Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Neden Böyleyiz?

Geçmişte kaybedilen fırsatları düşünüp karamsar olmaktansa, bugün ve gelecekte neler yapabileceğimizi düşünmek daha akıllı bir davranış olur. Kendimizden iyi olanlara bakıp moralimizi bozmaktansa, daha kötü olanlara bakıp şükretmek de…

Bu, demek değildir ki geçmişin muhasebesini yapmayacağız. Onu yapmaktan da geri duramayız.

1923 yılından bu yana kişi başına millî gelirimizde memnuniyet verici artış olmuştur. Fakat artış Yunanistan’a göre hayli düşüktür. Her ne kadar iktisatçılar, ‘coğrafya mahkûmu’ olarak bir kavram kullanıyorlarsa da, doğruluğu tartışmalıdır. Aynı coğrafyada bulunan Nijer ile Nijerya’nın, Portekiz ile İspanya’nın, Güney Kore ile Kuzey Kore’nin ekonomik verileri, söz konusu kavramın sırtını yere yapıştırıyor. Tuş üzerine tuş…

Siyâsî ortam itibariyle de sıkıntılarımız var. Demokrasilerde siyâset adamlarının hırçın ve kavgacı olmaları, vazgeçilmez bir şart değildir. Konuşma kabiliyeti kadar dinlemesini bilen siyâsetçiler halka daha fazla güven verirler.

1950 yılında demokratik yönetimin çok partili modelini tercih etti isek de özünü-ruhunu hazmedemedik. Belki de anlama zahmetini göze alamadık. Evet, her yolcunun istediği yere kervansaray, otel-motel yapılamaz. Fakat halkın isteklerinin tamâmen göz ardı edildiği bir yönetim sisteminde görünürde başarı sağlansa da özde durum iç açıcı olmayabilir.

Ekonomide tek doğru yoktur. Akıllı tercihler vardır. Türkiye’de iktidarların yönetim süreleri ve insanların ömürler hep akıllı tercihleri denemekle geçti. Bir dönem geldi yol yaptık, gün geldi ihracata ağırlık verdik. Sonra yön değiştirdik, turizm yatırımlarını tercih ettik. Sonra vazgeçtik, mesken inşaatı ağırlık kazandı. Verimsiz yatırımlar ve özellikle de aşırı israf sebebiyle belimiz hep bükük kaldı. Çok merhale aldı isek de dâima bizi tâkip edenlerin gerisinde kaldık.

Sebeplerini araştırmaya cesâret edemedik. Sebepleri bulunsa idi, çözümü de bulunur ve uygulanırdı. Yanlış teşhislerle tedâvi sağlanamaz.

İnsanlarımıza batının ilmi ve teknolojisi yerine yaşayışı câzip geldi. Onlarda ne varsa, bizde daha fazlası, daha lüksü var. Onlar üretiyorlar, biz kullanıyoruz.

Başta Türkçemiz olmak üzere bizi biz yapan değerlerimize hep yabancı kaldık.

Nüfusumuzun % 60’ı köylüdür. Bunun % 30’u köylerde yaşıyor. Diğer % 30’u da büyük şehirlerin varoşlarında köylü hayatı yaşıyor. Üretimden çekildiler, tüketici oldular. Hayatlarından memnun, geleceğinden endişeli insanlar ülkesiyiz.

100 yıl boyunca devleti yönetenler, hiçbir zaman durumdan şikâyetçi olmadılar. Olamazlardı da… Çünkü içerisinde bulunulan durum onların eseri idi. Her seçimde tekrar kazanmak, yönetimde kalmak başlıca hedefti. Sıkıntılar aspirin tedâvisi ile geçiştirildi.

Artık aspirinin tercih edilir bir ilaç olmadığını idrak etmemiz lâzım.

Türkiye büyük bir devlet… Türk milleti çalışkan ve zeki insanlardan oluşuyor.

Buna rağmen olmamız gereken, hak ettiğimiz yerde değiliz.

Neden böyleyiz?

Sebepleri biliniyor. Bilinmiyorsa bulunabilir.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki günlerde ‘askerî zaferler,  iktisâdî zaferlerle taçlandırılmaz ise kalıcı olamaz’ denildi ve üç defa iktisat kongresi toplandı. İktisâdî sistemimizi gözden geçirmek, yeniden inşa etmek mecburiyetindeyiz. İktisat kongrelerinde memleketin şartlarını ve ihtiyaçlarını enine boyuna tartışmak, akıllı tercihleri bulmak büyük faydalar sağlar. Fakat bu kongreler, geçen yıllarda yapılan kültür kongrelerinde olduğu gibi körlerle sağırların bir birlerini ağırladığı kongreler gibi olmamalı.

Mamafih bu gün onu da yapmak imkânından mahrumuz.

Hele şu Koronavirüs belâsını atlatalım…