut kazanmıştır. Özellikle Kur’ân-ı Kerîm’deki vatanı korumayı, vatan için çalışmayı teşvik eden âyetlerin tefsir edilmesi ile vatan sevgisi ve korunması dinî bir görev hâline gelmiştir. Üzerinde yaşanan vatan topraklarının mukaddes sayılıp korunması anlayışı, Türklerin bütün kurumlarında karşımıza çıkar. Selçuklular ve Osmanlılarda, son olarak da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu için verilen mücâdeleler bunun en güzel örnekleridir.

Büyük Selçuklu devletinde de vatan kavramı, yer ve yurt tutmak kelimeleri ile ifâde edilmiştir. Sultan Alp Arslan, vatan bilincini ‘Mülk ticâret eşyası değildir.’ diyerek ifâde etmiştir. Osmanlılarda da vatan toprakları için; ‘Mülk Allah’ındır.’ Prensibi kabul edilmiştir. Pâdişahlar mülkün emânetçisi, hizmetkârı ve koruyucusu olmuşlardır.  Vatana karşı karşı yönelen her türlü tecavüzü ve hattâ her tehdidi en sert şekilde cezalandırmışlardır.

Ziya Gökalp vatan kavramına farklı bir yorum getirmiştir. O; gerçek vatanın sadece üzerinde yaşanılan toprak olmayacağını, asıl olanın kültür değerleri olduğunu söyler ve üstünde yaşanılan vatan toprağının kültürel değerleri koruyan zarf olduğunu belirtir. Günümüzde vatanlar, topla-tüfekle değil, kültür unsurlarıyla işgal ediliyor. İşgal edilen topraklar üzerindeki insanlara, işgalcinin kültürünün benimsetilmesi; insanların, kendi milletinin değil, kültürünü benimsediği milletin menfaatlerine uygun hareket etmesi hedef kabul ediliyor.

Türk Milleti için vatan; üzerinde yaşadığı, ihtiyaçlarını karşıladığı toprak parçasından ibâret değildir.  Ataların kanları ve canları pahasına elde edip, sonraki nesillere daha geliştirilmiş ve mâmur hâle getirilmiş olarak teslim edilecek mukaddes bir emânettir.  Bu mukaddes emânet, kan pahasına, can pahasına korunmalıdır.

Çeşitli sebeplerle on birinci yüzyıldan itibâren Anadolu’ya gelmeye başlayan Türkler, burayı vatan hâline getirmişler ve Anadolu’nun dört bir köşesine kendi damgalarını vurmuşlardır. Burada Türk Beylikleri, Anadolu Selçuklu Devleti, sonra yine Beylikler, onlardan sonra da Osmanlı Cihan Devleti ve son olarak da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuşlardır. Osmanlı Devleti; Hıristiyan batının ittifakı ile yıkılınca, vatanın ellerinden alınacağını gören Türk milleti,  ‘Ya istiklâl Ya Ölüm!’ diyerek silaha sarılmış, vatanına sâhip çıkmış, ulu çınarın köklerinden yeşeren filizle Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Devlet kurmak zordur. Milletimiz zoru başardı. Günümüz şartlarında; vatanı korumak, devleti devam ettirmek, devlet kurmak kadar, belki daha da zordur. Bu zorluğu bilip tedbirlerini alırsak, bu topraklarda dünyâ durdukça yaşayabiliriz. Kısa süreli gaflet, bize çok şeyler kaybettirir. Tek teminatımız, Türk milletinin vatan kavramına verdiği değerdir, vatanseverliğidir.